Fëanor konseyden çıkınca sarayın en üst katına çıkıp odasına gitti. Kapının önüne gelince sessiz de olsa içerinden Nerdanel'in ağlamasını duyabiliyordu. Yavaşça kapıyı açıp içeri girdi. Nerdanel kapıyı duyar duymaz hemen gözlerini sildi, kapıya arkası dönük yatıyordu. Fëanoreşine yaklaştı ve yatağa oturdu, sonra da yatağa uzanıp Nerdanel'i kendine döndürdü ve ona sarıldı. Nerdanel de eşine sıkıca sarılıp başını göğsüne gömdü, "Bir şeyler yap Fëanor, oğlumuzu kurtar o şeyin elinden, bir şey yap." Fëanor çenesinden tutup onu kendinde baktırdı ve gözyaşlarını öptü, "Hadi yanına inelim, onun yanında olmak senin için çok zor biliyorum ama yanında olmak zorundayız" dedi. Nerdanel yavaşça başıyla onayladı onu yavaşça kaldırıp banyoya götürdü ve yüzünü yıkayıp saçlarını düzeldirken karısına yardım etti. Sonra da yavaşça şifahaneye yöneldiler. Ama daha önce Elaine'in odasına uğradılar, Elaine çok üzgündü, ağlamaktan o kadar btikin düşmüştü ki yataktan kalkamıyordu. Maglor'u görmek istiyordu ama Fëanor buna kesinlikle müsaade etmiyordu. Maglor'un görüntüsü hamile bir kadının aklını kaybetmesi için yeterdi bu sebeple hiçbir şekilde Maglor'u göremiyordu. Onunla konuşup biraz da olsa rahatlattılar. Zaten Elenwe ve Silberian onu hiç yalnız bırakmıyorlardı. Anaire ve Earwen ie daha çok Nerdanel'in yanındaydı. Kral ve kraliçe sonunda şifahaneye gelip içeri girdiler, Maglor yatakta uyuyordu. Nerdanel "şükürler olsun" dedi. Uyuyabilmesi iyi bir gelişmeydi, uyandığı anda işkence hemen başlıyordu. Seraphinia'nın uğraşları en sonunda sonuç vermişti, hazırladığı iksirle Gölge'yi bastırmayı başarmışve Maglor'un dinlenebilmesini sağlamıştı. Kendisi de dinlenmeye çekilmemiş ve başka bir iksir üzerinden çalışıyordu. İksirin etkisiyle Maglor tam olarak 2 gün boyunca uyumuştu. Uyandığında bütün o korkunç görüntüsüne rağmen gözleri mavi renkteydi. Başını çevirip annesine ve babasına baktı ve onlara gülümsedi. Sonra yavaşça odanın içine baktı, kardeşleri duvarlara yaslanmış uyuyorlardı. Maglor konuşmak istedi ama gücü çok azdı. Gölge onu baskılamadığı zaman Maglor'un bedeni hareket edemeyecek kadar zayıftı, Gölge onu iyice zayıflatmıştı. Ama Maglor'u baskıladığı zaman bedeni yine güçleniyordu. Fëanor zincirlerini gevşetmeye başladı. Maglor babasına bakıp iki yana salladı. Fëanor, "Su içirebilmek için Kanafinwë " dedi ve onu yavaşça kaldırdı. Nerdanel de suyu getirdi ve oğullarına içirdiler. Kardeşleri yavaşça uyanıp onun yanına geldiler, günlerdir ilk kez kardeşleri kendindeydi. Bir süre onunla vakit geçirdiler, Maglor birkaç kelime bile olsa konuşabildi. Ona bir şeyler yedirmeye çalışırken şehrin dış kapısından gelen boru sesi duyuldu. Ziyaretçilerinin geldiğini haber veren bir boru sesiydi bu. Ama Fëanor yerinden kımıldamadı bile. Kapıdaki nöbetçilerden bir gelip yavaşça şifahanenib kapısını çaldı. Onu içeri almak yerine Fëanor kendisi dışarı çıktı, Maedhros da onu takip eti. Nöbetçi eğilip selam verdi, "Kralım...prensim... Lord Elrond ve kafilesi Himlad'a vardılar, şehire girmek için izininiz talep ediyorlar." Maedhros'un omuzları gerilmişti. Fëanor tek kaşını kaldırıp "Lord kim?!" diye sordu. Nöbetçi cevap veremeden, Maedhros araya girdi, "Lord Elrond atar, benim ve Kanafinwë 'nin... evlatlığı" Fëanor, "Hmm... Silmaril hırsızlarının oğlu... Şehrime gelmek için müsademi vermiştin zaten, gelsinler bakalım" dedi. Nöbetçi kralın huzurundan ayrılıpatına atladı ve kapıya verince Elrond ve beraberindekiler için kapı açıldı. İçeri girdiklerinde Ñoldor askerleri eşliğinde atlarını sürerken şehri izlemeye koyuldular. Şehrin güzelliği onları büyülemişti. Ecthelion iyice etrafa bakınıp, "Gondolin gibi ama daha zarif ve güzel" dedi. Elrond 100 yaşında bir elf gibi hissediyordu, Maedhros'u ve Maglor'u görecekti, heyecan ve mutluluk ile sarmalanmıştı adeta. Etrafı izleyip yollarına devam ederken şehrin tüm güzelliğine rağmen orada yaşayanlara bir hüzün bir sıkıntı olduğunu fark ettiler. Bu onlara eşlik eden askerlerin de yüzlerinden okunuyordu. Elrond askerlerden birine "Yakın zamanlarda bir şey mi oldu? Şehirdeki hüzün o kadar baskın ki havada bile hissediliyor." Glorfindel ve Ecthelion da askerlere bakıyordu. Askerler bir süre birbirlerine baktılar, sonra bir tanesi konuştu, "Bir büyü bir bela, ne olduğunu biz de bilmiyoruz. Prens Kanafinwë 'yi kendine esir etti" dedi. Elrond Kanafinwë adı geçer geçmez Elrond değişti, askerlerden bir tanesi ise fısıltı şeklinde "Öleceğini söylüyorlar" dedi. Elrond bunu duyunca daha fazla sabredemeyip atını mahmuzladı ve saray olduğu belli olan görkemli binaya doğru dörtnala sürmeye başladı. Atını o kadar hızlı koşturuyordu ki beraberindekiler ve Ñoldor askerleri geride kalmıştı. Ona sonunda yetişebildiklerinde saraya varmışlardı bile. Ñoldor askelerinden biri, "Lordum lütfen, saraya böyle giremezsiniz" dediyse de Elrond dinlemedi, "Nerede prens Kanafinwë ?" diye sorup duruyordu. Sonunda onu şifahaneye yönlendirdiler. O kadar endişe hissediyordu ki şifahaden içeri bütün elf kurallarını unutarak girdi, kapıyı bile çalmadan açıp içeriye girdi. İçeride olan kişilerden ilk önce yatağın başında duran Maedhros'u seçebildi, hemen gözü yatağa gittiğinde yatakta yatan kişiyi önce tanıyamadı. Bu zayıf, mermer gibi beyaz ve solgun kişiyi tanıyamamıştı ama biraz daha dikkat ettiğinde gözlerinin şeklinde ve renklerinden Maglor olduğunu anladı. Ona doğru ilerlemek için hazırlandığında bir ses onu olduğu yerde durmak zorunda bıraktı. "Bu da nedir böyle?! Huzuruma nasıl böyle girersin?!" Elrond, yatağın sap tarafına baktığında kendine bakan çatık kaşlarla ve koyu mavi gözlerle bakan bir elf gördü, elbette kim olduğunu anlaması uzun sürmemişti, "Affınıza sığınıyorum kralım. Önünüze böyle gelerek haddimi aştım." Dedi. Eğilip başıyla selam verdikten sonra "Ben Orta Dünya'nın kuzey doğusunun kalbi Imladris'in lordu Elrond" dedi. Fëanor yaslandığı yerden doğrulup on baktı, odada onu dik bakışlarla izlemeyen sadece Maedhros ve Maglor vardı. Elrond kendini kötü hissetmeye başlamak üzereydi ki Fëanor bakışlarını yumuşatarak konuştu, "Oğullarımın merhametinin ürünü sensin demek, Imladris lordu Elrond" dedi. Elrond başıyla onayladı. Fëanor, Elrond'un gözünün sürekli Maglor'a kaydığını gördü, sonra da elini uzatıp Maglor'un yatağına uzatınca Elrond gereken izni almıştı. Hemen yatağa yönelip önce Maedhros'a sıkıca sarıldı, sonra da Maglor'un başına çöktü. Bu dünyada baba diyebileceği adam karşısında duruyordu, hemen ellerini ellerine aldı. Ama ona dokunur dokunmaz ondan gelen kötü enerjiyi fark etti ve Elrond'un nefesi kesilir gibi oldu. Maglor oldukça mutlu olmuştu, Elrond kafasını kaldırıp Maedhros'a baktı. "Ondan gelen ikinci bir enerjiyi hissedebiliyorum, şer dolu bir yaratık" dedi. Maedhros, "Günlerdir kardeşimi esir aldı, onu çıkaramıyoruz" dedi. Bir süre geçip her şeyi öğrenince Elrond hemen Seraphinia ile iletişime geçti. Şifacılıkta çok üst düzey yeteneklere sahipti, iyileştirme üzerine de olsa büyü gücüne de sahipti. Hemen beraber çalışmaya koyuldular. Yanında gelenler kralın huzuruna çıkıp kendilerini tanıttılar ve ona selamladılar. Hemen ardından Glorfindel ve Ecthelion sarayın bahçesine çıktılar, Turgon ve Tuor'u gördüklerinde ise uzun süre hasret giderdiler ve bahçede oturup muhabbet etmeye başladılar. Elrond ve Seraphinia ise titizlikle çalışıp Maglor'un biraz dah iyi hissedebilmesini sağlamışlardı. Fëanor, oğlunu bahçeye çıkarıp yürütmek istedi ama Maglor bunu reddetti, zincirlerin çözülmesini kesinlikle istemiyordu, o yüzden yatakta kalmaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasiaÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...