BÖLÜM 21

3K 278 27
                                    


Sisin sapa sardığı uzun bir koridordaydım. Yağmur yağmadan önce gökyüzünde oluşan gri dumanlara benziyordu. Işık pek yoktu, çok fazla bir şey de göremiyordum ama bazı şeyler dikkat çekiciydi. Özellikle iki yanımı saran duvarlar. Kırmızının esir aldığı duvarların bir zamanlar beyaz olduğunu anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu. Ama geçmiş önemli değildi, asıl önemli olan şey şuan, beyazlığın neredeyse kırmızılığın boyunduruğu altına girmiş olmasıydı.

Kan.

Duvarları boydan boya kaplayan kırmızılık kesinlikle kandı. Kokusunu alabiliyor, hatta o ağır metalik tadı dilimin ucunda hissedebiliyordum. Bu bir rüyaydı, bunu anlayabilecek kadar çok zihnimin içine hapsolmuştum. Peki, bu sefer ne görüyordum?

Gözlerimi gri sise diktim önce, ardından yavaşça yürümeye başladım. Sisin içine dalıp beni neyin beklediğini görmek için bekledim. Birden bire içimde anlamlandıramadığım bir korku yeşermeye başladı. Sanki beynim tehlike sinyalleri yolluyor, kaçmam için bana emirler yağdırıyordu. Sonra sisler hafifçe dağıldı, çok değil, koridorun sonunu görebileceğim kadar. Kapı yoktu yada başka biri, sadece uzun kırmızı duvarları görebiliyordum. Bekledim, bir şeyler olmasını sabırla bekledim.

Oldu da.

Koridorun sonundaki duvarları kaplayan kırmızılık sanki yağlı bir boya gibi yere doğru aktı ve altındaki saf beyazlığı gözler önüne serdi. Kırmızılık aktıkça beyazlık daha da parıldamaya, etrafını tıpkı bir yıldız gibi aydınlatmaya başladı. Kurtuluş? Parmak uçlarım karıncalandı, nefesim kesildi ve içimde oluşan kıpırtılar içgüdülerimi harekete geçirdi. Orası çıkış yolumdu, bunu biliyordum. Birden koridor boyunca koşmaya başladım. Sanki koridorun sonundaki aydınlığa ulaşırsam içimdeki tüm sıkıntılardan kurtulabilecekmişim gibi hissettim.

Tüm gücümle koştum, mesafe kısaydı fakat koştukça ulaşmak istediğim aydınlık daha da uzaklaşıyordu benden. Zihnim gitmeme ve kurtulmama izin vermiyordu! Nefesim kesildi, bacaklarım titremeye başladı.

Gözlerimi aydınlığa dikmiş bir halde koşarken dengemi kaybettim ve yere kapaklandım, ayağıma bir şey takılmıştı. Düşmenin etkisiyle oluşan acı tüm bedenime yayılırken gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Ardından ayağıma takılan şeyi görebilmek için hızla arkama döndüm.

Gördüğüm şeyle birlikte korkuyla yerimde dondum kaldım. Kalbime giren ağrılar iki büklüm olmama neden olurken, nefesimi kesen ve dünyamı altüst eden gözler gözlerime dikilmişti. Yerde sırt üstü yatan kadının saçları tamamen kanla kaplanmıştı ama gözleri tıpkı canlı bir insana aitmiş gibi binlerce his barındırıyordu. Ellerimi yere koyup geriye doğru sürünüp ondan uzaklaşmaya çalıştım ama o gözlerden kopamadım.

Tanrım!

Bu oydu, pansiyonda öldürülen kadın!

Fısıltı eşliğinde bir ses koridoru doldurunca nefes almayı bıraktım.

''Senin suçun.''

Kulaklarıma dolan sesle birlikte panik alarmları dalgalandı beynimde. Sesin geldiği yeri anlayabilmek için sağa sola çevirdim kafamı. Görünürde kimse yoktu. Tekrardan kadına döndüğümde karşılaştığım manzara çığlık atmama neden oldu. Az önce yerde yatan kadının arkasında ayakta duran başka bir adam vardı. Adamın elinde bir silah ve silahın namlusu da kadının kafasına doğrultulmuştu.

Adam yavaşça güldü ve ''Vicdanının seni yönlendirmesine izin veriyorsun,'' fısıldadı adam. Ses tonu bile aynıydı, sanki o anı yeniden yaşıyor gibiydim.

KUKLA: Y.A.K   ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin