Merhaba, merhaba, merhaba...
Yeni bir kurgunun ilk temellerini an itibariyle atıyorum.
Şimdi nerede miyiz?
Şeytanlar ve meleklerle çevrilmiş bir dünyada. Bir başlangıç yaptım ama bölümleri ne zaman yayımlamaya başlarım bilemiyorum. Bu kendimi teşvik mahiyetinde bir başlangıç diyelim o halde.
Ee, o zaman hadi herkes ilk bölümü okumaya. Yorumlarını eksik etmez benim okuyucularım diye yorum yapın demiyorum ve sizi seviyorum ♥♥♥
Bölüm sonuna yıldızlarınızı serpiştirin ☄
05.09.2017... Başlıyoruz!
Keyifli Okumalar ♥
⛧
Hastanenin ağır ve basık havası yüzüne yüzüne çarparken Matthew iki gündür olduğu gibi yine kapının ardında karısının bağırışlarını dinliyordu.
"Size benim çocuğum değil dedim. O kız... O kız bir şeytan."
Matthew başını yere eğerken iç geçirdi. Ne yapacağını bilemiyordu. Karısı Herry'e göre doğum sonrası psikoz denen lanet şeyi geçiriyordu ve bir kez olsun minik kızlarını görmek istememişti. Onun kendi çocuğu olmadığını söyleyip duruyordu. Bebeğin yanına getirileceğini duyması bile çıldırmasına yetiyordu. Bir kaç yıldır çocuğu olması için didinen o kadın gitmiş sanki yerine bambaşka biri gelmişti. Halbuki bir görse nasıl bir güzelliği olduğunu anlayacak ve ona bağlanacaktı.
Yeni doğmuş olmasına rağmen huzur veren bir güzelliği vardı küçük Angelina'nın. Tıpkı ismi gibi bir melekti o. Emma'nın söylediğinin aksine ışık saçan bir melek...
Simsiyah saçları ve tam zıttı bembeyaz bir teni vardı. Gözleri henüz tam rengini almasada Matthew emindi ki kendisinin yeşil gözlerini alacaktı ama Emma'nın güzel ela gözlerini alsa da olurdu.
Doktor odadan çıkınca Matthew yaslandığı duvardan ayrıldı. "O nasıl?"
"Ağır bir depresyon geçiriyor Matthew, biliyorsun. Hala kızını görmeyi reddediyor. Sakinleştirici verdik. Psikolojik yardım alırsa yararlı olabilir."
"Onu görebilir miyim?"
"Elbette."
Matthew başını aşağı yukarı salladı. "Sağol Herry."
Doktor Matthew'un omzuna elini koydu ve hafifçe sıkıp gülümsedi. Sonra hemşireyle birlikte koridorda ilerleyip gözden kayboldu.
Matthew onların gidişlerini izleyerek biraz zaman kazandı ve derin bir nefes alıp kapıyı araladı. Bir kaç saniye olduğu yerde dikilip karısına baktı. Emma'nın yorgun gözleri en sonunda kocasını buldu ve aynı anda gözleri doldu. Matthew yavaşça karısına doğru ilerleyip alnına bir öpücük bıraktı ve yattığı yatağın kenarına oturdu.
"Nasılsın Emma?"
"Matt!" dedi Emma ve bir damla gözyaşı yanağından yuvarlandı. "Bebeğimi bana getir."
"Emma o senin kızın zat-"
"Hayır!" dedi güçsüzce Emma. "O bir şeytan. Onu gördüm Matt. Gözleri... gözleri parlıyordu. Bembeyaz korkunç bir parıltı."
"Emma sadece yorgundun. O bizim kızımız. Minik meleğimiz."
"Hayır, hayır!" diye itiraz etti Emma. "Hiçbiriniz göremiyorsunuz. O bir... şeytan!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANAHTAR
ChickLit'Mara' ismi annesinin ona tek hediyesiydi. İsminin anlamı acı olsa da, annesi ona bambaşka bir amaçla vermişti bu ismi. Her seferinde bir şeytan olduğunu vurgulamak için... Babası ise ona Angelina derdi çünkü o babasının meleğiydi. Ama Mara ne annes...