On gün içinde Ñoldor hemen hemen tüm hazırlıklarını hazırlamış gibiydi. Sadece birkaç saatlik iş kalmıştı, onlar da hallediliyordu. Ormanın köşelerinde kayalar takip edilmiş ve mağaraların girişleri işaretlenmişti. Ñoldor 3 tane girişi askerlerle kapatacak sadece kendi askerlerini gireceği giriş açık kalacaktı. Yeşil elflerin küçük bir kısmını esir alacak, kalanları ise kılıçtan geçireceklerdi. Elbette bu süreç içerisinde Himlad da koruma altında olacaktı. Fëanor, krallık tecrübesi olan birilerini arkada bırakmak istiyordu. Bunun için de Fingon ile Finrod'u seçmişti. İkisinin de geride bırakılma fikri hoşuna gitmiyordu ama kendilerine düşen görevin öneminin farkındaydılar, bu yüzden hiçbir şey söylemeden kabul ettiler. Tüm kılıçlar ve zırhlar gözden geçirilmişti. Celegorm'un seçkin okçu birliği tüm ormanın etrafına yerleştirilmişti. Mağaralardan kaçabilen tek bir kişi bile olursa okçuların ağına düşeceklerdi. Bunlar hazırlanırken, Nerdanel iyileşmiş ve eşyalarının Fëanor'un odasına taşınma zamanı gelmişti. Akşam saatlerinde Nerdanel'in eşyaları taşınmış, o da şifa hanedeki odadan ayrılmak için hazırlanıyordu. Her şeyi bitirdiğinde Fëanor kapıyı açıp içeri girdi. Akşam yemeğininin üzerinden 1 saat geçmişti. Fëanor, Nerdanel'e yaklaştı, "Tamamen iyileştin değil mi hayatım?" Nerdanel, "Evet sevgilim" diyerek yanıtladı. "Yani herhangi bir yerinde ağrı, sızı hiçbir şey kalmadı?" Nerdanel, Fëanor'a dikkatlice baktı, "Hayır, hayatım, harika hissediyorum., elbette kolum hala sarılı ama." Fëanor, Nerdanel sözlerini bitirir bitirmez onu kucağına aldı. "O zaman Nerdanel, seninle arayı kapatmamız gerek ve inan bana bu biraz uzun sürecek" dedi sırıtarak. Nerdanel hiçbir şey demeden eşinin boynuna sarıldı ve boynunu öptü. Fëanor, kucağında Nerdanel ile dışarı çıkmaya hazırlanıyordu ki Maedhros içeri girdi, annesiyle babasına bakakaldı. Fëanor, "Nelyafinwë buraya gelmen iyi oldu" dedi, "Ben ve annen odamıza geçiyoruz, kimse ama kimse bize rahatsız etmesin, siz bile, kapıyı çalmak dahi yok, yakarım!" Maedhros, "Ama ada" diyecek oldu ama Fëanor'un bakışlarıyla karşılaşınca konuşmaktan vazgeçti. Fëanor ona baktı ve "Tüm hazırlıklar tamam, siz de iyice dinlendiğinizden emin olun" dedi ve kapıyı tekmesiyle hızla açarak koridorda kayboldu, uzaklardan Nerdanel'in kahkahası duyuldu ve ortalık tamamen sessizleşti. Maedhros bir süre odaya boş boş bakındı, sonra da dışarı çıktı. Aegnor, Aredhel ve Celegorm hariç herkes bahçedeoturuyordu. Aegnor kütüphanede kitap okuyordu, Aredhel ve Celegorm ise beraber başka bir yerdeydiler. Turgon etrafına bakındı, "Aredhel nerede diye?" sordu. Fingon, Celegorm'un da etrafta olmadığını görünce Turgon'a dönüp,"Odasında, bu akşam erken yatrmak istedi" dedi. Turgon abisine baktı ve bir şey söylemedi. Fingolfin ise prenslerden uzakta pipo içiyordu ve eşi Anairë'yi düşünüyordu, acaba Valinor'dan ne zaman dönebilecek diye aklından geçirdi, onu çok özlemişti. Sabahın ilk ışıkları vurduğunda Ñoldor ordusu tamamen hazırdı. Fëanor ve Nerdanel akşam odaya girmiş sabaha kadar çıkmamışlardı. Prensler uyandılar ve zırhlarını giyip, silahlarını kuşandılar. Avluya gelip kralı beklemeye başladılar. Çok geçmeden Fëanor avluya geldi, Nerdanel de yanında yürüyordu. Fëanor, balroglarlara karşı durduğu zamanki zırhının hemen hemen aynısını giyiyordu. Askerleri ona selam verdiler, o da Nerdanel'i öpüp atına bindi, ardından oğulları da annelerine sarıldılar ve atlarında bindiler. Elbette Celegorm, Aredhel'i öpememişti, Aredhel yaklaşıp Nerdanel'in yanında durdu. Nerdanel uzanıp Aredhel'i öptü ve Celegorm'a göz kırptı. Finrod ve Fingon da gelip Nerdanel ve Aredhel'in iki tarafında durdular. Ñoldor ordusu zırhlarının içinde adeta güneş gibi parlıyordu. Fëanor hane olarak Fingolfin'i de, yeğenlerini de kabul etmişti. O yüzden kendi hanesinin sancağını oğulları taşırken, Fingolfin ve yeğenleri yeni tasarlanmış bir Ñoldor sancağı taşıyorlardı. Yeni sancakta alev alev yanan çatılmış kılıçlar vardır ve kılıçlarının tam ortasında parlak bir yıldız görünüyordu. Hazır olduklarında Fëanor kraliçesine baktı ve adeta ikisi gözleriyle iletişim kurdular. Nerdanel elini önce dudaklarına, sonra kalbine koydu, sonra da kralına salladı. Fëanor ona gülümsedi ve hemen ardından atını mahmuzlayıp ordusunun önünde ilerlemeye başladı. Tüm ordu onunla birlikte hareket etti, Ñoldor'un ilerleyişinin sesi deprem gibiydi, halk gururla dolmuştu. Çok geçmeden ormana girdiler. Okçular daha sabah olmadan ormanda pozisyon almışlardı. Ñoldor ordusu ormana girdiğinde belirledikleri taktiklere göre yol aldılar ve 4'e bölündüler. Bir grup Fingolfin, Turgon ve Argon'un eşliğinde güney geçidine, diğer bir grup Angor, Aegnor ve Orodreth eşliğinde batı geçidine, üçüncü bir grup Maglor, Amrod, Amras ve Curufin eşliğinde doğu geçidine, son grup ise Fëanor, Maedhros, Celegorm, Caranthir ve Celebrimbor eşliğinde kuzey geçidine geldiler. İlerleme taktikleri dakikası dakikasına hesaplanmıştı. Her biri içeri aynı anda girecek ve içeridekileri abluka altına alacaklardı. Yeşil elfler Ñoldor'un saldıracağını bilmiyorlardı elbette ama Himlad'a çok yakın olduklarından hazırlıklı idiler. Ñoldor ordusu dört bir koldan ilerleyip geçitlere girdi. Mağaralar çok derin kazılmıştı ama aydınlatılmıştılar. Bir süre hiçbir direniş olmadan ilerlediler, elbette tüm atlar dışarıda bırakılmışlardı. Bir süre sonra ilk karşılaşma yaşandı, karanlıkların içinden fırlayan elfler Ñoldor'a saldırdı ama sayıca çok olsalar da hemen katledildiler çünkü kılıç yetenekleri Ñoldor ile karşılaştırılamazdı bile, ok kullanmakta iyiydiler ama mağaralar ok kullanmak için el verişli değildi. İkinci dalga saldırı geldiğinde içeride büyük bir çatışma başlamıştı. Çatılan kılıçların sesi tüm tünelleri doldurmuştu. Kimse Ñoldor'un önünde duramıyordu. Fingolfin'in yüzü kanlar kaplanmıştı, Ringil'i yeniden kullanmak onu adeta yenilemişti. Yüzünde bir gülümsemeyle önüne gelen herkesi deviriyordu, arada bir geri durup oğlu Turgon ve Argon'u izliyordu. Angrod, Aegnor, Orodreth ve eşliğindeki askerler inanılmaz büyük bir direnişle karşılaşmışlardı ama yeşil elfleri, insanlar ve cücelerden oluşan kalabalığı yara yara ilerliyorlardı. Maglor, Amrod, Amaras ve Curufin ise adeta oyun oynuyor gibiydiler. İkizler önden ilerleyip adeta hoplaya zıplaya kelle alıyorlardı, Maglor ve Curufin ise bir gözü onlarda önlerine düşmanlarını katmış tünellerin merkezine doğru sürüyorlardı. En büyük kuvvet ise kuzey geçidinde toplanmıştı. Fëanor ve 3 oğlu kahkahalar eşliğide ilerliyorlardı. "Ada!" diye bağırdı Maedhros. "Yoksa kolların şimdiden yoruldu mu? " Fëanor ona dönememişti ama onu duymuştu, "merak etme oğlum, kollarım bu sefillerin hepsini öldürüp sonra da seni dizime yatırıp dövecek kadar güçlü" dedi. Caranthir ve Celegorm kılıçları o kadar hızlı çalışıyordu ki yeşil elfler birbiri ardına düşüyordu. Celegorm yeşil elfleri öldürürken "1 Dior, 2 Dior, 3 Dior, 4 Dior..." diye ilerliyordu. Caranthir ise hiç sesini çıkarmadan çift taraflı kılıcını çalıştırıyordu. Celebrimbor ise dedesinin hemen yanındaydı ve dedesinin yüreğini gururla dolduruyordu. Mağaralardaki çatışma 6. Saatine girmişti bile. Öte yandan Himlad'da etraf çok sakindi. Geride kalan askerler ve okçular şehri etten duvar gibi sarmışlardı. Fingon ve Finrod, Nerdanel ve Aredhel ile birlikte merkezde büyük avluda onlar için kurulan açık hava çadırında idiler. Ñoldor'a özgü bir çeşit satranç oynuyordular. Fingon başını kaldırıp gökyüzüne baktı öğle vakti olmuştu. Nerdanel ona baktı ve gülümsedi, "Rahat ol Findekáno, biliyorum onlar savaştayken bizim burada oyun oynamamız sana garip geliyor. Ama sen de Finrod da Orta Dünya'da canla başla savaştınız. O yüzden şimdi rahatla. Bir dahaki çatışmada geride kalan siz olmayacaksınız" dedi. Fingon, Nerdanel'e gülümsedi ve oyunda kendi hamlesini yaptı. Ormandaki savaş ise son sürat gidiyordu, düşmanlarının bir kısmı bu tünellerdeydi, bir diğer kısmı ise başka yerlerde. Fëanor ormanın tamamen onlardan temizlenmesini istiyordu, çatışmanın başlamasının üstünden 1 gün geçmişti ve hepsi merkeze kıstırılmışlardı ve Ñoldor tarafından adeta kırılıyorlardı. Birkaç saat içinde sadece geriye 500 civarında kalmışlardı. Fëanor bir yandan öldürmeye devam ediyor, bir yandan da olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Bu kadar zayıf olacaklarını tahmin etmemişti, peki ne hangi akıla hizmet böyle bir şeye cesaret edebilmişlerdi? Arkalarında mutlaka başka bir güç var diye düşünde. Çatışmanın ikinci günü de bitince tünellerin merkezinde 40 kadar düşman kalmıştı. Cüceler ve inanları öldürüp geriye elfleri bıraktılar. Fëanor bir süre ölü cüceleri ve insanları inceledikten sonra, güçlü bir sesle bağırarak durulması emrini verdi. Ñoldor kılıçlarını kınlarına geçirdi. Yeşil elflerden biri, "Şimdi ne yapacağız Misogan?" diye fısıldadı, Fëanor sözlerini duymuştu. "Misogan? Bu ismi biliyorum" diyerek yeşil elflere yürüdü. Askerlerinden birinden bir hançer aldı. Misogan'a doğru yürürken Ñoldor içine sızan ve Nerdanel'i kaçıran iki elfi gördü askerlerine onları işaret etti. Ñoldor askerleri onları tutup dizlerinin üzerine çöktürdüler. Fëanor, Misogan'ın hemen önünde durmuştu. "Karımın saçlarını alan ve onları koklayarak hayallere dalacak olan sensin demek" dedi. Misogan gururla, Fëanor'a baktı. Fëanor güldü, "Yaptığınla gurur duyuyorsun demek? Mesele şu ki Misogan, senden öğreneceğim her şeyi askerlerinden de öğrenebilirim o yüzden seni hayatta tutmama gerek yok. Fëanor eliyle bir işaret yaptı, Fingolfin ve prensler dahil herkes kanlı zemine oturdular. Askerler esir aldıkları yeşil elfleri de oturttu. Fëanor arkasını dönüp askerlerine baktı, Misogan ise bunun bir açık olduğunu düşünüp ona saldırmaya kalktı ama bir anda Fëanor'un sol yumruğu boğazına o kadar bir güçle indi ki yere düşüp kaldı. Düşen elfi Fëanor saçlarından tutup kaldırdı ve birkaç hareketle tüm saçlarını kesti. Ve onu boynundan sürükleyip kılıcı Estlodhiad ile tahta bir kolona çiviledi. Birkaç saniye sonra adam kendisine saplı kılıca bakıp "Bu da ne böyle?" diye bağırdı. Fëanor kahkaha attı, "Ortak dilde konuşacak olursak sana saplı çeliğin adı Sürgün" dedi, "Sürgün biraz ilginç bir kılıçtır." Sürgün gerçekten de ilginç bir kılıçtı çünkü büyüyle dövülmüştü ve büyüsü zamanı çarpıtıyordu. Kestiği herhangi bir kişi zamanı farklı algılıyordu. Normal zaman olarak geçen 1 dakika, Sürgün ile kesilen biri için 10 katı olarak hissediliyordu. Fëanor pelerinini çıkarıp bir kurmayına verdi ve hançerlerini eline aldı. Misigon'ı yavaş yavaş kesmeye başladı. Ondan çok yavaşça çok ufak parçalar kesiyordu. Tüm Ñoldor izliyordu. Başkası için bu eylem zalimlik hatta barbarlık olarak algılanabilirdi ama Ñoldor'un kendisine yapılan bazı tür eylemlere karşı affı yoktu ve de "verilen en küçük zarar için en büyük zararı ver" ilkesini benimsemişlerdi. Bu durum ise normal bir savaştan farklıydı. Saldırılan Ñoldor'un kraliçesiydi ve ona sadece zarar vermemişlerdi, aynı zamanda aşağılamışlardı da, o yüzden öcü alınmalıydı. Vücudu kesilirken defalarca kendinden gecen Misogan her seferinde ayıltılmıştı. Sonunda Fëanor'un tüm etlerini kese kese onu öldürmesi 2 buçuk saati bulmuştu. Sürgün'in etkisi ile ise Misogan bunu 25 saatolarak hissetmişti. Yani bir günden fazla süredir vücudundan parçalar koparılıyordu. Fëanor sonunda işini bitirince askerlerine döndü, oğullarına baktı. 7'si öne çıkıp Ñoldor'un içine sızan 2 elfin her iki kolunu da kırdılar. Bu 2 elf hariç tüm yeşil elfler öldürülmüştü. Fëanor, Fingolfin'e baktı. "Çıkmaya hazır olun dedi, 1500düşmana karşı, Ñoldor'un kaybı 32 Noldo idi. Fëanor,"askerlerimin vücutlarını alın ve dikkatlice taşıyın" diye emir verdi. Düşen Ñoldor askerleri özenle dışarı taşındı, tüm Ñoldor tünellerden çıkınca dışarıda bekleyen bir başka gurup, tünelleri içeri doğru toprakla doldurdu, artık bu tünellere herhangi bir canlının girmesi imkansızdı. Ñoldor'un bilmediği ise Misogan diye öldürülen kişinin herhangi bir yeşil elf olduğuydu. Misogan büyüyle bir askerini çarpıtıp kendine benzetmişti ve mağaralardan kaçmıştı. Karanlık prens ona yardımını etmiş ve mağaradan görünmeden çıkartmıştı ve Misogan efendisinin olduğu yere doğru yolculuğua çıktı. Ñoldor ordusu hareket edişinden 2 buçuk gün sonra Himlad'a döndü. Borular çalınmıştı. Nerdanel, Aredhel, Fingon ve Finrod onları kapılarda karşıladı. Düşen askerlerin bedenleri taşınırken hüzünle doldular. Nerdanel koşup kralına ve oğullarına sarıldı. Hiçbiri yaralanmamıştı. Sonra Fingolfin kafilesini ve Finarfin oğullarını inceledi. Hepsi oldukça yorgun ama sapa sağlamdılar. Esir alınan 2 yeşil elf görünce, kolunu kıranı tanıdı ve hızla yanına gidip suratına koca bir yumruk patlattı. Kendi eli de acısa da elfin burnunu kırmıştı. Fëanor eşinin yanına gelip yumruk attığı elini tuttu ve öptü, sonra da yumruğunu açarak elinden tuttu ve ilerlediler. Savaştan dönenler için yıkanıp, temizlenme ve dinlenme vakti idi. Onlar bunlarla meşgulken, esir alınan yeşil elfler korku içinde tüm bildiklerini anlattılar. Fëanor, onların tabutlara canlı koyulup bekletilmesine karar verdi. Tabutlara sadece nefes alabilmeleri için delikler açılmıştı. Fëanor belirli bir zaman geçtiğinde onlara ne olacağını biliyordu. Ölmeyecektiler ama akıllarını yitirecektiler çünkü bu süre içerisinde hepsinin bildiği ölmedikleri ama yine de mezar karanlığında nefes aldıkları olacaktı. Fëanor'un da istediği buydu, delirdiklerinde onları Beleriand'ın uzak bir köşesinde serbest bırakacaktı. Bu ceza herkese adil gelmişti. Böyle bir zamanda ve coğrafyada akıl kaybetmek birinin başına gelebilecek en kötü şeylerden biriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...