Thingol ve Dior, bir süre önce, aldıkları yenilgi yüzünden kendilerini acımayı bırakmış ve toparlanmaya odaklanmıştı. Dior, yüzündeki korkunç yara iziyle yaşamaya alışmıştı alışmasına ama her gördüğünde ya da yüzüne her dokunduğunda nefreti katlanarak artıyordu. Ñoldor ile meydan muharebesine girmenin ne kadar yanlış bir karar olduğunu anlamışlardı ve yol haritalarını yaşadıkları yenilgiden yola çıkarak oluşturdular. Elbette savaşta oldukça fazla sayıda asker kaybetmişlerdi ama savaşa getirdikleri askerlerin sayısı kadar da şehirlerinde bırakmışlardı. Yenilgiden sonraki her günü iyileşmeye ve sağlamlaşmaya harcamışlardı. Ordularında birkaç değişiklik yapmış onları kuvvetlendirmişlerdi. Mandos, kendi planlarından ayrılabildiği her zaman Teleri'yi ziyaret etmiş ve onlara, Öfke Savaşı'nda Valar ve Vanyar ordusu tarafından kullanılan bir takım kuşatma silahlarının planlarını anlatmıştı. Teleri de hemen bu silahları üretmeye koyulmuştu. Geçen sefer deneyip başaramadıklarını bu kez başarmak istiyorlardı. Bu da Dorth-Morion'u almaktı. Dorth-Morion, Ñoldor için önemli bir geri cepheydi ve kurulduğu topraklar üzerinde çeşitli madenler bulunuyordu. Bu yüzden Teleri, Mandos'un onlara gösterdiklerini de dahil ederek başka bir kuşatma planı kurdu. Bu aşamada Thingol'un kimden yardım aldığına dair hiçbir fikri yoktu. Mandos'un sadece Ñoldor'a düşmanlık kurduğunu, Ñoldor ile işi bitince Valar'ın arasındaki statüsüne geri döneceğini sanıyordu. Onun ne kadar karanlığa düştüğünün farkında bile değildi. Aynı durum Mandos için de geçerliydi. Ñoldor ile güttüğü davanın haklılığına inanıyor, gerekli olduğunu düşünüyor. Ñoldor'u etkisiz hale getirdikten sonra Valar'ın karşısına geçip onlara eylemlerinin geçerliliğini ve haklılığını kanıtlayacağını düşünüyordu. Kendini ışığa hizmet etmek için gerekli bir takım kötülükler yapmak zorunda kalan biri olarak görüyordu ve kendi kendine Melkor ile aynı olmadığını söylüyordu. Bu yüzden başka hiçbir canlıyı çarpıtıp kendine ordular kurmadı, yaratılanlara dokunmadı. Ama yine de insanları ve cüceleri Ñoldor'a karşı kışkırtmaktan geri durmadı. Melkor gibi ejderhalari kötücül hizmetkarlar yaratmamıştı kendine ama insanları ve cüceleri kışkırtarak yine de Melkor ile aynı seçimleri yaptığının farkına varamayacak kadar kör olmuştu. Ayrıca yaptığı planlar Teleri'nin de işine geliyordu. Çünkü insanlardan ve cücelerden oluşan büyük bir çapulcu ordusu toplamayı başarmıştı ve onlara hedef olarak Dorth-Morion'u göstermişti. Özellikle cüceleri bu konuda ikna etmek çok kolay olmuştu, onlara Dorth-Morion'un madenlerinden bahsetmesi yeterdi.
Bunlar olduğu sırada Elrond, Glorfindel, Ecthelion ve birlikle çoktan yola çıkmıştı. Yolları çok uzundu elbette ama önce Gil-Galad'ı görmek istiyorlardı.
.....
Maglor kardeşini merdivenlerden yuvarladıktan sonra üzerinden geçip gitmişti. Amrod, merdivenlerin sonunda bilinçsiz bir halde yatarken, saraya giren Finrod ve Aegnor onu görüp yanına koştular. Finrod önce boynunu kontrol etti, sonra vücudunu rahat bir pozisyona getirdiklerinde sol kolunda ve kaburgalarında birden fazla kırık olduğunu fark ettiler. Onu hemen şifahaneye taşıdılar ve krala haber verdiler. Sauron, kontrol ettiği Gölge ile Maglor'a böyle bir şey yaptırmıştı ama bunun bir hata olduğunu hemen anladı. Basamaklara çakılmanın ve ardından gelen yuvarlanmanın Amrod'u öldürmeyeceğini biliyordu, bu da kendine gelip konuşacağı anlamına geliyordu. Kendini planladığından daha erken açık etmişti ama yapabileceklerinin ve kudretinin farkındaydı, o yüzden planlarını değiştirmesine gerek yoktu. Kral erkanı şifahanede toplanmıştı, Amrod daha kırıkları tedavi edilirken kendine geldi, Fëanor üzerine eğilip elini oğlunun yüzüne koydu. Amrod, "Atar...Ben iyiyim ben" dedi, Fëanor bir şeyler söylemeye hazırlanıyordu ki Amrod yüksek sesle "Abim!" diye bağırdı. "Beni merdivenlerden Maglor abim attı ama o... o değil, sesi, gözleri... gözleri kıpkırmızıydı." Fëanor, Amrod'un sözlerine anlam vermeye çalışıyordu ki şifahanenin kapısı ardına kadar açıldı. Maglor, yere bakarak koca koca adımlarla içeri girdi. Herkes ona bakıyordu. "Merhaba Ñoldor'un asilzadeleri..." dedi ona ait olmayan bir sesle ve gülerek başını kaldırdı. Yüzü yerden, karşısındakilere yükselince herkes Amrod'un ne demek istediğini bir derece olsun anlamıştı. Gözleri kızıl renkteydi ve göz etraflarında siyah çizgiler oluşmuştu. Şifahanedeki elfleri, mantıkları karşılarındakinin Maglor olmadığını düşünmeye itti elbette o yüzden hemen kılıçlarını çektiler. Gölge kollarını onlara doğru kaldırdı, "Durun bakalım, benim prens olmadığımı düşünüyorsunuz demek!" dedi ve onlara sadece kendilerinin ve Maglor'un bilebileceği birkaç şey söyledi. "Bunları biliyorum çünkü prensin bedeninin içindeyim, onun tüm anılarına sahibim, eğer bana zarar vermeye kalkarsanız beni değil onu yaralamış olursunuz" dedi. Ne yapacaklarını bilemez haldeyken Fëanor öne çıkıp oğullarının önünde durdu, Gölge direkt kralın gözlerine bakıyordu. "Bunu hemen burada bitirebiliriz, hemen burada prensi terk edebilirim" dedi. "Ama karşılığında benim de isteyeceklerim olacak" dedi. Fëanor, "Her kimsen Ñoldor saba hiçbir şey vermeyecek" der demez Gölge elini kaldırdı ve "O zaman ben de zorla alırım!" diyerek sağ tarafında eli kılıcında bekleyen Maedhros'a sert bir yumruk attı. Maedhros olduğu yerde hızla savrularak şifahanenin içindeki dolaplardan birine büyük bir hızla çarptı. Bu hareket ister istemez odanın içindekileri çatışmaya sürükledi ama onunla nasıl mücadele edeceklerini bilmiyorlardı. Çünkü Maglor'un bedenine zarar vermiş olacaklardı. İçeride adeta büyük bir mücadele başlamıştı. Maglor, yumruğunu Celegorm'a doğru savurup kapıya uçurdu ve Celegorm kırılan kapıyla birlikte koridora savruldu. Gölge, Sauron'un iradesinden aldığı güçle Ñoldor elflerini zor da olsa bastırabiliyordu ama içeriden onunla mücadelen eden Maglor'un iradesi onu bir anlığına olsun zayıflattı. Fëanor tam bu esnada, onun bocaladığını görünce aradığı açığı buldu ve hiç istemediği bir şeyi yaptı. Kılıcı Sürgün ile birlikte oğlunun bacağında bir kesik açtı. İlk başlarda mücadeleyi sürdüren Gölge, kısa bir süre sonra zaman algısını kaybetmeye başladı. Hareketlerinin elflere göre yavaşladığını hissetti, her hareketi olması gerekenden çok daha uzun zaman alıyordu. Derken Fëanor oğlunun üzerine atlayıp onu yere yıktı. Çabucak toparlanan kardeşleri de babalarına yardım etmeye koştular. Elbette onu zapt etmek çok zordu. Zorla da olsa onu kaldırıp yataklardan birine yatırdılar. Fëanor, "bulabileceğiniz en güçlü zincirleri getirin!" diye haykırdı. Gölge, krala bakıp kara lisanda nefret dolu şeyler söylüyordu. En sonunda zincirler getirildiğinde zincirlerle onu sarıp şifahaneden çıkardılar ve bir odaya sürükleyip demir karyolaya zincirlediler. Gölge hareket etmeyi bırakınca hekimler Maglor'un bacağındaki yaraya müdahale edebildiler ancak. Bu esnada Maglor'un zihnini serbest bırakmış ve bir süreliğine kendi olmasına izin vermişti. Gözleri kırmızı renkten kendi mavi rengine dönüşünce Maglor babasına bakıp "Ne derse desin sakın bu zincirleri çözme Atar ve lütfen Amrod'a çok üzgün olduğumu söyle" dedi. Fëanor yatağa oturup elini Maglor'un yanağına koydu. Teni kor gibi yanıyordu. Fëanor oğluna bir şeyler söylemek isteyip onu rahatlatmak istedi ama doğru kelimeleri bulması zor oldu. "Onu senden ayıracağız Makalaure, dayan oğlum" dedi. Sonra hemen ardından oğlunun gözlerine baktı ve göz renginde kızıllık geri geldi. "Dene bakalım kral!" dedi Maglor değişen sesiyle. Bir saat içinde tüm saray ne olduğunu öğrenmişti ama hiçkimde ne yapacağını bilmiyordu. Daha önce böyle bir şeyle sınanmamışlardı hiç. Amrod şifahanedeydi, Maedhros'un göğsünde, Celegorm'un ise suratında mor renkte bir şişkinlik oluşmuştu ama yine de hiçbiri Fëanor'un hissettiklerini hissetmiyordu. Çünkü Fëanor, kılıcı ile oğlunu yaralamak zorunda kalmıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasíaÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...