Sarayda çoktan kahvaltı edilmiş, günlük işlere başlanmıştı. Fëanor'un okunacak birçok belgesi vardı. Oğulları ise kuzenleri ile birlikte soy ağacı çalışmalarına yardım ediyorlardı. Bir süre sonra ellerinde birkaç belgeyle Fëanor'un çalışma odasını girdiler. Maglor aceleyle gelip belgeleri babasının önüne koydu, "Atar, bu belgelerden tutarsız bilgiler çıkıyor. Orta Dünya'da doğan elflerin bir kısmına dair hiçbir kanıt yok. Anneleri babaları kim bilinmiyor. Valinor'dan gelen hiçbir Ñoldo ile akrabalıkları yok." Fëanor şüphelerinin doğru çıkmaya başladığını hissetti. Belgeleri Maglor'un ve diğer oğullarının elinden alıp incelemeye koyuldu. Bu esnada Fingolfin de başka belgeler ile içeri girdi. Fëanor belgeleri inceleyince içinde büyük bir öfke dalgası oluştu." İçimize Ñoldor diye girenlerin bazılarının bizimle alakası bile yok! Saldırı esnasında nöbetçileri nasıl atlattılar diye düşünüp duruyordum. Kimse kimseyi atlatmadı! Saldırıyı yapanlar zaten nöbetçilerin kendisiydi!" Tam bu esnada bir asker kapıyı çalarak içeri girdi. Selam verip konuşmaya başladı. "Kralım, nöbetçi bölüğünün büyük bir kısmı yerinde yok. Hepsi... hepsi ortadan yok olmuş gibi adeta." Fëanor yürüyüp odadan çıktı, kalan nöbetçileri kontrol etti. Himlad'da olan nöbetçilerin hepsi soy ağacında kayıtlıydı, anneleri ve babaları biliniyordu. Diğerleri ise Ñoldor olmadığından şüphelenilenlerdi. Fingolfin , "İçimize sızmışlar" dedi öfkeyle. Maglor ise sabahı hatırlayıp "Annem..." dedi. Fëanor öfkeyle dönüp, "Ne olmuş annene?!" diye bağırdı. "Birkaç saat önce 4 nöbetçiyle ormana yürüyüşe gitmişti." Fëanor'un yüzü bir anda soldu. Hiç söz etmeyip arkasını döndü ve direkt ahırlara yöneldi. Atına atlayıp hızla ormana sürdü. Onu oğulları takip etti. Fingolfin'e geride kalmasını, şehire bir saldırı olabileceğini ve şehri kontrol altında ve güvende tutmasını söylemişti. Fingolfin askerlere emir verip, gerekli adımları attı. Baba ve 7 oğlu dört nala hışımla ormana daldılar. Bir süre geçince Nerdanel'in boynuna hançer saplayıp öldürdüğü ve yaraladığı nöbetçiyi buldular, yaralı olan da ölmüştü. Fëanor ve 7 oğlunun gözlerinde öfke ve endişe vardı. Kral eğilip izleri incelemeye başladı. Yaprakların arasında ise Nerdanel'i zümrütten yapılmış tokasını buldu. Artık başına bir şey geldiğinden emindiler. Amras endişeli bir sesle "Ya... ya onu öldürdülerse?!" Fëanor oğlunun gözlerinin içine baktı, "Öldürmediler! Öldüremezler! Gerekirse tüm Beleriand'ı ateşe verip annenizi bulacağız!" İzleri takip edip nehre vardılar ama nehirde izler kaybolmuştu...
Nerdanel gözünü açtığında yüzünde çok keskin bir ağrı vardı,bir yandan da kırık kolu ona çok ızdırap veriyordu. Anladığı kadarıyla mağara tarzı bir yerde tutuluyordu. Taştan oyulmuş odada tahta bir masa ve 1 sandalye dışında bir şey yoktu. Oda karşılıklı 4 meşale ile aydınlatılıyordu. Evlatlarından ve Fëanor'dan ayrıydı ve kaçırılmıştı, yüreğini bir korku kapladı. Fëanor ve oğulları nasıl da deliye dönmüştür diye düşündü. Odayı incelerken masanın üstündeki farklı boyutta ve şekilde bıçakları gördü. Üstlerinde meşale ateşleri ahenkle dans ediyordu. Nerdanel ellerini çözmek için uğraş verdi ama hiçbir işe yaramadı. Demirden dövülmüş zincirler ve deri ipler ile bağlanmıştı. Hareket ettikçe canı daha çok yanıyordu. Bir süre daha ellerini çözmeyi deneyince kolundan gelen acıya daha fazla direnemedi ve tekrar bayıldı. Bir süre sonra yüzüne dökülen su ile uyandı. Ne olduğunu anlayana kadar dudağının üstüne bir yumruk indi. Nerdanel öfke ve acıyla bir çığlık attı. "Sizi lanet olasılar, benden ne istiyorsunuz?!" diye bağırdı. Artık odayı tam anlamı ile görüyordu. Karşısında kendi halkının zırhını giyen genç bir çocuk ile suratında pis bir sırıtış olan başka bir elf vardı. Onların dışında odada çirkin, sakallı bir kişi daha vardı. Elf değildi. Elf olamayacak kadar pis ve çirkindi. Arkada ateşin yanında bir bıçak ısıtan ise çocuk boyunda ama en az Mahtan kadar sakalı olan bir yaratık vardı. Nerdanel elfler dışındakilerin ne olduğunu düşünüyordu. Zira daha önce onların ırklarıyla hiç karşılaşmamıştı. Prens Misogan öne çıktı ve basitçe bir selamlama hareketi yapıp: "Selam sana Ñoldor'un kızıl oruspusu! Fëanor'un yatak eğlencesi. Görüyorum ki arkadaşlarımı ilk defa görüyorsun. Tanıştırayım " deyip pis ve çirkin yabancıyı işaret etti, "Bu bir insan. Adı Ulf-Reng. Pisliğine bakma içi daha pistir. Bu da bir cüce. Aulë'nin oyuncakları." Bana öyle bakma dostum dedi cüce, elfe sinirli bir şekilde bakarken. Misogan devam etti, "Cüce dostumuzun ismi ise Narzi. Ellerindeki zincirleri tek tek dövdü, bu işte baya yetenekli kendisi. İşte bizleriz Kraliçem. Sürgün edilenler." Nerdanel "Ne saçmalıyorsun sen? Başınıza nasıl bir dert aldığınızdan haberiniz yok galiba. Eğer kocam ve oğullarım beni bu halde görür ise hepinizi üst üste koyup tüm Beleriand'ın göreceği şekilde yakar. Şansınızı zorlamayın" dedi gözlerini bıçaklardan ayırmayarak. Narzi, İşlem tamam patron. Bu demirler iyice ısındı." Prens tamam anlamında başını salladı ve kraliçeye dönerek "Konuş kraliçe. Kocan ile aran iyi değil. En küçük piçin bile yüzüne bakmıyor. Ama seni toplantılara alıyorlar. Konseyin zaten bir üyesisin. Yeşil elfler olarak biz içinize sızsak da sadece asker konumundayken kraliçenin bildiklerini bilebilmemiz mümkün değil. Şehir inşaatında orada idin. Şimdi şehre giriş anahtarını bize ver. Kaç kişisiniz? Ordunuzun silahları neler? Nasıl bir sistem kurdunuz? Anlat, anlat ki sana dokunmayayım. Zira Ulf-Reng sana dokunma konusunda baya hevesli duruyor." Nerdanel güldü, " Benden hiç bir şey öğrenemeyeceksin hain!" Gülüşü bir suyun akışı gibi idi. Eongrod kraliçeden etkilenmişti. Hayatında gördüğü en güzel elf olabilirdi. Suratı heykel gibi pürüzsüz idi. Dudağından sızan kan, yüzünün şişmiş ve morarmış sağ tarafı içini acıtıyordu. Bu durumda olması korkunçtu Prensi nasıl olur da bu iğrenç insanlar ve naugrim ile birlikte saf tutardı. O bunları düşünürken, Nerdanel hiçbir söylememek için direndi. Misogan sinirle çıktı, kafasını sakinleştirip geri gelmesi gerekiyordu yoksa bu kadını öldürebilirdi. Siz yapmanız gerekeni yapın dedi ve kendi işkence aletlerini almak üzere odadan çıktı. Cüce bıçakları ısıtırken insan kraliçeye yaklaştı. Saçlarını yüzünden çekti. Elini yanağına kadar indirdi. Eongrod'un sinirleri gerilmişti. Nerdanel, insanın her ona dokunuşunda tiksintiyle çırğınıyordu, ondan uzak durması için bağırıyordu ama kızıl saçlı elf insana çok çekici gelmişti. Ulf-Reng, Nerdanel'e yaklaşarak "7 tane piç doğurmuş birine göre hiç fena değilsin" dedi ve pis bir kahkaha attı. Sonra da kraliçenin üstündeki ağır ipek kıyafeti omzundan asılarak yırttı. Ama gücü yeterli gelmemişti ve elbise sadece söküldü. Ulf-Reng Kraliçenin bacaklarına doğru hamle yaptığı an Eongrod onu çekti ve duvara yapıştırdı. Kılıcını göğüs kafesinin altında soktu sapına kadar giren kılıç insanın ensesinden çıktı. Sıçrayan kan cücenin ve kraliçenin yüzüne gelmişti. Kraliçe ne olduğunu anlamamıştı. Eongrod fırlayarak odadan çıktı. Cüce ise ne olduğuna dair hiçbir fikir sahibi olamadan durum birden karışmıştı ama ölen insanı umursamadan aletleri ısıtmaya devam etti. Zaten insanları pek sevdiği söylenemezdi. Nerdanel aradan ne kadar geçtiğini bilmiyordu. Prens odaya geri geldi ve cesedi görünce "Ne oldu burada?!" diye bağırdı. Cüce, "Senin velet onu biçti. O çocuk buraya pek uygun değil galiba" dedi ve gülmeye başladı. Prens ise yanındaki adama Eongrod'u bulmasını söyledi ve kraliçeye doğru ilerledi. Elini kraliçeye doğru tutarak "Görüyor musun fahişe! Adamlarım senin için birbirine düşüyor. Artık seninle işimiz başladı. Konuşana kadar işkence edeceğim sana. Biliyorsun elfler ölümsüzdür. Sen konuşana kadar 1000 yıl da geçse bekleyeceğim" Kraliçe, "O zaman çok uzun bir süre bekleyeceksin ama unutma Fëanor ve oğullarım seni bulacak, ölmek için Fëanor'a yalvarırken izleyeceğim seni." Prens sandalyeyi kendine doğru çekti ve masaya oturdu. Cüce sivri bir bıçak ile kraliçenin elbiselerini yırttı. Nerdanel artık ince bir tül elbise ile kalmıştı. Çok geçmeden cüce bıçak ile kraliçenin vücudunda kesikler açmaya başlamıştı bile. Uzun kesikler, kısa kesikler, derinlemesine kesikler... Nerdanel elbetteki büyük bir acının pençesindeydi ama gözünü bile kırpmıyordu. Cüce bıçakları bıraktı ve prense baktı. Prens devam et anlamında sert bir bakış attı ona. Sıcak bir metal parçası çıkarıp Kraliçenin omuz arasına koydu. Kraliçenin gözünden bir damla yaşlar aktı ama yine de onlara teslim olmadı ve hiçbir şey söylemedi. Prens Misogan'ı öfke dalgası kaplamıştı, nasıl olur da bir kadını konuşturamazlardı, aklı almıyordu. Cüce elindeki demiri omuzdan çekti ve masaya geçti. Prensin gözü döndü, karşındakini bir elf ya da bir kadın olmasını umursamıyordu, ona bahşedilen karanlık yüreğini iyice ele geçirmişti. Ve bir kadının krallık hayallerinin önüne geçmesine izin veremezdi. Nerdanel'in yüzüne peş peşe vurmaya başladı. Kraliçe aldığı darbelerle sersemlemişt ama konuşmaya devam etti. Prens şaşırdı ve bir adım geri attı. " Ñoldor'un kız çocukları bile senden daha sert yumruk atar yeşil elf. Benden laf alamazsın. Sana korkumu vermeyeceğim. Beni dövüp öldürmen gerek. Ama benden sana bir kelime bile laf yok! Elflerin yüz karası!" Prens deliye döndü ve kraliçeye birkaç yumruk daha attı. Bir yandan da küfürler savuruyordu. O anda odaya Eongrod girdi. Prensi kraliçeyi yumruklar halde görünce sinirlendi ve prensin beline sarılıp onu duvara fırlattı. Nerdanel'in yüzüne aldığı darbelerle kendinden geçmemesi mümkün değildi, kendisine daha fazla ne olacağını bilmiyordu ve kendinden geçti. Prens şaşkınlık ile ne olduğunu anlamaya çalışırken Eongrod onun üstüne çıktı ve yumruklamaya başladı. Karışıklıktan yararlanan Narzi sıcak bir bıçağı Eongrod'un ense kökünden sokup boğazından çıkardı. Tüm kan prensin üstüne aktı. Suratı kan içinde ayağa kalktı. "Bu nasıl bir delilik. Lanet olsun! İhanet ihanet!" diye bağırdı. Odaya dolan yeşil elfler olaya anlam vermeye çalışıyordu. Yerde yoldaşlarından birisi can çekişiyordu. Nerdanel ise kanlar içinde baygın bir şekilde asılı duruyordu. Prens de kanlar içinde idi. Ortalık tam bir kaos halindeydi. Prens adamlarına "Şu lanet kadını götürün. Lanet gitsin kendisine ve soyuna. Bize yardımcı olmayacak anlaşıldı. Ormana, kocasına ve oğullarına bir hediye olacak şekilde bırakın. Çevredeki dostlarımıza haber salın. Adama ve mühimmata ihtiyacımız var. Ñoldor'un bizi bulması imkansız ama her şeye hazırlıklı olmalıyız. İnsan ve Cüceler mağaraları daha da kullanışlı hale getirsin!" Emirleri alan adamlar odadan çıktı. İki yeşil elf kraliçeyi çözdü. Prens kılıcını çekti ve kraliçeyi bir de aşağılamaya karar verdi ve saçlarını kesip kısacık yaptı. Kesilen saçlardan bir tutam aldı. Sonra bir parşömene bir not yazıp kağıdı katladı ve bir iğne ile Nerdanel'in yakasına iliştirdi. Hemen ardından ise odadan çıktı. Nasıl, nasıl bir kadın bu kadar direnebilir. Her yerini yaktık kestik. Konuşamaz hale gelene kadar dövdüm onu. Lanet olsun soyuna lanet olsun Ñoldor'a!" dedi kendi kendine. Odasına girdi ve günlerce çıkmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...