Himlad'da olanların kimse farkında değildi. Gece gerçekleşen saldırıyı Mandos'un bir oyunu sanıyorlardı ve önlemleri arttırmışlardı. Ama başlarındaki bu durum, kısa bir süre içinde geçeceğe benzemiyordu. Maglor'a saldıran varlık onu öldürmekten ziyade iradesini kırmaya çalışıyordu. Çünkü bilinçli bir şekilde olmasa da Maglor'un zihni bu varlıkla mücadele ediyor, zihnini ve bedenini ele geçirmesine karşı koyuyordu. Bu da karanlık tarafından yapılan planların bozulması demekti. Bu yüzden saldırının düzenlendiği gecenin ertesi günü Maglor ve Elaine uyurken, Gölge, Maglor'a geri geldi ve bedenine yerleşti. Elbette bu saldırının arkasındaki kişi Sauron'du. Tek bir amacı vardı, Celebrimbor'u Himlad'dan çıkarıp emri altına almak. Ama bunun için ordularını gönderip onları harcamayacaktı. Bunun yerine krala seçip yaptıracaktı, oğluna eziyet ederek, acı çektirerek, bunlara bir son verme karşılığında ondan torununu isteyecekt, yani Fëanor, Maglor ve Celebrimbor arasında seçim yapmak zorunda kalacaktı. Sauron, Gölge'nin gözlerinden Himlad'ı gözetlerken, Mandos'un bahsinin açıldığını duymuştu elbette. Ama buna tam olarak anlam veremedi. Bunu elflerin içinde bulunduğu bir türlü yanılsama olarak düşünmüştü. Melkor'dan sonra bir başka Vala'nın aynı karanlıkta yürümesine imkan vermiyordu. Dünyada güzel ve iyi olan her şeyden nefret ediyordu. Tek istediği kendi hükmünün her canlının üzerinde olmasıydı. Melkor'dan farklı bir yol izleyecekti ve bu uğurda oldukça sabırlıydı. Acele edip, 1. Çağ'da olduğu gibi başına Öfke Savaşı gibi bir şey açmak istemiyordu. O yüzden gücünü akıllıca kullanmalıydı. Lakin 1. Çağ'a kıyasla çok daha fazla güçlüydü. Melkor, Valinor ordusunun eline geçmeden önce bu en gözde hizmetkarı ile güçlerini paylaşmıştı çünkü Sauron'un kendi mirasını devam ettireceğini biliyordu, manipüle ettikleri içinde en çok ona güveniyordu.
Maglor, uykusundan uyandığında bir şeylerin farklı olduğunu anladı. Kendi varlığını hissediyordu ama kendi bedeninde kapana kısılmıştı. Bedeni onun istediği hareketleri gerçekleştirmiyordu, elini bile kendi iradesiyle hareket ettiremiyordu. Konuşmaya başladı ama dışarıdan sesinin duyulmadığın biliyordu, bunun üzerine bağırdı ama nefileydi, uyanmış ona gülümseyen Elaine hiçbir dediğini duymuyordu. Onun yanından kalkmaya karar verdi, çünkü uzaklaşmazsa vücudunu ele geçiren her ne ise Elaine zarar vermeye çalışabilirdi. Ama ne ayağa kalkabildi ne de kıpırdayabildi. Bu şekilde uğraşırken zihninin içinde bir ses yankılandı, "Direnme Fëanor oğlu... Ne kadar çok direnirsen bedenine, zihnine ve sevdiklerine o kadar zarar veririm. Kalbine mührümü işledim ve beni bedenininden atman kolay olmayacak. İstediğimi alacağım!" Maglor, "Ne istiyorsun?!" diye bağırdı. Gölge, "Biliyorsun..."diye cevapladı. Maglor, "Ona asla dokunamayacaksın!" dedi. Gölge kahkaha attı, "Ona dokunmayacağım, boynunun etrafına bir zincir geçirip elf ömrü tükenene kadar kendim için çalıştıracağım." Maglor, "Seni aşağı-", Fëanor oğlunun sözü yarım kalmıştı. Çünkü kendi yapmadığı halde uzanıp bir eliyle Elaine'in karnını okşadı, Elaine yatağın içinde ona gülümsüyordu ve karnını okşayan elinin üzerine elini koymuştu. Diğer elini de baş ucuna bırakılmış olan kılıçlardan birine uzattu. Gölge, "Neler yapabileceğimi şimdi anlıyorsun değil mi Fëanor oğlu? Bu ellethi ve karnındaki tohumunu öldürürsem, onların katili olarak senin adının geçeceğini biliyorsun değil mi?" Maglor susmak zorunda kalmıştı. Gölge, "İşte bu yüzden sizi mağlup etmek kolaylaşıyor. Çünkü hiçbir şeyi feda etmeye hazır değilsiniz, hayatınızdakilere bağlılığınız sizi geri bırakıyor. Sevgi...sizin en büyük aptallığınız!" Maglor, olabilecek olayları anlamıştı, kendi bedeninde tutsaktı, olan her şeyi görüyor, duyuyor ama hiçbir şeye müdahale edemiyordu. Biraz sonra Fëanor içeri girdi ve Maglor'u incelemeye başladı. Babasına bakıyordu ama onunla konuşan kendisi değildi. "Hayır atar, benimle konuşma, bana güvenme!" diye bağırıyordu ama dudaklarından çok farklı sözler döküldüğü için Fëanor hiçbir şeyin farkında değildi. Fëanor, "Morlukların kötü görünüyor ama hiçbir şeyin yok gibi" dedi ve hadi sizi bahçeye çıkaralım" diye ekledi. Bahçede büyük bir masa kurdurtmuştu kral. Herkes orada toplanmıştı, Fëanor, Maglor ve Elaine eşliğinde gelince masa tamamlanmıştı. Losa ve Anda, Maglor'un uzağında duruyorlardı, ona yaklaşmıyorlardı. Kimse hiçbir şeyin farkında değildi. Maglor, kendi bedeninin içinde ailesini ve akrabalarını izliyordu. Birden masa değişik bir hal aldı ve üzerinde kara bir bulut çöktü, Maglor masaya tekrar bakınca herkesin öldüğünü gördü, annesi, babası, kardeşlerikuzenleri, masadaki herkes ölmüştü... İkizlerin kafaları bedenlerden ayrılmıştı. Masanın bir ucunda kendisi hayattaydı ve de karşı ucunda hayatta olan biri daha vardı. Bir elfti, oldukça zayıflamış, bir deri bir kemik kalmıştı ve boynunun etrafına kalın bir zincir geçirilmişti. Pis kıyafetler içerisindeydi. Derileri kemiklerinin üzerine yapışmış parmakları ile bir demir tezgahının üzerinde bir şeyler yapıyordu. Maglor masanın karşı tarafındaki elfe yaklaşmak için ayağa kalktı. Ona doğru yürürkern sevdiği insanların ölü bedenleri alev aldı ve rüzgar küllerini havaya savurdu. Elfin yanına tam yaklaşmamıştı ki elf kafasını kaldırıp ona baktı. Maglor acı içindeki mavi gözleri tanımıştı. Mavi gözler ona bakıp, "Benden vazgeçtiniz, beni kurtaramadınız... Keşke ben de diğerleri gibi ölseydim" dedi. Maglor, bu manzaraya daha fazla bakamamıştı. Gözlerini çevirdiğinde kendini tekrar yemek masasında bulmuştu ama her şey normaldi. Herkes sohbet ederek bir şeyler yiyordu. Gölge, "Sana gösterdiğim görüntüler nasıl, beğendin mi?" diye sordu. Maglor hiçbir söylemedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...