Morgoth'un yenilişinin ve boşluğa hapsedilişinin üzerinden yüzyıllar geçmişti. Kara Ancalagon'un cansız bedeni toprağa çalındığında, Angband harabe haline dönmüştü. Beleriand ise Öfke Savaşı'nın etkisiyle çok zarar görse de ayakta kalmıştı. Artık Arda 2. Çağ'ına girmiş ve Morgoth'un en ölümcül uşağı Sauron'un akibeti ise tam olarak bilinmiyordu. Orta Dünya'daki tüm ırklar yaşadıkları büyük yıkımların ardından yaralarını sarmaya çalışıyordu. Ñoldor ise Beleriand'ın her tarafına saçılmıştı, kralları Gil-Galad bu durumdan büyük elem duyuyordu. Tüm Ñoldor'u bir araya getirmeye çalışıyordu ama Orta Dünya'ya ayak bastıkları andan itibaren bitmek bilmeyen savaşlara ve kederlere maruz kalan elflerin bu soylu ırkı, artık sevincini kaybetmiş gibiydi. Lakin Gil-Galad bu durumu değiştirmeye kararlıydı. Zihnini sürekli kemiren bir başka düşünce daha vardı ki o da hayatta kalan tek Fëanor oğlu, Kanafinwë Makalaurë'yi bulmaktı. Krallığın Fingolfin hanesine nasıl geçtiğini unutmamakla beraber, Maglor'un Ñoldor'u toparlayacağına yürekten inanıyordu. Dünyanın buna ihtiyacı vardı çünkü karanlığın hala dünyanın gizli saklı köşelerinde kol gezdiğini ve bir gün, dünyanın hür halklarına tekrar musallat olacağını biliyordu. Ayrıca Morgoth'un yok edilişi ile birlikte, hizmetkarları yeryüzüne saçılmış, dünyanın her yerinde kara büyü kendini göstermeye başlamıştı. Bir yandan Maglor'u, bir yandan da Fëanor'un tek torunu Celebrimbor Telperinquar'ı arıyordu. Lakin Maglor, kendini yalnızlığa mahkum etmiş, sahil kasabalarında gezinmekteydi ve bulunmak istemiyordu. Günlerini pişmanlık ve keder içinde geçirmekteydi. Tekrar Ñoldor ile bir araya gelmenin ona babasını, kardeşlerini ve kuzenlerini hatırlatacağını, yaralarını yeniden kanatacağını biliyordu. Bir süreliğine Valinor'a annesine dönmeyi düşünse de, Valar'ın diyarına dönmenin babasının ve kardeşlerinin hatırasına saygısızlık olacağına karar vermiş ve bu düşüncesinden vazgeçmişti. Kendini sahil kasabalarda herhangi bir elf gibi tanıtıyordu. İnsanlar ile alışveriş yaptığı zamanlar haricinde çok az iletişim kuruyor, çoğu zaman deniz kenarında ağıtlar yakıyordu. Sesini duyan herkes büyülenmiş gibi onu dinliyordu, bir süre sonra gittiği yerlerde tanınsa da hiçbir zaman aynı yerde fazla kalmadığı için, izini sürmek bir hayli zordu. Babasının ve kardeşlerinin kılıçlarını ve Tyelkormo'nun özel yayını muhafaza etmişti ama onları yanında taşımıyordu. Onları, Ñoldor ordusunun ilk galibiyetini aldığı yere, Yıldızların Altındaki Savaş'ın yapıldığı düzlüğe gömmüştü. Tek istediği şey ailesine yeniden kavuşmaktı ama bilmediği bir şey vardı ki o da Mandos'un tüm kardeşlerini ayrı ayrı yerlere gönderdiğiydi, ne birbirlerini ne de babalarını göremiyorlardı ve Fëanor ise öldüğü andan itibaren onlara hasretti.
Beleriand'da durum buyken, Valinor'da başka bir konu ağırlığını hissettiriyordu. Ñoldor'un yüksek elflerinin ruhlarının artık Arda'ya dönme vakti gelmişti. Valar adeta ikiye bölünmüştü çünkü Mandos, Fëanor ve oğullarının ruhlarını serbest bırakmak fikrine yanaşmıyordu bile. Taniquetil'de defalarca görüşme yapılmıştı ama hiçbir sonuç. Gerçekleştirilen son görüşmede ise Ulmo artık öfkesini bastırmaya uğraşmamış ve daha fazla dayanamayarak ayağa kalkmış ve Mandos'un sözünü kesmişti. Mandos'un gözlerinin içine baksa da sözleri tüm Valar içindi: " Ñoldor'a duyduğun bu kinin artık bir sonu gelmeli, Alqualondë'deki çatışmanın üzerinden 1330 yıl geçti ve tüm Ñoldor çekilecek cezasının sonuna geldi, buna Fëanor hanesi de dahil! Bir Vala olduğunu ve adaleti sağlamak zorunda olduğunu unutma. Bu artık adaletten çok kan davasına dönüştü ve her quendi gibi onların da bu dünyada yeniden yürümeye hakları var. " Bu sözlerin üzerine Hüküm Çemberi'ne büyük bir sessizlik çökmüştü. Bu sessizliği bozan avcı Oromë oldu Ayağa kalktı ve Ulmo'nun yanına gelerek elini Ulmo'nun omuzuna koydu. Fëanor oğullarına ve elflere olan sevgisini hatırlayarak Manwë'ye döndü, "Benim de kararım kardeşim Ulmo'nun sözleriyle birdir. Ñoldor'u isyana sürüklenmesinde bizim de payımız olduğunu ve kendi hatalarımızı unutmayalım. Onlara güvenli bir yuva vaadi verip bu topraklara çağırdık ama onları kendimizden birine karşı koruyamadık ve yüce kralları katledildi. Fëanor'un yaptığı trajik eylemler olsa da, acı içinde kıvranan her evladın yapacağı şeylerdi ve içindeki alev ise bizzat Eru Ilúvatartarafından ona bahşedildi. Ve o kardeşimiz Melkor değil, eylemleri de onunla bir tutulup sonsuz kadar Mandos'un salonlarında tutulamaz." Manwë sıkıntı içinde elini alnına götürdü ve başını kaldırıp Aulë 'ye baktı. Hiçbir söz söylememesine rağmen Aulë'nin de Ulmo ve Oromë gibi düşündüğünü anlamıştı. Ayağa kalktı ve Mandos'a döndü, "Tüm Ñoldor tekrar Arda'da yürüyecek, son kararım budur." Mandos hiçbir söz söylemeden başıyla kardeşlerini selamladı ve Manwë'nin huzurundan ayrıldı. Yine de karar Ñoldor'u Valinor'da diriltip kontrol altında tutmaktı. Ama Eru kararına müdahale etmişti, bu Valar için bir ilkti. Her şeyin yaratıcısı Ñoldor'un Beleriand'da yeniden hayat bulmasını buyurmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...