Çukurda öldürmek zorunda kaldıkları Ñoldor askerlerinin aileleri ile Fëanor bizzat görüştü, acılarını paylaştı. Son olarak da Fingolfin'i tekrar odasına çağırttı. Her ne kadar abisinden kaçınsa da, buna bir son vermesi gerektiğini düşündü ve Fëanor'un odasına gitti. Fëanor herkesi odadan çıkarttı, Fingolfin ile yalnız görüşmek istiyordu. Fingolfin odasına girip selam verdi, abisinden ziyade yere bakıyordu. Fëanor, "Kaldır başını Ñoldor prensi!" dedi güçlü bir sesle. "Benim karşımda utanmanı ya da vicdan azabı duymanı gerektiren bir şey yok!" Fingolfin başını kaldırıp abisinin yüzüne baktı ve ondan tekrar af diledi. Fëanor ise bir daha af dilememesi gerektiğini, meselenin kapandığını ve olayın aslının ikisi arasında sır kalacağını söyledi. Fingolfin'e Mandos meselesi anlatılmıştı, o da artık abisinin de bilmesi gerektiğine karar verdi ve ona başlarına gelenin gerçek sorumlusunu söyledi. Fingolfin'in beklediği öfke fırtınası geçikmemişti, Fëanor gözlerinden ateş saçıyordu adeta, "Bu kadar düşman..." dedi, "Bu kadar düşman... Teleri ve şimdi de bir Vala! İkisi de Ñoldor'un can çekiştiğini görmek istiyor! Ama görecekleri şey kendileri can çekişirken onları izleyen Ñoldor olacak! Bu kez farklı Nolofinwë ! Bizden şimdiden kaç askerimizin canını aldılar. Buna dur diyeceğiz, sen ve ben bu halkı ileri taşıyacağız, evlatlarımızın ve onların evlatlarının geleceği için!" Fëanor sözlerini bitirince Fingolfin, Ringil'i çekti ve abisinin ayaklarının önüne koydu, "Kılıcım ve gücüm, kılıcın ve gücündür! Ñoldor için!" dedi. Fëanor elini uzatıp Ringil'i istedi. Fingolfin, Ringil'i alıp abisine uzattı. Fëanor, Ringil'i eline alır almaz buz gibi parlayan yüzeyi alev rengi aldı. Fëanor kılıcı inceleyip, "Bu kılıcı ben dövmedim. Ama oldukça güçlü bir kılıç ve Morgoth'un lanetli kanının tadına bakmış, onu kendine yakın tut ve Ñoldor için savur"dedi. Elini uzatıp kılıcını Fingolfin'e geri verdi. Fingolfin abisine bakıp, "Valar müdahale edecektir" dedi. Fëanor gülümsedi, "Etsinler, belki bu kez kendilerinden birini durduracak kadar basiretli olabilirler. Zira Ñoldor, Namo Mandos'a hiçbir şey yapmadı ama mademki Teleri'den yana saf tutuyor, o da Teleri ile batacak o zaman! Çünkü Beleriand'ın her bir karış toprağı Ñoldor'un olacak!" Fingolfin başıyla abisini onayladı, Iluvatar çocuklarının en kudretlileri bir aradaydı ve aynı davayı güdüyorlardı, Ñoldor artık çok daha güçlüydü.
Mandos kendini Beleriand'da saklamıştı ve yenildiğini düşünüp içten içe hiddetleniyordu. Yaptıklarının Hüküm Çemberi'nde öğrenildiğini biliyordu ve geri dönüş olmadığını anlamıştı. Geri dönmek de istemiyordu zaten. Planlarına, ölen tüm Teleri elflerini teker teker tekrar diriltmekle başladı. Teleri elflerinin nüfusu oldukça artmıştı ve güçlü bir ordu oluşturuyorlardı. Kral Thingol, Fingolfin'in abisi Fëanor'u yaralamasının haberini almıştı elbet ama sonuç istediği gibi olmamıştı. Tüm düşmanları Fëanor'un ölümünü dört gözle beklemişti ama hepsi hayal kırıklığına uğramıştı. Dior ise aklını Celegorm'un ikiz bebeklerinden alamıyordu. Kendi ikiz çocuklarının acısının aynısını Celegorm'a da yaşatmak istiyordu ve bunun için dedesi Thingol'un Ñoldor'a bir an önce savaş açmasını istiyordu. Ama Mandos onlara beklemelerini öğütlüyordu çünkü Ñoldor'a şu anda savaş açmak Teleri'nin kesin mağlubiyeti demekti. Thingol ise akıl hocasının tavsiyelerine uyuyordu.
Ñoldor'un güzellerinden Elaine tek başına Himlad ormanlarında dolaşmayı seviyordu. Yine güzel ve güneşli bir günde yürüyüş yapmak için ormana girdi. Himlad ormanının içlerine, Plyhm Gölü'ne doğru yürümeye başladı. Lakin etrafta şaşırtıcı bir durum vardı. Genelde ormanda Ñoldor nöbetçileri devriye gezerdi, ormanın girişinde ve ilerisinde nöbetçilerle karşılaşmıştı ama göl yolu üzerinde kimsecikler yoktu. Gölün kenarına geldiğinde orada da hiç kimsenin olmadığını fark etti, ağaçların arkasından gölü izlemeye koyuldu. Derken gölün yüzeyi dalgalandı ve suyun içinden yukarı doğru yükselen siyah saçlar görüldü, suyun içinden çıkan kişi prens Kanafinwë idi ve tamamen çıplaktı. Elaine'in yüzü kıpkırmızı olmuştu. Şimdi gölün etrafında neden hiç kimse olmadığını anlamıştı. Prens Kanafinwë muhtemelen rahatsız edilmek istememişti. Elaine gölün karşı kıyısına bakınca Kanafinwë 'nin giysilerini ve kılıçlarını gördü. Elaine oradan hemen ayrılması gerektiğini biliyordu, zira prensin hiçbir şeyi değildi, sadece prens Celegorm'un düğününde bir kez dans etmişlerdi. Oradan ayrılmak istese de bedeni olduğu yere çakılmıştı. İyice ağacın arkasına gizlenip prens Kanafinwë 'yi izlemeye devam etti. Prens suyun içine tekrar tekrar dalıp çıkıyordu ve büyük bir ustalıkla yüzüyordu. Her sudan çıkışında beline kadar gelen siyah saçlarını geriye doğru savuruyordu. Manzara çok güzel olsa da Elaine, prens onu görmeden gitmesi gerektiğinde karar verdi. Sessizce arkasını dönüp yürümeye başladı, birkaç adım atmıştı ki arkasından bir ses ormanda çınladı, "Nereye doğru gidiyorsun elleth (dişi elf)? Hoşuna giden bir şeyler gördüğünü sanmıştım!" Elaine, yavaş yavaş arkasını döndü gözlerini aşağıda tutarak, "Üzgünüm prensim, sizi rahatsız etmek istemedim" dedi. Maglor gölün karşı tarafından ona doğru yürümeye başladı, "Rahatsız etmedin ama beni gözetlerken elf olduğumuzu unuttun galiba. Daha gölün kenarına geldiğin ilk anda senin varlığını fark ettim" dedi. Elaine oldukça utanmıştı, zira ağacın arkasından prensi uzun bir süre izlemişti. Maglor suyun içinden çıkıp Elaine'in önünde durdu. Artık bedenini saklayacak su da kalmamıştı, Elaine gözlerini yerden kaldıramıyordu. Maglor'un yüzünde bir sırıtış belirdi, Elaine ile daha da fazla uğraşmak istiyordu, kızın tepkileri çok doğal ve tatlıydı. "Prensine yardım etmez misin Elaine?" diye sordu. Gölde yüzerken gölün tabanına fazla yaklaşmış olacağım ki parmağıma zalim bir kıymık battı" dedi ve sağ elini Elaine'e uzatıp "Kıymığı çıkarmama yardım eder misin?" diye sordu. Kız Maglor'un eline bakabilmek için başını yukarı kaldırmak zorundaydı elbette. Mümkün olduğunca prense bakmadan başını kaldırdı ve gözlerini eline çevirdi, Maglor'un elini ellerinin içine alıp kıymığı aramaya başladı. Gerçekten de eline oldukça büyük bir kıymık batmıştı. Kız narin parmaklarıyla tutup yavaşça kıymığı çekip çıkardı,"İşte çıkardım prensim" dedi. Başını takrar yere indirmeye hazırlanıyordu ki Maglor uzanıp çenesinden tuttu, onu gözlerine baktırdı. "Gerçekten çok güzelsin" dedi ve eğilip yavaşça dudaklarını öptü. Elaine de dayanamayıp öpüşüne karşılık verdi. Sonunda Maglor geri çekilince, "düğünden sonra seninle ilgilenemedim, senin de bildiğin gibi birçok şey oldu" dedi ve Elaine'i elinden tutup göle doğru yürüttü. Akşama kadar gölde yüzdüler ve prens Maglor o gece kendi odasında uyumadı.
Beleriand'ın karşı kıyısı birçok eve elf sahipliği yapıyordu. Elrond ahalisi ile birlikte Imladris'te, Galadriel ise Celeborn ile birlikte kurdukları Lothlórien'de idi. Galadriel, Ñoldor'un Beleriand'a yerleştiğini biliyordu. Hem kardeşlerini hem de halkını görmeyi arzuluyordu lakin kardeşlerine içerlemişti. Babaları Finarfin'e ya da kendi yanına gelmeyip Fëanor ile kalmayı tercih etmelerinden hiç hoşnut olmamıştı. Yine de onları görmeyi istiyordu. Elbette onun bu ziyareti ertelemesini gerektiren sorunlar vardı. İlki eşi Celeborn'un ona eşlik etmek istemesiydi. Kendi olmadan yola çıkmasına razı olmuyordu, Celeborn ile Ñoldor'un kapısına gitmekte asla gerçekleşmemesi gereken bir şeydi. Bir diğer sorunda Ñoldor'a gitmenin ta kendisiydi. Kardeşlerini görmeye gitmek demek , Fëanor'un ayağına gitmek demekti ve Galadriel bunu istemiyordu. Ama yine e gururunu yutup bu ziyareti gerçekleştirecekti. Çünkü bu hem kardeşleri açısından hem de Galadriel'in planları açısından şarttı. Galadriel oldukça zeki bir kadındı. Son günlerde Orta Dünya'daki karanlık enerjinin arttığını , ciddi belaların patlak vereceğini biliyordu. Niyeti Ñoldor'un gücünden yararlanmaktı, bunun için de Ñoldor ile daha doğrusu hiç sevgi beslemediği amcası ile arasını iyi tutması gerekiyordu. Gerekirse prens Maglor'un Elrond'a olan sevgisini de kullanacaktı.Kendi halkı olan Ñoldor'u bir müttefik olarak görüyordu ama bilmediği şey ise Ñoldor'un onu çoktan geride bıraktığı idi.
Beleriand'ın karşı kıyısındaki en önemli gelişme ise hiçkimsenin hazırlıklı olmadığı bir durumdu. Orta Dünya'nın bu kısmı faklı bir kötülüğün tekrar kendini göstermesine şahit oldu. Karanlık Lord, Orta Dünya'nın saklı bir köşesinde kurduğu Minas Sangath'daki tahtında oturuyordu. Beleriand'a tek bir ork dahi göndermemişti ama Beleriand onun casusları ile kaynıyordu. Özellikle kargaları ona her yerden haber taşıyorlardı. İçi elflere karşı duyduğu öfke ile kaynıyordu adeta. Efendisinin boşluğa atılmasının yegane sebebi olarak elfleri görüyor, onlardan nefret ediyordu. Ortada olmadığı süre boyunca planladığı tüm kötülüğü ve şeri elflere kusacaktı. Minas Sangath'da birçok ork toplamıştı ve orklar ile kurt adamlarında melez bir ırk yaratmıştı, bunlar orklardan çok daha büyük ve ölümcül yeni uşaklarıydı ve sayıca çok fazlaydılar. Ayağa kalktı ve tahtından indi, yürüyerek kara kulesinin açık avlusuna çıktı, kara kara bulutlarla örttüğü gökyüzüne baktı, "Ñoldor, Teleri, Edain..." dedi. "Bakthul ell unagash nagh ash kurbagh numba-ishi lempatul!" (Hepsi benim kölem olacak!) dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...