Fingolfin ne yaptığını anlamıştı, zihni adeta çığlıklar koparıyordu ama kendini toplaması gerekiyordu. Kılıcının daha fazla zarar vermesini engellemesi için onu dikkatlice Fëanor'un bedeninden çekti. Ringil, Fëanor'un bedeninden çıkarken üzerinde mor renkte parlayan rünler belirdi. Rünler kılıç bedenden çıkarken bir duman halinde kılıçtan ayrıldı ve havaya karıştı. Fingolfin, Ringil'i çeker çekmez dizlerinin üstüne düşen Fëanor'u tuttu ve dikkatlice yere yatırdı. Pelerinin çıkarıp dikkatlice yırttı ve yaranın üzerinde bastırdı, etrafına baktığında umutsuzluğa kapıldı. Çünkü koca bir çukurun içindeydiler ve oradan nasıl çıkacağına dair bir fikri yoktu. Elbette çukurun duvarlarından tırmanması gerekiyordu ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Fëanor, elini yarasını tutan kardeşinin elinin üstüne bastırdı. Fingolfin ona doğru eğildi ve "Hano, beni affet, bağışla, ben... seni buradan çıkaracağım" dedi. Fingolfin elini yaraya bastırarak Fëanor'un hafif zırhını ve üstten giydiği giysilerini çıkardı. Pelerinini parçalara ayırarak Fëanor'un yarasını sarmaya hazır hale getirdi. Yarasına baskı yaparak ona kumaş parçaları ile pansuman yaptı. Ama Fëanor çok fazla kan kaybediyordu, ona yaptığı pansuman kana bulanmaya başlamıştı bile. Fingolfin etraftan bir kaya parçası bulup Fëanor'un yanına taşıdı. Kaya parçasının etrafını pelerininin kumaşıyla kapladı. Belindeki hançeri çıkarıp hançerin keskin tarafını büyük bir hızla ve basınçla kayaya sürttü. Amacı pelerinin kumaşlarını tutuşturacak kadar kıvılcım çıkarmaktı. Bir süre aynı şeyi yapmaya devam etti. En sonunda istediği kıvılcımı yakalayınca kayanın etrafına sarmış olduğu pelerin kumaşı tutuştu. Kumaş tutuşur tutuşmaz ona üfleyip ateşi büyüttü. Sonra hızlı adımlarla çukurun içine düşen ağaçların kuru dallarından çalılar topladı ve ateşe attı. Ateş daha da büyümüştü. Fëanor'un gözleri açıktı ama konuşmuyordu, Fingolfin ona eğilip, "hano seni buradan çıkarıp Himlad'a yetiştirene kadar kanamanı durdurmam gerek. Bunun için de yaranı dağlamak zorundayım. Sana biraz acı vereceğim , beni bağışla" dedi. Fëanor başıyla yavaşça onayladı. Fingolfin hançerini yanan ateşe tuttu. Ateş hançerin çeliğini yeterince ısıtınca Fingolfin, Fëanor'un yarasını açtı ve kızgın hançeri yarasının üstüne bastırdı. Fëanor acı çekiyordu ama hiçbir ses çıkarmadı ve acıya katlandı, Fingolfin aynı şeyi kılıcının Fëanor'un sırtını delip çıktığı yere de yaptı, kral yine ses çıkarmadı ama gözleri yaşarmıştı. Dağlanan açık kılıç yaralarının kanaması durmuştu durmasına ama Fingolfin yine de hızlı hareket etmeliydi. Kılıç Fëanor'un bazı iç organlarını parçalamıştı ve Fingolfin'in bir iç kanamaya yapabileceği hiçbir şey yoktu. Pelerinin kalan son parçasını da bir yastık haline getirip Fëanor'un başının altına koydu. Ayağa kalktı ve çukuru incelemeye başladı.
....
Bu esnada Nerdanel atölyesinde Fëanor'un yeni bir heykeli üzerinde çalışıyordu. Elenwë ile Silberian da onun yanındaydı ve bir yandan onu izleyip bir yandan sohbet ediyorlardı. Nerdanel oyma bıçağını her zamanki gibi ustalıkla kullanıyor ve heykeline şekil veriyordu. Bir eliyle de heykelin taşından çıkan tozları temizliyordu. Oyma işlemini yaparken aklına Fëanor düştü. Bir anda içine öyle bir sıkıntı doldu ki oyma bıçağını kaydırıp tozları temizleyen eline sertçe vurdu. Sol elinde koca bir kesik oluşmuştu. Elinden akan kan anında heykelin beyaz zeminine damladı ve üzerinde kızıl lekeler oluşturdu. Onu izleyen Elenwë, "kraliçem eliniz" diyerek ayağa fırladı. Silberian da kalkıp etraftan temiz bir kumaş bulup getirdi ve çabucak Nerdanel'in eline sardı. "Sizi şifa haneye götürüp yaranıza baktırmalıyız" dedi. Nerdanel hayır anlamında kafasını salladı. Yürüyüp atölyeden çıktı ve koridorun sonundaki koca balkona geldi. Elenwë ve Silberian şaşkınlıkla arkasından onu takip ettiler. Nerdanel koşar adımlarla balkona geldiğinde önünde fersahlarca uzanan Himlad ormanlarına baktı. Ormandan bir şey duymayı ya da bir şey görmeyi bekliyordu. Bir süre bekledi, hiçbir hareket görmeyince balkondan çıktı ve en büyük oğlunu aramaya başladı. Tüm sarayı sıkıntı içinde dolaştıktan sonra Maedhros'u bahçede Fingon ile kılıç talimi yaparken buldu. Maedhros annesini ve elinin üzerindeki kanlı kumaşı görünce kılıcını bırakıp ona doğru geldi. "Amil, ne oldu? Elin..." Nerdanel, "önemli değil oğlum", Maedhros, "ama amil"diyecek olmuştu ki Nerdanel bağırarak onu susturdu. "Önemli değil dedim! Beni dinle! Hemen bir at alıp babanın ve amcanın peşinden gitmenizi istiyorum" Fingon da ilgiyle dinliyordu. Maedhros "Babam bundan hoşlanmayacaktır. Bu sadece ikisinin avı unutma. Birliklerin ona eşlik etmesini bile zor kabul etti biliyorsun." Nerdanel, "anlamıyorsun..." diye devam etti, "Hemen gitmeniz gerek, lütfen oğlum, gitmeniz gerek. Baban seni azarlayacak olsa da önemli değil, sadece onları görüp bir sıkıntı olmadığından emin olmanız gerek." Maedhros annesinin gözlerine bakıp içlerindeki endişeyi görünce itirazdan vazgeçti. Hiçbir şey olmadığından emindi, zaten Fëanor ve Fingolfin'ne kim ne yapabilirdi ki? Ama yine de annesinin içini rahatlatmak için "Peki amil" dedi ve avludan Fingon'un eşliğinde çıktı. Kısa sürede atlarını hazırlayıp ormana girdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...