Alı koyulduktan yaklaşık 8 gün sonra, Finwë ve Fingolfin, Thingol'un sınırlarına yaklaşmıştı. Thingol ise ancak bu vakitlerde Caranthir'e su vermeleri için askerlerine emir vermişti. Caranthir nefretini daha da büyüterek kendisine getirilen suyu içti, taş üstüne oturmaktan tüm bedeni ağrıyordu. En sonunda Penriel'in onun hücresine geçmesine izin verdiler. Birbirlerine sarılı bir şekilde beklemeye başladılar. Finwë ve Fingolfin yeni kurulan Teleri şehrine geldiğinde borular çalındı ve onları dosdoğru Thingol'un huzuruna getirdiler. Finwë, Thingol ile göz göze geldiği anda, "Senden sadece torunumu almaya geldim, bu böyle biline, ne konuşmak istiyorsan konuş!" dedi. Thingol onlara içecek ikram etti ama ikisi de kabul etmediler. Oturduğu yerden tüm tasarısını Finwë'ye anlattığında ise Fingolfin elinde olmadan kahkaha atmaya başladı. Herkes Fingolfin'e bakmaya başladı. Fingolfin'in kendini susturması çok zor olmuştu, Thingol'e bakarak konuşmaya başladı, "Bakalım doğru anlamış mıyım? Babamın, ağabeyimi Valinor'a dönme konusunda ikna etmesini istiyorsun. Fëanor Curufinwë, Valinor'a dönecek? İsyan ettiği ve içlerinden biri tarafından lanetlendiği Valar'ın yanına? Sen ağabeyimi tanıdığına emin misin? Kim olduğu, karakteri konusunda bir fikrin var mı?" Thingol hışımla ayağa kalkıp Fingolfin'e karşılık verdi, "Sen o akraba katilini tanıdın da ne oldu Nolofinwë? Seni ve halkını köpekler gibi arkada bırakıp Orta Dünya'ya geldi, sen ise karşıma çıkmış onun sözcülüğünü yapıyorsun!" Fingolfin'in bakışları değişmiş, gözleri gece mavisi rengine dönüşmüştü, bu haliyle Fëanor'a o kadar benzemişti ki görenler ikisini ayırt edemeyebilirdi. "Ağabeyimle aramda geçen her ne varsa benim ve onundur. Kimse bu konuda söz hakkına sahip değildir! Özellikle de sen! Ne bedenen ne de zihnen yarısı bile olamayacağın bir elfe akraba katili diyerek aklınca onu aşağıladığını sanıyorsun. Beleriand'ın hayvanları bile sana gülüyor Elwë Singollo!" diye bağırdı Fingolfin. Finwë oğluna baktı ve sonra da Thingol'e döndü. "Bu saçmalığa bir son ver ve bana torunumu teslim et, belki o zaman sana savaş açmaması için Fëanor'u ikna edebilirim" dedi. Thingol ise, "Buraya geldin ve bana hiçbir vermedin Finwë, torununu sana teslim etmeyeceğim! Hatta sizin de buradan ayrılmanıza izin vermeyeceğim!" Bu sözler üzerine Fingolfin çekilen oklara rağmen hızlıca yürüyüp Thingol'un önünde durdu. Kendine çevrilen Teleri oklarını görünce, "Sakin olun" dedi ve Ringil'i gösterdi, "Kılıcıma dokunmadım bile, sadece bu sözleri söyleyebilecek kadar cesur olan adamın yüzüne yakından bakmak istedim" dedi. Thingol, Fingolfin'e, "İyi bak o zaman çünkü zindana gidiyorsun" dedi. Bunu söyler söylemez Fingolfin uzun pelerinin yandan açtı, Losa pelerinin altından fırlayarak Thingol'un boynuna yapıştı ve saniyeler içinde dişlerini boynuna geçirerek zehrini boynuna aktardı. Geldiği gibi Fingolfin'in pelerinin altından sırtına girip orada bekledi. Thingol ise elini boynuna koyup geriye doğru birkaç adım attı ve sendeleyerek tahtına çöktü. Teleri elfleri şaşırıp kalmışlardı ve zamanında müdahale edememişlerdi. Thingol'un eli hala boynundayken, Fingolfin, "Kralınızın ısıran yılanı gördünüz, en tehlikeli türlerden biridir, şimdi isterseniz bizi oklayıp öldürebilirsiniz ama o zaman kralınızı kurtaracak kişileri de öldürmüş olursunuz. Yeğenimi ve yanındaki ellethi hemen buraya getirin! Beraber yola çıkıp güvenli bir mesafeye geldiğimizde, bize eşlik eden bir Teler'e panzehiri söyleyeceğiz!" Thingol, "Fingolfin'in sözlerinin doğru olduğunu vücuduna giren zehrin etkisinden anlamıştı. Görüşü bulanıklaşmaya başlamıştı bile. Fingolfin'in bu kadar yakınına gelmesine izin verdiği için kendine lanet etti ve askerlerine alı koyduklarını getirmeleri için emir verdi. Caranthir ve Penriel yanlarına getirildiklerinde, Finwë, Caranthir'e sarıldı ve yaralanıp yaralanmadığını kontrol etti. Hiçbir yarası yoktu ama zorla ayakta duruyordu. Fingolfin de Penriel'in elini iki elinin arasına aldı ve "Her şey geçti" dedi. Sonra Thingol'e dönüp, şimdi bir Teler bizimle gelsin, sakın takip etmeye kalkmayın, yoksa panzehiri asla öğrenemezsiniz" dedi. Atlarına binip güvenli bir mesafeye gelmeleri uzun sürmüştü elbette ve önlerindeki orman uzadıkça uzuyordu. Bir süre gözleri sürekli çevreyi koloçan eder şekilde at sürdüler. Güvenli bir mesafeye geldiklerinde Fingolfin, Teleri elfine panzehir formülünü verdi ve elf atını dört nala koşturarak uzaklaştı. Elbette Teleri, Fingolfin'in sözlerine güvenmek zorunda kalmıştı, onlara panzehiri vermeyip Thingol'un acı içinde kıvranarak ölmesine müsaade edebilirlerdi ama bu Ñoldor'un onuruna aykırı bir hareket olurdu. Teleri elfine verilen formül bu yüzden doğruydu ve onu öldürmeden elfin formülü kralına götürmesine müsaade ettiler. Kendileri ise atlarını son sürat Himlad'a sürdüler. Çünkü sözünü tutması konusunda hiçbir şekilde Thingol'e güvenmiyorlardı, arkalarından bir birlik gönderebilirdi, keza öyle de oldu ama birlik Finwë ve eşliğindekiler ancak belirli bir mesafeye geldiğinde onlara yetişebilmişti, hesaba katmadıkları ise orada onları bekleyen Celegorm'un okçu birliğiydi, Celegorm da başlarındaydı. Finwë, Fingolfin, Caranthir ve Penriel güvenli bir biçimde geçtikten sonra Ñoldor okçuları Teleri'yi ok yağmuruna tuttu, kullandıkları oklar Fëanor'un Amrod ve Amras ile birlikte tasarladığı oklardı. Teleri birliğinden çok az asker hayatta kalabilmiş ve krallarına geri dönebilmişti. Hayatta kalan Teleri de geri çekilince Celegorm ve okçuları ormana gizledikleri atlarına binip Finwë ve Fingolfin'in arkasından Himlad yoluna düştüler. Thingol'un gönderdiği birlikler dağıtılınca, Finwë, Fingolfin ve Caranthir atlarını yavaşlattılar. Celegorm ve okçu birliği de arkadan gelip onlara yetişti. Celegorm, atını Penriel ve Caranthir'in atına yanaştırıp bir süre kardeşini izledi. Atı Penriel kontrol ediyordu, Caranthir de ona yaslanmış gözlerini kapatmıştı. Fingolfin garip bir ses çıkararak Turcafinwë diye bağırdı. Celegorm atını amcasının atına yanaştırdı. Fingolfin sırtını oynatıp duruyordu, "Eru! Kıpır kıpır oldu bu! Sen okçularınla bize yaklaştığından beri çıldırıyor pelerinimin altında." Celegorm, "Pelerinini biraz aç amca" dedi gülümseyerek. İkisi de atlarını yavaşlattılar. Fingolfin, Celegorm'un tarafından yavaşça pelerini açtı, Losa hemen pelerinden çıkıp Fingolfin'in koluna dolandı, Fingolfin kolunu Celegorm'a doğru uzattı, Celegorm da ona uzatınca, Losa kıvrak hareketlerle Celegorm'un koluna geçti ve omuzlarına tırmandı. Sonra sağ omuzunda kafasını kaldırdı ve önlerindeki yolu izlemeye başladı. Fingolfin, "İlginç, bir o kadar da müthiş bir hayvan" dedi. Atlarını tekrar hızlandırıp Himlad'a yöneldiler. Uzun bir süre at sürdükten sonra yolculuklarını tamamlayıp, çalınan borular eşliğinde Himlad'ın büyük kapısından içeri girdiler. Atları ahıra bırakıp saraya girdiklerinde ise herkes onları avluda bekliyordu. Celegorm, Caranthir'in hemen yanındaydı, Caranthir, Penriel'in elinden tutmuştu. Onu saklamak fikrinden vazgeçmişti, ne olursa olacaktı artık, sevdiği kadını herkes görecekti. Yavaşça yürüyüp avluda ilerlediler. Fëanor ve Nerdanel en öndeydi. Caranthir ve Penriel tam olarak sekiz gün, Thingol'un hücresinde kalmışlardı. Fëanor ona doğru gelen oğluna doğru adım attı. Fëanor el ele tutuştuklarını görmüştü. Penriel yavaşça elini Caranthir'in elinden aldı. Fëanor oğluna sarıldı, Caranthir de babasına. Geri çekilip onu kontrol etti, "Bir yerinde bir şey yok değil mi? Sana bir şey yapmaya cüret etmediler değil mi? Caranthir, "Merak etme atar iyiyim" dedi. Nerdanel de oğluna sarıldı. Onlar sarılırken Fëanor tek kaşını kaldırıp Penriel'e baktı. Penriel hemen eğildi, "Kralım" deyip selam verdi, sonra da aynı şekilde Nerdanel'i selamladı. Caranthir kardeşlerine sarıldıktan sonra onların yanında duran gümüş saçlı ellethi gördü, kimin geldiğini biliyordu elbette. Babaannesini görünce, kendine hakim olamadı ve yüksek sesle bir küfür savurdu, "Seni herkesten sonra ben görüyorum, en son ben!" Miriel, yaklaştı ve sarıldılar, "Olsun canım torunum, bundan sonra hep beraberiz" dedi. Sonra Caranthir'in yüzünü ellerinin arasına aldı, "Babanın siyah saçları ve annenin çilleri ile ne de yakışıklısın sen öyle!" dedi ve yanaklarından öptü. Caranthir de uzun uzun sarıldı babaannesine. Fëanor bir süre onları izledikten sonra onlara yaklaştı ve bir şeyler yiyip dinlenmelisiniz dedi. Penriel, kendini Ñoldor'un en asilleri arasında bulunca oldukça gerilmişti, etrafında bir sürü prens vardı, yorgunluktan kim kimdi seçemiyordu bile. Caranthir, annesinin gözlerinin içine baktı. Nerdanel, oğlunun bakışlarından ne demek istediğini hemen anlamıştı. Penriel'e yaklaşıp, "Gel bakalım tatlım" deyip girmesi için kolunu uzattı. Penriel de kraliçenin yardım elini hemen kabul etti ve hep birlikte yavaşça içeri girdiler. Çabucak bir masa kurulmuştu, Caranthir yavaşça bir sandalyeye oturdu. Herkes oturduğu sırada Aredhel kucağında bebeklerle geldi. Silmaril'in haykırarak ağlayışı tüm salonda yankılanıyordu. Fëanor, "Ben bu ağlayışı tanıyorum" dedi. "Anlaşılan tek benzeyen saç renkleri değilmiş" diye ekledi. Celegorm uzanıp Silmaril'i Aredhel'in kucağından aldı. Silmaril babasının kucağına gelir gelmez Celegorm'un bir tutam saçını elini aldı ve ağlamaya kesti. Babası kızını omzuna yatırıp yemek masasına oturdu. Caranthir yavaşça bir şeyler yiyordu, bu esnada gözlerini kardeşi Curufin'den ve abisi Celegorm'dan alamıyordu. İkisi de yan yana oturuyorlardı ve karşısında idiler ama Noroliath'da duyduklarını unutamıyordu. Önce küçük kardeşi Curufin'i düşündü, bebekken kucağına aldığı, omzunda taşıdığı Curufin'i... Yüksek bir kuleden düşmüş, tüm kemikleri kırılmış halde düşündü kardeşini ve can çekişerek öldüğünü. Sonra abisini düşündü, kendisi daha bir bebekken bacaklarına sarılıp dolaştığı Turcafinwë abisini... Sonra da gözünün önüne abisinin oklarla delik deşik edilmiş bedeni geldi. Tüm iştahını kaybetti ve çatalını elinden bıraktı. Celegorm ve Curufin şakalaşarak yemeklerini yiyorlardı. Onları izledi, sonra uzun ikizlere baktı, sonra da en büyük abileri Maedhros ve Maglor'u izledi ve ikizleri gözlemledi. İçi hem öfkeyle doluydu, hem de kardeşlerine karşı hissettiği yoğun sevgiyle. "Onları korumak istiyorum" diye düşündü, "Ne pahasına olursa olsun, koruyacağım!" En sonunda gözleri babası ile buluştu, Fëanor ona gülümsedi ve gergin bedeni anında huzurla doldu. "Artık o burada" diye mırıldandı. Yemek bittikten sonra Caranthir odasına dinlenmeye çekildi, Nerdanel de Penriel'e bir oda hazırlattı. Çok fazla yan yana bulunamıyorlardı elbette. Şu aşamada da aralarındaki ilişkiyi konuşmak yanlış olurdu. O yüzden şimdilik en iyisi yavaşça ilerlemekti. Fëanor, Fingolfin ve Finwë bir odaya kapandılar ve saatlerce olanları konuştular. Sarayda her şey yine normale dönmüş gibiydi. Miriel, Celegorm ile birlikteydi, Aredhel bebekleri emzirip babalarına ve büyük babaannelerine bırakmıştı. Uzun zamandır kardeşleriyle at sürmemişti, Aredhel atını aldı ve üç kardeşi ile bir süreliğine saraydan uzaklaştılar. İkizler, ve Orodreth beraber ortadan kaybolmuşlardı. Finrod, diğer iki kardeşini almış, Ñoldor halkının içine karışmıştı. Curufin ise pek konuşmasalar da oğlu ile birlikte demir ocağında çalışıyordu. Kraliçe Nerdanel ise Silberian ve Elenwe ile kendi atölyesindeydi. Tüm kral soyu bunlarla uğraşırken, Teleri tarafında gerginlik hakimdi, Thingol ayağına geldiklerini düşünüp sevindiği ilk ve üçüncü Ñoldor kralı tarafından aşağılanmıştı. Ñoldor'u küçümsemenin bedelini neredeyse canı ile ödüyordu, hayatını Ñoldor'un onuruna borçluydu. Panzehir yapılıp ona içirilmişti ve halkı zehrin etkisini vücudundan atıp ayağa kalkmasını bekliyordu. Ormana gönderdikleri birliklerin de Ñoldor okçuları tarafından adeta yok edildiğini öğrenince Dior adeta deliye dönmüştü, onun da en büyük arzusu Celegorm ile yüz yüze gelmekti. Celegorm'un da kendisi gibi ikiz bebekleri olduğunu öğrenince, bebeklere kafayı takmıştı. Oysa ki kendi çocuklarını ormanda ölüme terk eden Celegorm'un hizmetkarlarıydı. Ama Dior için fark etmiyordu. Kendini hiçbir şeyden sorumlu saymıyor, her şey için Fëanor oğullarını suçluyordu. Arda'da ikinci hayatlarına dirilmek Ñoldor'u olumlu yönde Teleri'yi de olumsuz yönde değiştirmişti. Ñoldor, Beleriand'a ayak bastığından beri kimseye saldırmamıştı, hep saldırılan taraf olmuştu ve bütünlüğünü korumuştu. Ama ne kadar değişirse değişsin Ñoldor'un asla değişmeyecek yapı taşları vardı ve de Teleri bu taşları unutmuş gibi görünüyordu. Bu yüzdendir ki bu iki elf ırkı, daha önce hiç olmadığı kadar çetin mücadeleler içine gireceklerdi.
........
Caranthir uzun süren bir uykudan sonra yavaşça gözlerini araladı ve belli belirsiz sarı saçlar gördü karşısında, yavaşça uzanıp saçların bir kısmını eline aldı. Gözlerini tam açıp da elindeki saçları inceleyince elindeki saçların sarı değil gümüş renkte olduğunu fark etti. Kafasını yukarı kaldırınca Celegorm'un mavi gözleri ile karşılaştı, hemen saçları elinden bıraktı. Celegorm yatağının kenarında oturmuş sırıtarak ona bakıyordu, Curufin de yatağın öbür kenarındaydı. Celegorm, "Hmm... Not ettim bunu" dedi. Caranthir doğrulup, "Neyi not ettin hano?" diye sordu kızarak. Celegorm, "Sen uykuluyken sana yaklaşmamam gerektiğini. Resmen tehlike altındayım. Beni Penriel ile karşılaştırdın" dedi ve kahkaha attı. Curufin de yatağın diğer ucundan gülüyordu. Caranthir, "Siz evli ve çocuklu elflerin başka işi yok mu? Neden beni rahat bırakmıyorsunuz?" diye tepki gösterdi. Celegorm ayağa kalktı ve "Kaç saattir uyuduğunun farkında mısın sen?" diye sordu. Caranthir, kardeşlerinin bakışlarından uzun süredir uyuduğunu anlamıştı. Panikleyerek ayağa kalktı ve "Penriel, o nerede?" diye sordu. Curufin, "Sakin ol hano, annem ile birlikte" dedi ve Celegorm'a baktı. Sonra Celegorm sözü devraldı,"Yalnız üç saat kadar önce babam onu çağırttırıp onunla yalnız olarak görüştü" dedi. Caranthir'in yüzündeki panik ifadesi iyice artmıştı. Celegorm, elini omuzuna koydu, "Penriel hala sarayda olduğuna göre endişelenecek bir şey yok, hadi şimdi toparlan da bizimle gel. Bahçede şarap içeceğiz. Herkes oraya gelecek" dedi. Caranthir çabucak üzerine bir şeyler geçirdi, yüzünü yıkayıp saçlarının örgülerini yaptı ve kardeşlerini takip etti. Uyumasının üzerinden bir gün geçmişti ve hava kararıyordu. Bahçe kocaman rahat minderlere ve ufak masalarla döşenmişti. Penriel, Nerdanel'in yanındaydı. Caranthir'i görünce ona gülümsedi. Caranthir de gülümsemesine karşılık verdi. Geçip kardeşlerinin yanına oturdu. Silmaril ve Sandor dedelerinin kucağındaydılar. Fëanor, bebeklerle öyle büyük bir sevgiyle oynuyordu ki iki minik elfi kendi gibi minik kahkahaları bahçeyi doldurmuştu. Kral başını kaldırıp etrafa bakındı, gözleri Celebrimbor'u bulunca elini kaldırıp yanında oturmasını işaret etti. Celebrimbor ise dedesinin yanına adeta ışınlandı. Maglor her zamanki gibi kusursuz melodileri ile ortama neşe katıyordu. Sandor, amcasının çaldıklarına kulak kesilmişti adeta, yetişkin bir elf gibi melodileri dinliyordu ve gülümsüyordu. Fëanor, duraksayıp" Nolofinwë" dedi. Fingolfin , Anairë ile olan sohbetinden başını kaldırıp abisine cevap verdi. Fëanor ona dönüp, "Bu bebekler neden sürekli benim kucağımda? Onları bana bırakmış karınla sohbetin tadını çıkarıyorsun!" dedi. Fingolfin, Bebekleri almak için ayağa kalktı, "Az önce istediğimde vermedin hano" dedi. Fëanor ise "Şimdi veriyorum, al" dedi ve bebekleri Fingolfin'in kucağına aktardı. Fingolfin bebekleri alıp eşini yanına oturdu, bebekleri nazlatma sırası ondaydı. Aredhel, Celegorm'un kulağına eğilip, "Onları böyle nazlatırsalar, ikisininin de önünü alamayacağız, fena şımaracaklar" dedi. Celegorm ise "dünyaya Fëanor ve Fingolfin'in torunları olarak gelen bebekler şımarmayı hak ediyor" dedi. Aredhel yavaşça eşinin yanağını okşadı. Ñoldor için mükemmel bir akşamdı. Maglor yine herkesi müziğiyle eğlendiriyordu, bir yandan bebeklerle uğraşmak bir yandan da Maglor'un müziğini dinlemek Fëanor'un gözünde bir sürü anıyı canlandırmıştı ve Valinor tüm canlılığı ile zihninde belirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...