73
Kuzey'in evinin olduğu sokağa geldiğimizde içten içe heyecanlanmıştım. Dört yıl sonra. Sürekli uzaktan evinden çıkışını izlediğim o ev. Bir kaç ay önce Kuzey'in evine gireceğimi söyleseler galiba kendimi yerden yere vura vura gülerdim. Ama şimdi bakınca çok da uzak değildim. Bir gün bu kadar yaklaşacağımı düşünmemiştim bu kapıya. Ya da bu binaya.
Utanır, hep sokağın başından izlerdim girişini, çıkışını, bu kapıdan koşuşunu, kar olduğunda kayıp düşerek geçişini. Şimdi değişmişti roller. Uzaktan izleyerek, sahnedeki o cansız ağaç olmak yerine başrolü oynuyordum.
Her ne olursa olsun hayat her anlamda değişiyor. Biz istesek de, istemesek de.
Binaya girdikten sonra dört kat çıktık merdivenden. Önce annesi ve babası girdi içeri. Sonra Giray, Kübra ve Kuzey. En sona kaldım. Evin girişinde durdum ve içeriden gelen hanımeli çiçeği kokusunu içime çektim. Kuzey gibi kokuyordu. Hayır. Kuzey hanımeli kokuyordu.
İçeri girdikten sonra Kuzey bize yolu gösterdi ve salona geçtik. Evleri üç oda ve bir salondan oluşuyordu. Meraklı ve ilgili bir şekilde odayı inceliyordum. Duvarda büyük bir televizyon, krem rengi koltuk takımı, beyaz halı, fildişi renginde duvarlar.
En çok dikkatimi çeken televizyon ünitesinin olduğu raflarda fotoğraflar vardı. Kuzey'in kardeşi Efe ve Kuzey'i gördüm. Efe abisinin omuzlarında kocaman gülüyordu. Fotoğraf beni gülümsetirken başımı arkaya çevirdim. Camın önünde duran saksılarda birçok çiçek vardı. İsimlerini tek bildiklerim gece sefası ve menekşeydi.
Kübra ve ben ikili koltukta; Kuzey, Giray ve Yaprak teyze üçlü koltukta, Hüseyin amca da karşımızda olan tekli koltuklarda oturuyordu. Yan tarafımda duran Kuzey'e kısık sesle sordum. "Efe nerede?" Başını hafifçe, dikkat çekmeyecek bir şekilde bana doğru eğdi. "Alt komşuya inmiş." Anlar gibi başımı salladığımda öylece oturduk.
Odada rahatsız edici bir sessizlik vardı. Bu rahatsızlıktan belli ki rahatsız olan Hüseyin amca, "Televizyonda en son maç özeti veriyorlardı. Giray, kumandayı uzatır mısın?" dedi. Konunun ilgisini çektiğini belli eden diğer erkekler açılan televizyona ve maç özetine yoğunlaştılar.
Yaprak teyze, "Hadi bizde mutfağa gidelim." dediğinde itiraz etmeden kalktık. Kübra arkamdan gelirken kırmızı ve beyazların ağır bastığı mutfağa girdik. Mutfak masasına oturduğumuzda Yaprak teyze çay demlemeye başladı.
Kübra, "Her yerde çiçek var." diyerek hayranlıkla Yaprak teyze'ye dönünce, sanki gururlanmış gibi gülümsedi. "Küçükken anneannemin evi de böyleydi. Her yerde çiçekler vardı, hayran kalmıştım. Ondan geliyor birazda." diyerek ufak bir açıklama yaptı. Çayı koyduktan sonra tezgâha yaslanarak bize doğru döndü.
"Yakın arkadaş mısınız Kuzey'le?" diye sordu.
Kübra, "Sayılır. Kuzey sınıfta yeni olmasına rağmen iyi anlaşırız, aslında pek yeni değil haftalar geçti de." açıklamaya çalışırken biraz batırmıştı. Yaprak teyze ile ben gülerken durumu bu sefer ben topladım. "Evet yakınız." dedim.
"Derincim, şu dolapta çayın yanında servis etmek için atıştırmalıklar var, çıkarır mısın?" Başımı sallayarak kalktım ve gösterdiği dolabı açtım. Bana 'Derincim' dedi. Kaynanam sonuçta, demesi normal. Kendi kendime gülerken Elimde olan çubuk kraker, bisküvi gibi atıştırmalıkları masaya bıraktım. Yaprak teyze'nin verdiği tabaklara atıştırmalıkları eşit bir şekilde dağıttım.
Okul, ev, havadan sudan derken bir yandan sohbet etmiş ve çayları hazırlamıştık. Kuzey annesine çok benziyordu. Özellikle gülünce yanağında çıkan gamzesi. Konuşma olarak da benziyordu. Gözleri babasının aynısıydı mesela.
Elimde çay tepsisiyle oturma odasına girdiğimde ufak masalar koltukların önüne konulmuştu bile. Çayları dağıtırken, Kübra da hazırladığım tabakları dağıttı. Zil çaldığında tam odaya girmek üzere olan Yaprak Teyze kısa bir dönüş yaparak kapıyı açmaya gitti. Biz odaya gelince televizyonda açık olan spor kanalı değişmiş, yerine normal kanallardan biri açılmıştı. Yaprak teyze'nin arkasından giren Efe'yi görünce açık açık çocuğu baştan aşağı süzdüm.
Fotoğraflarda belli olmuyordu ama resmen Kuzey'in ikizi gibiydi! Dudaklarım Efe ve Kuzey arasında giden gözlerim gibi aralanmıştı. Çayını yudumlayan Kuzey benim bakışlarımı fark edince güldü. "Benziyoruz diye bakıyorsun değil mi?" dediğinde hayretle başımı salladım.
"İkizin resmen!" Heyecanla söylediğim bu sözlere herkes güldü. Efe yanımda olan boşluğa oturduğunda elimde duran kurabiyeyi tabağa bıraktım. Bana döndüğünde kendimi Kuzey'in küçüklük haline bakıyor gibi hissettim. Daha önce Efe'yi hiç bu kadar yakından görmemiştim. Uzaktan Kuzey ile bu kadar benzedikleri fark edilmiyordu.
"Abla ben seni bir yerde daha önce gördüm galiba." dediğinde ona daha rahat bakabilmek için oturduğum yerde biraz daha yan döndüm. "Emin misin? Nerede?" Nerede görmüş olabilirdi ki? O ve Kuzey dışarı çıktıklarında eğer denk gelirsem uzakta, biraz, azıcık bir zaman dilimi boyunca izliyordum.
Başını iki yana salladığında kahverengi, önü kalkık olan saçları sallandı. "Hatırlamıyorum." Omuz silktim ve göz kırptım. "Hatırladığın zaman söylersin, sorun değil." Kocaman gülümsediğinde yanaklarını sıkmak istedim. Madem Kuzey'in yanaklarını sıkamıyordum, ikizinin yanaklarını sıkardım. Sıktım da.
Yanaklarını acıtmayacak şekilde tuttuktan sonra başını sallayarak sevdim. Efe eğleniyor olmalı ki kahkaha atıyordu. Onun güldüğünü duyan ev halkı da bizi görünce daha çok gülmeye başladı. Yaprak teyze sitem eder gibi söylendi. "Ben böyle sevince kaçıyor Efe Bey. Derin sevince hoşuna gidiyor ama." dediğinde Kuzey gülmüştü.
Efe bir anda benim yanaklarımı aynı ona yaptığım gibi sıkmaya başlayınca eminim ki, gülmemiz bina boşluğunda bile yankılanıyor olabilirdi. Hüseyin amca, "Normalde pek yaklaşmaz, utangaçtır. Derin istisna galiba." Efe yanaklarımı bırakınca bende onunkini bıraktım. Oturuşumu düzelttim ve çayımdan bir yudum aldım.
Efe koluma sarılınca ona tebessüm ettim ve kolumu beline sarıp kendime çektim. Resmen Mini Kuzey duruyordu karşımda. "Ben Derin ablayı çok sevdim, çok tatlı." dediğinde saçlarını karıştırdım. "Sen benden daha tatlısın vallahi." Başını yukarı kaldırarak bana baktı, "Gerçekten mi?" dediğinde ciddi bir şekilde başımı salladım.
Kuzey benden tatlıydı. Aman, Efe benden tatlıydı. Aslında ikiz oldukları için yine aynı sonuca varıyordum.
Sıkılmadan bir saat kadar oturduk. Masaları topladıktan sonra kalkmak için izin istedik. Efe'nin özel isteği ile haftaya cumartesi onunla oturmak için gelmem gerekiyormuş. Bu fikrine benim dışımda herkes gülmüştü. Ben ise "Tabi ki Küçük Adam." demiş ve yanağından öpmüştüm.
Kapıdan çıktığımızda Kuzey bizi bina çıkışına kadar geçirmek istedi. Ayakkabılarımı giydikten sonra montumun fermuarını çektim. Bir yandan şapkamı takıyor, bir yandan da düşmemeye özen göstererek merdivenleri iniyordum.
Giray ve Kübra çoktan inmişlerdi. Kuzey arkamdan gelirken kolunu omzuma attı. Vücudum bir anda hareketsiz kalırken, "Teşekkür ederim." dedi. Her ne kadar kalbimin olduğu yeri seçemesem de ona döndüm. "Ne için?"
Kalbim galiba midemde atıyordu.
"Bugün bizi son zamanlarda olduğundan daha çok güldürdüğün için." Utanarak başımı eğdim. "Bilerek yapmadım ki." diye mırıldandığım da Kuzey kulağımın dibinde güldü. Kolu omzumdan sarkıyordu.
Kalbim galiba ağzımda atıyordu.
"Ama bir şekilde yaptın." dedi ve apartmandan çıkmadan önce benden uzaklaştı. Kızaran yanaklarıma vuran soğuk rüzgârla derin bir nefes aldım. Bir şey söylemedim. Kübra ve Giray'ın yanına gittikten sonra arkamı dönüm ve el salladım.
Ondan fazla uzaklaşmamıştık ki arkamızdan bağırdığını duydum.
"Efe'ye verdiğin sözü unutma!"
"Unutmam!"
Kalbim, galiba atmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Derin:Kuzey [Tamamlandı.]
Short StoryKuzey: Niye sakız başka bir şey değil? (09:35) Anonim: Sakız çiğnerken küçük bir çocuk gibi oluyorsun (09:35) Anonim: Şişiremediğinde sinirlenip atıyorsun (09:35) Anonim: Ve ben o hallerini izlerken sakızı daha çok sevmeye başladım (09:35) Kuzey: Sa...