"Ñoldor, Himlad'a Dönüyor"

220 6 4
                                    

Askerler at arabalarına taşınınca Curufin de bir at arabasına yerleştirildi, Celegorm ve Caranthir ata binmeyip onunla birlikte at arabasına bindiler. Fëanor, Celebrimbor'un onunla at sürmesini istedi. Yol boyunca torunuyla konuşmak istiyordu. Elbette on iki gün boyunca at sürmeyeceklerdi, iki kez kamp yapıp öyle döneceklerdi Himlad'a.  Birinci kamp yerine geldiklerinde Curufin uyanmamıştı. Hekimler ona oldukça güçlü ilaçlar içirmişlerdi. Çadırlar kuruldu ve Curufin'i bir çadıra yerleştirdiler. Savaş biteli on beş gün olmuştu. Genel olarak savaş için yola çıkalı ise elli sekiz  gün. Fëanor yerinde duramıyordu, ailesini ve ordusunu kontrol etti. Sonra da etrafı keşfe çıktı. Saatler sonra geri döndüğünde av etleri pişiriliyordu. Ceplerini dolu gören Maedhros sorar gözlerle babasına baktı. "Yakınlardaki bir gölün dibinde çok güzel taşlar vardı oğlum, ben de dalıp çıkardım. Dönünce Nerdanel'e ve büyük annene bir şeyler yapacağım" dedi. Maedhros gülümsedi, "Hiçbir dakikan boş geçmemeli değil mi ada?" Fëanor, "Elbette öyle, boşa geçen zaman Noldor'u da hanemi de ileri taşımaz" diye cevap verip çadırına geçti. Yemek yenilince çadırlar toplanıp tekrar yola çıkıldı. Birkaç saat geçtiğinde Curufin uyandı. Gözlerini açıp etrafına bakınca Celegorm ve Caranthir'i kendine bakarken buldu. "Uyanıp da görmeyi beklediğimiz yüz siz değildiniz" dedi yavaşça gülümseyerek. Celegorm, "Silberian'ı görmeyi beklerdin tabi ama daha çok beklersin, hala birkaç günlük yolumuz var" dedi. Curufin kıpırdandı ve kardeşleri doğrulmasına yardım ettiler. Caranthir'e bakıp"Senin neyin var amya, neden yüzün bu renkte?" dedi. "Sanki bilmiyorsun Atarincë." Curufin gülümsedi, "Sen at arabasında fena oluyordun değil mi?" diye sordu ve sonra da kahkahayı bastı. Celegorm, "Hey dikkat et, yaranı açacaksın" diye uyardı. Curufin, "Kendine eziyet etme de atına geç amya, ben iyiyim" dedi. Caranthir gülümsedi ve at arabasının kenarına vurdu. At arabası durunca Curufin'e "Gözlerim üzerinde" dedi ve aşağı atladı. Curufin abisine oğlunu sordu ve cevabı duyunca rahatladı, sonra da sohbet etmeye başladılar.

 Maglor atının üzerindeydi ama ayağı ona çok sıkıntı veriyordu, bileğine saplanan hançer kemiğini de kırmıştı. Ama hiç sesini çıkarmadan yola devam etti. İkinci kamp yerine geldiklerinde Curufin'i at arabasından indirip bir ağacın altında oturttular. Celebrimbor hemen yanına gelip ona sarıldı. Celegorm, onu bir sürüleğine bırakıp atından inmekte olan Maglor'un yanına gitti. İnmesine yardım etti.

"İyi misin amya?"

"İyiyim Turcafinwë, bileğim biraz sızlıyor ama sorun değil."

"Başka bir sorun yok değil mi? Yani herhangi başka bir şey?"

"Ne olacak başka Turcafinwë, iyiyim dedim ya."

Celegorm biraz duraksadı, sonra abisine baktı, "Savaş alanında gördüklerim, ney-"

Maglor botunu çıkarıyordu, yavaşça kafasını kaldırıp Celegorm'a baktı, "Ne? Ne gördün savaş alanında?" Gözlerinin mavisi değişik bir ton almıştı. Celegorm, "Hiçbir şey amya, ben sadece..." Maglor, "Benim için endişelenmeni gerektirecek bir şey yok" dedi ve arkasını dönüp kurulan şifahane çadırına yaklaştı. Celegorm arkasından bir süre baktı ve sonra da Curufin'in yanına döndü. Kamp süresi bitince çaldırlar toplandı ve atlara binildi, Fëanor ordusunun en önündeydi  ve, "Çok az kaldı şanlı Noldor ordusu, evimize, şehrimize, sevdiklerimize dönüyoruz" diye bağırdı ve atını koşturdu. Ardından tüm Noldor, atlarını fırtına gibi sürdü.

Himlad'da bir öğleden sonra Nerdanel atölyesinde heykellerden birinin üzerinden çalışıyordu. Elleri işi ile meşguldü ama zihni eşi ve oğulları ile doluydu. Şehirden ayrılalı iki aydan fazla olmuştu. Nerdanel hepsini çok özlemişti. Ayrılışlarından bu yana şehirde herhangi bir durum olmamıştı. Finwë ve Turgon tüm tedbirleri almışlardı ama günleri sakin geçmişti. Nerdanel dış kapıdan günlerdir beklediği boruların çalınışını duydu. Üstü başı heykel kili içerisinde dışarıya koştu ve ailesini beklemeye başladı. Noldor ordusu Teleri ile olan ilk meydan muharebesini kazanmış ve geri dönmüştü. Savaşın yapıldığı düzlüğün adı Egaloth düzlükleri idi. Bu yüzden muharebenin adı daha sonralardan Dagor Egaloth diye anılacaktı. Tüm askerler evlerine yönelmişti. Kral hanesi ise saraya döndü. Kavuşma ve özlem giderme uzun bir süre devam etti. Nerdanel, Maglor'un ve Curufin'in yaraların kontrol etmişti. İkisi de şifahaneye geçip yaralarına daha detaylı bir şekilde bakıldı. Caranthir özlemini giderdikten sonra saraydan çıkarak Penriel'i görmeye gitti. Celegorm ve Aredhel, bebekleri ile odalarına çekilmişlerdi çoktan. Herkes odalarına rahatlığa kavuşunca Fëanor'un da içi rahatladı ve Nerdanel'i alıp odasına kapandı. Odaya girdiklerinde Fëanor ,"Şu anda bir kan, ter ve toz karışımıyım" dedi. Onu beklemesini işaret ederek odalarından açılan banyolarına girdi. Yarım saat sonra belinde havlu ve yarı ıslak saçlarıyla banyoda çıktığında Nerdanel pencereden dışarıyı izliyordu. Yanına gidip arkadan eşine sarıldı, Nerdanel bir mermer soğukluğunda dışarıyı izliyordu. Eşinin sarılışına karşılık vermedi bile. Fëanor geri çekilip ona baktı, "Hadi söyle bakalım ne söyleyeceksen, bekliyorum" dedi. Nerdanel eşine döndü, "Makalaurë ve Atarincë... kötü yaralanmışlar" dedi. Fëanor da, "Savaş bu ruhum, ne kadar becerikli olsan da ne kadar kudretli olsan da her zaman riskli" dedi.

Nerdanel: "Artık savaşa katılmalarını istemiyorum. "

Fëanor: "Ama katılmak zorundalar. Noldor prensleri, Noldor askerleri için savaşmazsa, askerlerimizden nasıl Noldor prensleri için savaşmalarını isteyebilirim? Kral oğlu ya da Fëanor oğlu olabilirler ama onlar da birer Noldor eri."

Nerdanel: "Her zaman böyle olmak zorunda mı? Neden senin olduğun her yerd-" Nerdanel, sözünü tamamlamadı.

Fëanor: "Devam et hadi Nerdanel. Benim olduğum her yerde savaş oluyor? Sen bu savaş için beni mi suçluyorsun? O kadar kendime hakim olmama rağmen, savaştan kaçınmama rağmen kendi karım beni mi suçluyor?!"

Nerdanel:" Demek istediğim o değildi. Kudretin... Kudretin başkalarına bir meydan okuma gibi. Sen istemesen de çatışmaya sebep oluyor."

Fëanor arkasını döndü ve yürüyüp yatağı yanına gitti. Havluyu belinden atıp üzerine bir şeyler geçirdi ve " At sırtında savaş yorgunu olarak buraya dönerken hayal ettiğim daha eşini özledi mi yoksa ona kızgın mı buna bile karar veremeyen bir kadın değildi" deyip kapıya yöneldi. Kapını koluna elini koyduğu anda Nerdanel koşup Fëanor'un beline sarıldı. "Affet beni, içimden geçenleri sana anlatamadım, sana kızgın değilim nimen nor. Sadece korkuyorum, çok korkuyorum ve bu elimde değil" deyip başını Fëanor'un sırtına dayadı. Fëanor olduğu yerde dönüp eşinin yüzünü ellerinin arasına aldı, "Bana güven, onları olan sevgime güven, geçen Çağ'da olanlar bu çağda tekrarlanmayacak, Feanor'a güven" dedi ve Nerdanel'in dudaklarını öptü. Fëanor'un yüreğindeki kırgınlık çabucak geçmişti, sonra Nerdanel'i kucağına aldı, yatağa yatırdı ve ayağa kalkıp onun güzelliğini izleyerek konuştu, "Ben bunların neden olduğunu biliyorum Nerdanel, uzun süredir benden ayrısın o yüzden böyle hissediyorsun" dedi. Nerdanel kaşlarını çattı, "Sus artık ve yanıma gel" dedi. Fëanor, "Emrin olur kraliçem" deyip kapıyı kilitledi ve yatağa geçti.

Ertesi gün sabah olunca tüm krallık hanedanı savaşta kaybedilen Noldor askerleri için düzenlenen törene katıldı. Fëanor, babasının cenazesine katılmak zorunda kaldığından beri içinde cenaze törenlerine karşı bir nefret oluştuğunu fark etti. İçi büyük bir yasla ve öfkeyle dolmuştu, Noldor'un kaybı az değildi ve her bir Noldo için yüzlerce Teleri öldürmek istiyordu ama bunun daha büyük bir nefret zincirine yol açıp daha çok Noldo'nun hayatına mal olacağının farkındaydı. Sessizce töreni izledi, bitince tüm ailelere zaman ayırıp onları dinledi. Neredeyse akşam olmuştu ama kralları olarak bunu yapmalıydı. O yüzden bir an bile ayrılmayı düşünmeden halkının yanında oldu. Diğerlerinin kendinden önce gitmesini söylemişti, sonunda o da halkının yanından ayrılıp saraya yöneldi. Saraya girdiğinde Fingolfin'i avluda buldu. Bir ağacın altında oturmuş Ringil'i toprağa gömüp çıkarıyordu. Fëanor kardeşine yaklaşıp, "Şu işe bak, bu beni deşen kılıç değil mi" dedi. Fingolfin'in anında yüzü düştü. Fëanor, "Belki de ona Ringil değil de Kral Deşen demelisin" dedi. Fingolfin iyice somurtup Ringil'i belindeki kabzasına soktu. Bunun üzerine Fëanor, "Sadece şaka yapıyorum, somurtma hemen. Sen somurtunca çocukluğunu hatırlıyorum, o zaman da öfkeleniyorum" dedi. Fingolfin başını kaldırıp, "Ne var çocukluğumda?" diye sordu. Fëanor'un cevabı geçikmedi, "Sürekli somurtuyordun". Fingolfin, "Neden acaba dedi?" "Çekiçlerime dokunma Nolo canavarı yoksa seni pencereden atarım. Odama girme Nolo, yoksa seni Tuna nehrinin kaynağındaki çamura gömerim kimse de bulamaz. Kitaplarımı alıp okumayı aklından bile geçirme Nolo yoksa senitepelerim. Babamla konuşacağım, sohbetimizi böleyim deme yoksa seni saçından atımın kuyruğuna bağlayıp Alqualondë limanına kadar sürüklerim." Fëanor gülümseyip, "O zaman da şaka yapıyormuşum demek ki" dedi. Fingolfin tamamıyla abisine dönüp "Şaka mı diye" tepki gösterdi. "Yaptığın her tehdit gerçekti ve hatırlarsan beni Tuna nehrinin kaynağındaki çamura gerçekten gömdün" dedi. Fëanor'un gülüşü genişledi ve omuzlarını silkip, "Hiç de hatırlamıyorum" dedi. Fingolfin, "çukur açıp beni içine soktun ve üstüme de kalın bir kalkan koyup üzerimi çamurla kapladın" dedi. Fëanor, "Kalkan değil zırhtı" dedi. Fingolfin, "Hani hatırlamıyordun? Ne kadar zorluk çekmiştim oradan çıkarken." Fëanor, "Gömmüşsem hak etmişsindir" dedi. Fingolfin ise "Sadece birkaç kalemini almıştım" dedi. Fëanor dikkatlice Fingolfin'e bakıp tek kaşını kaldırdı. Fingolfin de "Tamam tamam, babamın isim günün için yaptırdığı özel kalemleri aşırmıştım" dedi. Fëanor da "Hak ettiğini söylemiştim" dedi. Fingolfin gülümseyip, "Kalemleri Tuna'ya attığımı söylemiştim ya hani, aslında atmamıştım, hepsini gizli gizli kullandım" dedi. Fëanor, "Biliyordum!" diye tepki gösterdi. "Seni düzenbaz!" Bir süre birbirlerine baktılar ve ardından gülümsediler. Sonra da neşeli bir biçimde sohbetlerine devam edip batan güneşe eşlik ettiler. 

Ñoldor'un DönüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin