BÖLÜM 26

2.2K 227 10
                                    


Bir süre daha konuşup tartıştıktan sonra Mike ve Rex evin çevresini bir daha kontrol etmek için mutfaktan çıktı. Pek belli etmemeye çalışsalar da ikisi de tedirgindi. Bunu anlıyordum çünkü diken üstündeymiş gibi duruyor, sürekli susup evden veya başka bir yerden gelebilecek sesleri duymaya çalışıyorlardı.

Onlar gittikten sonra boş tabakları toplayıp çalışıp çalışmadığından emin olmadığım makineye sırayla yerleştirdim ve masayı sildim. İşim bittikten sonra etrafıma şöyle bir bakıp temizlenmesi gereken bir şey var mı diye kontrol ettim. İşte o zaman tezgahın en uç köşesine bırakılmış tavuk paketi girdi görüş alanıma. Tavuk yarı donuktu, yani buzluktan çıkarılmış olmalıydı.

Duraksamadan buzdolabının kapağını açıp içine bakmaya başladım. Dolabın içi bir dünya konserve yiyeceklerle doluydu. Geneli çorbaydı ama balık, taze fasulye, et ve sebze yemekleri de vardı. Buzluğun kapağını açarken aynı zamanda Mike'ın bu kadar taze ve lezzetli bir ekmeği nereden bulduğunu çözmeye çalıştım. Pek fazla düşünmeme gerek kalmamıştı, buzluk ağzına kadar sandviç ekmeğiyle doluydu. Bir elimi paketlenmiş ekmeklerden birine uzatıp aldım. Tamamen donmuştu, yani bunlar biz gelmeden en az bir iki gün önce buraya yerleştirilmiş olmalıydı. Yoksa kısa sürede bu kadar donmazlardı. Belki de aylardır burada yenilmeyi bekliyorlardı. Muhtemelen Mike ekmekleri mikrodalga fırında çözdürmüştü. Ayrıca donmuş ekmeklerin hemen altında birkaç adet et ve tavuk paketi de vardı.

Eh, Mike sayesinde acıkınca ne yiyeceğimiz belli olmuştu.

Kısa bir duraksamanın ardından mutfak dolaplarını açıp ihtiyacım olan eşyaları bir bir tezgaha dizdim. Dolapların çoğu on kişiyi neredeyse bir ay boyunca doyuracak kadar kuru bakliyat paketleriyle doluydu. Gerekli tüm malzemeleri bulduktan sonra tavuk biraz daha çözülene dek evde birkaç tur attım. Gömme kitaplığa gidip kitapları karıştırdım ama hepsi sahteydi. Hiçbiri gerçek kitap değildi. En sonunda mutfağa geri dönüp annemin yaptığı ve benim de çok sevdiğim tavuk çorbasını yapmaya başladım. Aslında aç değildim, aç olsam bile tavuğu kızartabilir ya da direk pişirebilirdim ama Jason hastaydı ve bünyesi ağır bir yemeği kaldıramazdı. İşimize yarayacak birini kaybetmek istemiyordum. Hemen güç toplaması ve ayaklanması gerekiyordu.

Çorba malzemelerinin neredeyse hepsi buradaydı. Bir tek yumurta eksikti ama onsuz da gayet lezzetli olurdu. Sonunda işim bittiğinde Rex ve Mike'da mutfağa girdi. Islak ellerimi kağıt havluyla temizleyip onlara döndüm.

''Çok geç kaldınız.''

Rex yanıma gelip ocakta pişen çorbaya kısa bir bakış atıp ''Çok lezzetli gözüküyor,'' dedi, ardından bana dönüp ''Biraz dışarıda oturduk,'' diye bitirdi cümlesini. Neden oturduklarını söylememişti. Ben de sormadım ve tamam anlamında kafa sallamakla yetindim.

''Ah, aşçılık unvanımı seve seve sana verebilirim,'' dedi Mike masaya oturup sırıtırken.

Göz devirdim ve ''Kalsın, ben o kadar da iyi bir aşçı değilim,'' dedim ve Rex'e kısa bir bakış attım. Yorgun gözüküyordu. Gözleri kızarmış, yüzü hafifçe beyazlamıştı. Aslında hepimiz öyleydik. Hala üzerimizi bile değiştirememiştik ki hepimizin kıyafetleri kanlıydı.

''Gidip dinlen biraz Rex,'' diye mırıldandım.

Bir kolunu belime sarıp beni kendine doğru çekti ve kafasını omzuma koyup ''İyiyim ben,'' dedi.

İnatçılık ediyordu.

'' Yorgun olursan beni nasıl koruyacaksın?'' diye sordum oyunbaz bir şekilde. O da bunu anladı ve gülümsedi. Yine de yerinden bir milim bile kıpırdamadı.

KUKLA: Y.A.K   ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin