Birkaç gün geçip Fëanor ve ailesi bir sabah vakti Dorth-Morion'a vardığında, Fingolfin kafilesi henüz keşiften dönmemişti. Hepsi içeri girip dinlenme fırsatı bulduğunda, Fëanor, Celebrimbor'u arama planları yapmıştı bile. İki kardeş ve ailesi Dorth-Morion dışındayken, Gil-Galad etrafa haber salıp Finwë oğullarının ve torunlarının dönüşünün müjdesini vermişti. Bu sebeple her yönden akın akın gelmişti Ñoldor elfleri. Elbette birinci çağa yönelik hissedilen bir çok şey vardı ama Ñoldor prenslerinin bir arada olma fikri Ñoldor halkını da çok sevindirmişti ve yorgun yürekleri bir arada olmayı istiyordu. Gelen elflerle Dorth-Morion dolup taşmıştı. Elrond da gelmeyi düşünüyordu, Maglor'un bulunacağından emindi çünkü ama istese de hemen ortaya çıkmadı çünkü Maglor ve Maedhros'u görmek demek, babaları ile de karşılaşmak demekti ve Fëanor'un kendisine ne tepki vereceğini bilmiyordu. O öldükten çok sonra doğmuştu ve onu sadece anlatılanlardan biliyordu. Ayrıca Fëanor'un 3 oğlunun hayatını yitirdiği Doriath olaylarında Elrond'un dedesi Dior olayların başını çekiyordu ve Elrond'un annesi Elwing de silmarili kaçırıp Eärendil'e getiren kişiydi. Tüm bunları düşünen Elrond, öfkesi ve kudreti ile ünlü bu Ñoldor kralının gazabına uğrayacağına kesin gözüyle bakıyordu. Fëanor'un ya da diğer oğulların, Maedhros ve Maglor kadar bağışlayıcı olmadığını biliyordu. Bu yüzden sabredip beklemenin daha doğru olacağını düşündü ve Maglor ve Maedhros'u görmeye gitmeyi biraz erteledi.
Fëanor biraz dinlenikten sonra yürüyüş yapmak amacıyla koridordan geçip büyük bahçeye çıktı. Bahçeye adımını attığı anda ise kendini büyük bir Ñoldor güruhunun içinde buldu. Fresklerle ve gümüş havuzlarla dolu devasa bahçenin her yeri dolmuştu. Herkes sohbet ediyor, uzun zamandır birbirlerini görenler ise hasret gideriyorlardı. Elfler onu gördüklerinde önce büyük bir sessizlik oluştu. Kimse ne diyeceği bilmiyor gibiydi. Fëanor yavaşça elflerin arasında yürümeye başladı. Bazı yüzleri Valinor'dan anımsıyordu ama çoğunu daha önce görmemişti. Bunlar Orta Dünya'da doğan Ñoldor'du. Herkes onun kim olduğunu biliyordu elbette ve yanlarından geçerken ona başlarını eğip selam veriyorlardı. Bir süre böyle geçince sessizliği bozan arkalardan Nestor adlı bir elf oldu. "Kralım" diye haykırıp öne çıktı. Nestor, Fëanor'dan yaşça büyüktü, ilk doğan elflerden biri olup olmadığı kesin değildi ama yüce kral Finwë'nin dostuydu. Fëanor onu hemen tanıdı, Nestor da ona doğru yürüdü ve tekrar kralım diye seslenip yanına gelip ona sarıldı. Fëanor, bu kucaklamaya samimiyetle karşılık verdi. Hemen ardından, tüm Noldor eğilip Fëanor'u selamladı. "Hoş geldiniz halkım" diye selamlarına karşılık verdi Fëanor ve sonra da Nestor'a dönüp "hoş geldin eski dost" dedi. Nestor geri çekilip prense baktı, o esnada Fëanor oğulları da bahçeye çıkmıştı. Nestor, onları selamladı ve Fëanor'a döndü, "Gözlerimizin tekrar size ve oğullarınıza bakabilmesi büyük bir mutluluk, büyük bir onur kralım." Fëanor gülümsedi, "Lakin ben kral değilim Nestor." Nestor yavaşça başını eğdi, "Tek kral sizsiniz, yüce kralımızın veliahtı, varisi..." Fëanor kahkaha attı, "Böyle konuşma Nestor, Nolofinwë duyarsa kalbi kırılacak." Nestor gülümsedi, "Prens Nolofinwë'yi tekrar görebilmek de büyük bir onur olacak bizim için." dedi ve beraber yürümeye başladılar. Nestor ve Fëanor yan yana yürüyerek konuşmalarına devam ederken, her şey sanki Valinor'daki huzurlu zamanlardaki gibiydi. Nestor'u görmek hiç kuşkusuz Fëanor'u çok mutlu etmişti. Fëanor onun elinde büyüdü denilebilirdi. Finwë o zamanlarda Fëanor'u sadece ona emanet ediyordu. Ñoldor için şu ana kadar her şey yolunda gidiyor gibiydi. Fëanor oğulları Dorth-Morion'a gelen elfler arasında tanıdık yüzlere denk gelmişlerdi ve keyifle sohbet ediyorlardı. Caranthir sürekli Celegorm'a laf çarpıyordu çünkü gelen elfler arasından birkaç elleth (dişi elf) Celegorm'un önceden münasebeti olan elflerdi. Birbirlerine laf atarak dolaşıyor ve gülüşüyorlardı, tabii bu arada Celegorm, Arehel'in bunları öğrenmemesini umut ediyordu. Akşam yemeğinin yaklaştığı bir vakit, yemek için hazırlıklar yapılırken Fëanor hanesi, Gil-Galad veÑoldor'un önde gelenleri büyük salona geçmişti ve son zamanlarda etrafta gerçekleşen garip olaylara dair Fëanor bilgi alıyor ve eşliğindekileri dinliyordu. Bir süre geçtikten sonra ana kapıdan boru sesi duyulmuştu, Fingolfin hanesi dönmüştü. Konuşma devam ederken, Fingolfin çocukları ve yeğenleri ile birlikte içeri girdi. Keşifteyken uyanan Finarfin oğullarını Nargothrond civarında bulan Fingolfin ilk başta onları abisinin yanına getirmenin doğru olup olmayacağına karar verememişti amaBeleriand'da gidebilecekleri başka bir yer yoktu ve abisinin onları kabul edeceğine dair umudur vardı. Bu yüzden onları da yanında getirmişti. Finrod, Angrod, Aegnor ve Orodreth de içeri girip önce Fingolfin'in yanında durdular. Fingolfin onlara başıyla işaret edince yavaşça Fëanor'a yaklaştılar. (Not: Bu yazdığıma göre Finrod, Silmarillion'da yazdığı gibi, 1. Çağ'da Valinor'da dirilmemiş oluyor.) Fëanor ve Nestor haritalarla uğraştıkları için ayakta duruyolardı, Finrod, Aegnor ve Orodreth sırayla amcalarına selam verdiler ve kuzenlerine yöneldiler. Angrod diğerlerine göre biraz daha çekingen kalmıştı. Ama en sonunda o da gelip Fëanor'un önünde durdu Yavaşça eğilip başıyla selam verdi ve söz aldı, "Curufinwë amca-" diye söze yeni başlamıştı ki Caranthir oturduğu yerden ani bir hareketle fırlayıp babası ile Angrod'un arasına girdi. Kuzeni karşısına dikilince Angrod birkaç adım geri gitmek zorunda kaldı. Caranthir öfke içinde gözlerini Angrod'a dikti ve yüksek sesle konuşmaya başladı, "Amca?! Amca demek! Hangi amca? Ölümünün hemen ardından, yüzün kızarmadan Thingol'e şikayet ettiğin amca mı? Thingol'un uşaklığına soyunup oğullarına rest çekmeye kalktığın amca mı? Her fırsatta adına lanetler okuduğun amca mı? Senin babamın huzurunda bile olmaman gerek! Bu ne cüret?! Bir de hiçbir şey olmamış gibi ona amca diye seslenebiliyorsun!" Fëanor bir sandalye çekip oturdu, yüzüne garp bir ifade gelmişti, bir tür gösteri izliyor gibiydi. Odadaki tüm Ñoldor kulak kesilmişti. Hiç kimseden ses çıkmadı. Maedhros oturduğu yerden kalktı ve Caranthir'e doğru yöneldi ama henüz Caranthir'e ulaşamadan Celegorm önünü kesti. "Ne yapacaksın háno? Geçen seferki gibi Morofinwë'yi azarlayarak dışarı mı sürükleyeceksin yine?!" Maedhros, ellerini Celegorm'un omuzlarına koydu ve "Çekil önümden Turcafinwë. Bu tartışmanın yeri ve sırası değil" dedi. Celegorm olduğu yere adeta çakıldı. "Gayet uygun bir zaman ve yer. Bu tavrını o zaman da anlayamamıştım şimdi de anlayamıyorum. Alqualondë'deki çatışmadan beri, her denileni hak ediyormuşuz gibi davranıyorsun. Yüzyıllar geçti hala aynı şey! Bize saldıranlara karşılaşanlara karşılık verdik ve mağlup oldular. Olay bundan ibaretken, kendi ağabeyimin bile çıkıp kendini Ñoldo değil de Teler sayan bu Arafinwë oğlunu savunmak istemesi neden?" Maedhros "Kimseyi savunmuyorum. Şu anda başka konuları konuşmamız gerek. Söylediğim bu." Curufin de söze girdi, "Bu konuları şimdi konuşalım ki Arafinwë oğulları nerede duracaklarını bilsinler. Çünkü geçen sefer babalarının soyunun yanında duramamışlardı. Bakalım ölüp Arda'ya döndükten sonra nerede duracaklarını öğrenebildiler mi?!" Finrod yürüdü ve Angrod'un yanına geldi. "Neden bunları unutmayı denemiyoruz? 1. Çağ'ın tüm acılarını geride bırakamaz mıyız?" dedi ve sıkıntıyla kuzenlerine baktı. Bu sözlerinin üzerine Celegorm, Maedhros'un önünden çekildi ve yaklaşıp Finrod'n önünde durdu. "Unutmak? Hmm... Unutmak değil de bakalım neleri hatırlıyoruz... Mesela ben, Nargothrond'da her türlü şekilde yardımımızı ve dostluğumuzu senden esirgemememize rağmen, bizi bırakıp Thingol'un kızıyla, Beren denen faninin babamın silmarilleri çalmalarına yardım etmeye gittiğini hatırlıyorum." Finrod kuzenine bakıp konuştu, "Yapmak zorundaydım, minnet borcum vardı. Bunu biliyorsun." Celegorm gürültülü bir kahkaha attı, "Zorundaydın demek? Ben de babamın yeminini tutup, silmarili almak zorundaydım ama bu, kurtardığın Beren'in oğlunun korkak gibi beni ve Morifinwë'yi yüzlerce okla delik deşik etmesine engel olmadı. Curufin'in nasıl öldüğünden bahsetmek bile istemiyorum. Umarım çok sevdiğin Beren'in değerli oğlu da tekrar hayata dönmüştür. Çünkü onu ikinci kez öldürmekten büyük zevk alacağım." Fëanor oğullarının ölümünü Mandos'un salonlarındayken öğrenmişti ama nasıl öldüklerini dair hiçbir ayrıntıyı bilmiyordu. Gözlerinde büyük bir öfke belirdi. Ayağa kalktı ve Fingolfin'e baktı. "Çıkar onları buradan Nolofinwë. Yoksa bütün öfkemi onlara boşaltacağım. Çıkar! Kimi akraba olarak kabul edeceklerini düşünüp huzuruma gelmeye öyle cüret etsinler." Fingolfin bir şey söylemenin manasız olacağını anladı ve yeğenleriyle salondan ayrıldı. Kalacakları odaları ayarladıktan sonra, onlarla konuştu, amcalarına ve kuzenlerine biraz zaman vermelerini, her şeyin düzeleceğini söyledi. Sonra geri dönüp Fëanor'un yanına geldi ve buruk bir yürekle keşif yolculuğunu anlatmaya koyuldu. "Kuzeyde Angband tamamen dağılmış. Benim bölgem Hithlum, Nelyafinwë, Kanafinwë ve Morifinwë'nin bölgeleri ile Nargothrond civarı da yaşanmaz hale gelmiş. Turcafinwëve Curufin'in bölgesi Himlad ile Ambrussa'nın bölgesi daha iyi durumda, oralarda bir karargah ya da şehir kurulabilir. Gondolin ise yerle bir, birkaç tane kılıcı zor çıkarabildik yıkıntılardan." Fëanor düşünceli bir şekilde alnını ovaladı. "Dorth-Morion tüm Ñoldor için yeterli bir şehir değil, Ñoldor'un büyük çoğunluğu hala etrafa dağılmış durumda, hızla çalışıp güçlü kaleler inşa etmeliyiz, mademki Himlad ve ikizlerimin şehirleri iyi durumda, o zaman ana şehir oralarda olmalı." Fingolfin, "Ama oralarda yeniden şehir kurmak bir hayli zor olacak, yoktan var etmemiz gerekecek." diye karşılık verdi. Feanor, Fingolfin'e bakıp, dudaklarını kıvırdı, "Ailem ve ben Formenos'a sürüldüğümüzde de hiçbir şeyimiz yoktu, sen bilmiyorsun tabi, biz orayı da yoktan var ettik." dedi. Konuşmaları bir süre bu konu üzerinde devam etti, ardından da yemek yenildi ve elfler Dorth-Morion'a dağıldı. Gil-Galad'dan demir ocağının yerini öğrenen Fëanor, ocağa geçip çalışmaya koyuldu. Bu ocak elbetteki Formenos'takine göre çok daha ufaktı. Ama iş görürdü. Pityafinwë ve Telufinwë'nin yaylarını bulamamışlardı ve bu ikizlerin canını çok sıkmıştı, oğullarının bunalması ise Fëanor için katlanılamaz bir şeydi. Gerekli malzemeleri toparladığına çalışmaya koyuldu. İki tane yay dövmek onun yeteneklerine ve hızına nazaran çok basit bir işti. Çekicini kızgın demire her vurduğunda kof, acı bir ses çıkıyordu. Ñoldorbu sesi seviyordu çünkü Fëanor Curufinwë'nin demir ocağında çalışması, bir şeyler dövmesi halkının kalbini güven ile dolduruyordu. Birkaç saat aralıksız çalıştıktan sonra biraz su içip dinlenmek için ara verdi, ve büyük bir demir parçasının üzerine oturdu. Demir ocağında sessizce babalarının izleyen ikizler, ona görünmeden birden arkasında belirdiler ve kızıl saçlarını Fëanor'un iki yanından sarkıttılar. Fëanor kahkaha attı, "Bunu ufakken sırtıma atlayarak yapıyordunuz, tabii o zaman böyle kocaman değildiniz. Gelin buraya bakayım!" İkisini tutup bir hamleyle önüne oturttu. İkizler merakla babalarına baktılar. Onları meraklandırmak Fëanor'un hoşuna gidiyordu. Fëanor sonunda konuştu, "Yavaş yavaş oluşturmaya başlayacağımız Ñoldor orduları için yeni bir tür ok döveceğim, sizin de fikrinizi almak istiyorum. Turcafinwë ile birlikte en iyi ok kullanan sizlersiniz" deyip yaptığı bir ok modelini onlara gösterdi. Amras eline alıp incelemeye koyuldu, "Sivri uca bu şekli vermen onun daha hızlı gitmesini sağlayacaktır, daha çok mesafe kat etmesi için ise gövdesindeki demiri eslath (bir çeşit maden) ile sağlamlaştırabiliriz" dedi ve oku Amrod'a uzattı. Amrod elindeki oku inceleyip ekledi, "Düşmanın bedenine daha fazla basınçla saplanıp daha derine girmesi içinse sivri ucunun iki yanına oyuklar açabiliriz ama böyle bir oku üretmek diğerlerine göre daha çok zaman alacaktır atar." Fëanor büyük bir şevkle onları dinliyordu, yaptıkları her öneriyi hafızasına kazıdı. Gerçekten de bahsettikleri yapılırsa Ñoldor işi oklar çok daha ölümcül silahlar haline gelirdi. İkizler oku incelemeye devam ederken Nerdanel elinde süslü bir sürahi ve bardaklarla içer girdi. Fëanor'un çalışırken içmeyi sevdiklerini çok iyi biliyordu ve onlardan hazırlamıştı. Yavaşça yaklaşıp sürahi ve bardakları masanın üstüne bıraktı, dönüp çıkmadan önce Amras'ın yanağına bir öpücük kondurdu, Amrod'u da öpmek için eğildiğinde Amrod başını geriye çekerek kendisini öpmesine müsaade etmedi. Nerdanel sorar gibi Amrod'a baksa da Amrod hiçbir şey söylemeden oku incelemeye devam etti. Kahrolsa da bunu belli etmemeye çalışarak demir ocağından ayrıldı. Fëanor getirdiklerinden bir bardak bile içmeden yayları dövmeye devam etti, Amrod ve Amras hem gülüşüyorlar hem de babalarına yardım ediyorlardı. Birkaç saat içinde ikisinin de yeni yayı dövülmüştü. Yaylar mükemmel görünüyordu ve isimlendirilmeye hazırdılar. Fëanor yaylarını elin alıp Ambrussa'ya baktı. "Yaylarınızı isimlendirmek ister misiniz?" Amrod ve Amras kısa bir süre birbirlerine baktıktan sonra aynı anda "Hayır atar, isimlerini sen koy" dediler. Bunun üzerine Fëanor bir süre düşündü. Amras'ınkine Aetherius (Gümüş Mızrak), Amrod'unkine ise Eirfang (Keskin Diş) adlarını verdi. İkizler babalarına sarılıp yayları kaptılar ve denemek için koşup gittiler. Yorgun bir şekilde olduğu yere oturan Fëanor en sonunda uzanıp sürahiyi aldı ve içindekinden içti. Bu hafif naneli bir likördü. Kendi kendine "Nerdanel yine tam ayarında yapmış" dedi, sonra sinirlenip sürahiyi kafasına dikti ve içindekini tamamen içti. Bir süre öfke içinde oturduktan sonra ocağı tekrar çalışılacak düzenli bir hale getirdi ve yıkanıp temizlenmek üzere banyoya yöneldi. Banyodan çıktıktan sonra odasına yürüdüğü sırada Nerdanel'in kapısının aralık olduğunu fark etti. Kendiyle uzun süre mücadele ettiği halde kendini odanın açık kapısından içeri bakar halde buldu. Nerdanel saçlarındaki örgüleri çözmüş beyaz geceliği ile yatağında arkası Fëanor'a dönük şekilde yatmaktaydı. Fëanor bir süre onu izledi, Nerdanel uykusunda huzursuzca kıpırdanıp kapı tarafına yüzünü döndü, Fëanor yüzünü de inceleyince yeni bir mücadelenin içine girdi. Gidip ona sarılıp, onu sabaha kadar sevmemek için zor tuttu kendini. Bu kadın diye geçirdi içinden, "Benim en zayıf noktam!" Daha fazla kalıp mücadeleyi kaybetmemek için yoğun bir öfke duyduğu eşinin kapısını yavaşça kapatıp odasına geçti. Sabah olduğunda herkes büyük masanın etrafında toplanmıştı, Finarfin oğulları da gelmiş ve Fingolfin'in sağ tarafına dizilip oturmuşlardı, sol tarafında ise prensin kendi çocukları vardır. Herkes kahvaltı yaparken bir boru duyuldu, bu yüksek bir Ñoldor elfinin geldiğini haber veren boruydu. Çok geçmeden at nalı sesi duyulmaya başladı, sesler yaklaştıkça yaklaştı, at duracak gibi görünmüyordu, Curufin merakla dışarıya bakıp "Gelen her kimse yemek odasına atla girecek galiba" dedi. Bir süre sonra gerçekten öyle de oldu. Atının üstünde tamamen siyahlara bürünmüş biri hızla kapıyı kırarak büyük odanın içine daldı, tehdit olduğunu düşünen tüm Finwë torunları çevik hamlelerle ayağa kaldılar. İçeri gelen kişi attan arkası dönük inerken "Affınıza sığınıyorum, o kadar heyecanlandım ki atla içeri daldım" dedi ve inip yüzünü açtı. Yüzü ve saçları açılınca Curufin adeta kıpkırmızı oldu. Yemek odasına atıyla dalan kişi oğlu Celebrimbor Telperinquar'dan başkası değildi. Fëanor bu manzara karşısında kahkahayı bastı, "Torunumun gelişi de başka türlü olamazdı zaten" dedi ve ayağa kalktı. Celebrimbor kime sarılacağını şaşırmıştı. Babası ve dedesi onu aynı anda kucakladılar, amcaları gülerek eşlik ettiler. Yemek odasına adeta bir neşe gelmişti. Celebrimbor her hareketi doğal, her hareketi enerji saçan bir elfti. Sarılma faslının ardından hala yemek masasının yanında duran aygırı gören Curufin, "Ne duruyorsunuz çıkarın hayvanı artık buradan" diye bağırdı hizmetlilere. Devasa sofrada çabucak yer açıldı Celebrimbor'a. Herkes soran gözlerle Celebrimbor'a bakıyordu. "Burada olduğumuzu nasıl anladın sen?" diye sordu Fëanor. Celebrimbor koca bir peynir parçasını ağzına tıkıştırdıktan sonra" Nasıl mı anladım dede?" diye sorarak söze başladı. "Birkaç gün önce bir handa oturuyordum ki herkes 1 gün önce gerçekleşen bir olaydan bahsediyordu. Görünüşe göre sekiz ellon ve "bir ellethden oluşan bir elf grubu olay çıkarmış. Adamın tarifine göre dört siyah, üç kızıl, bir de gümüş saçlı sekiz ellon ile kızıl saçlı bir elleth, bir gece kalmışlar. Ertesi gün de liderleri hancının kellesini uçurmuş. Bu tarifdekiler benim ailemden başkası olamaz diye düşündüm ama inanmam mümkün değildi tabi. Yine de emin olmam gerekiyordu. Sonra buraya vardığımda kapıdaki nöbetçiler döndüğünüzü söyleyince nasıl heyecan yaptıysam atı çok hızlı sürdüm ve zamanında durduramadım. Dönüp kapıya baktı ve "Kapıyı da kırmışım" dedi. Celegorm, Quenya dilinde "nontaer" (sakar) dedi ve herkes gülmeye başladı. Celebrimbor, amcası Celegorm'a döndü, "Amcacığım handakiler kızıl saçlı ve siyah saçlı olanların lider elf ile kızıl saçlı dişi elfin çocukları olduğunu anlamışlar ama sana ve saç rengine anlam verememişler. Evlatlık alınmış olmalı diyorlardı. " Celegorm yeğenine "ellentha nun gowa en mae dohn" (daha sonra gösteririm sana ben evlatlığı) dedi, Celebrimbor ise "Ben de seni seviyorum amcacığım" diye karşılık verdi. Herkesin keyfi bir anda iki katına çıkmıştı. Celebrimbor kahvaltı masasında ailesini yerken moralinin bozulması uzun sürmemişti. Babası ve amcaları onu özlem ile karşılamıştı elbette ama bu özlem duygusu geçince onun yerini öfkenin alacağını biliyordu. Zira Nargothrond'da babasını reddetmesini hatırlayacaklarından adı gibi emindi. Dedesinin ne tepki vereceğini ise kestiremiyordu çünkü Celebrimbor'un bu hareketine dair Fëanor'un hiçbir bilgisi yoktu .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...