Himlad'da durum buyken Dorth-Morion'da da şehir iyice sağlama alınmıştı. Thingol şehri Ñoldor'a kaybetmek istemiyordu, bu yüzden işleri sıkı tutuyordu. Surların üstünde otururken en güvendiği kumandanlarından biri ve kadim dostu olan Nolwe adlı Teler kralına yaklaştı. Thingol surun en yüksek noktasındaydı ve önünde uzanan engin ormanı izliyordu. Düşüncelere dalmış gibiydi. Nolwe yaklaşıp "kralım" dedi ve onu selamladı. Thingol kumandanına döndü ve onu yanına çağırdı. Nolwe kralın yanına çıktı. İkisi de güneşin son ışıkları ile beraber bir süre ormanı izlediler. Sonra Nolwe sessizliği bozduç. "Kralım sanırım artık Ñoldor'un saldırısının zamanı geldi. Ñoldor işleri çok sıkı tutuyor bu yüzden çok fazla ayrıntı toplayamadık ama öğrendiğimiz kadarıyla şehirlerinden birinde ciddi bir durum olmuş ve de kralın oğlunun balı bir tür belaya girmiş. Şehri geri almak için hemen saldırmamalarının sebebi bunlar" dedi. Thingol sessizce dinledikten sonra "Öyle olmalı am bu da bizim işimize geldi, şehri iyice sağlama aldık" dedi. Nolwe biraz düşündükten sonra "Şehri geri almak için her şeyi yapacaklarını biliyorsunuz, iki taraf da bir sürü adam kaybedecek" dedi. Thingol öfke ile kumandanına baktı, "Zaten benim olan toprakları onlara vermeyeceğim Nolwe!" Nolwe alnını ovaladı, "Tüm saygımla söylüyorum kralım ama bu gerçekten gerekli mi? Yeni kurduğumuz şehirde ve etrafındaki fersahlarca toprakta oldukça rahatız. Bu şekilde devam edersek elimize savaştan ve kayıptan başka bir şey geçmeyecek. Ñoldor ile Beleriand'ı paylaşamaz mıyız?" dedi. Thingol'un gözleri alev almıştı adeta, "Asla! Nasıl böyle bir şeyi sorarsın Nolwe?! Bu toprakların tamamı bizim değil miydi? Neden kendi kumandanım bunları bilmezmiş gibi davranıyor?" Nolwe'nin cevabı geçikmedi, "Elbette bunları biliyorum kralım ama 1. Çağ'da geldiler ve Beleriand'ın bir kısmı onların oldu. Bunu o zaman önleyemezdik, ayrıca şu da bir gerçek ki Ñoldor yerleştiği toprakları ve Beleriand'ı uzun süre korudu. Hiçbir zaman Valinor'a dönmeyecekleri de artık açık. Onlarla savaşmayı mı tercih etmeliyiz?" Nolwe kral ile olan dostluklarına güveniyor ve rahatça konuşuyordu. Thingol öfkesie hakim oldu, kendi kumandanlarım da beni anlamazsa haklılığım neye yarar diye düşündü. Biraz sakinleştikten sonra dostunun sorusuna cevap verdi. "Ñoldor ile anlaşma yapabilir miyim sence? Onlara belirli topraklarda kalmalarını söylersem beni dinlerler mi? Ayrıca keşif birliklerinden öğrenip bana insanları da bir araya getirdiklerini söylemedin mi? İnsanları bir araya toplayıp muhtemelen onların da bir devlet haline gelmelerine yardım edecekler. Bir yandan doğumda Avari elfleri, daha doğuda çeteler etrafı talan ediyor. Kuzeyimizde ise Ñoldor... Şimdi bir de insanlar. Hepsi Beleriand'da. Bu bana dokunuyor Nolwe. Benim topraklarımda! Hem Ñoldor eski hesaplarını unuttu mu ki ben unutayım? Doriath'a saldırmadılar mı? Torunumun ve iki oğlumun ölümünden ve de Sirion limanları katliamından onlar sorumlu değiller mi? Neden bu olayların üzerini örteyim? Neden bu büyük acılar yaşanmamış gibi davranayım?!" Nolwe tüm bunları düşününce sessizliğe gömülmüştü. Thingol ise dostunun cevapsızlığını görüp devam etti, "Ñoldor'un gücünü biliyorum Nolwe. Hayal görüyor değilim! Hiçbir zaman açık alan savaşını kazanamayacağımı da biliyorum. O siyah saçlı lanetler doğuştan ayrıcalıklı gibiler bu konuda! Eldar'ın üç büyük ırkından biriyiz ve kudretliyiz. 1. Çağ'da onlarla iyi mücadele ettik. Bu çağda da buna devam edeceğim. Onlarla savaşacağım, asla geri çekilip işlerini kolaylaştırmayacağım!" dedi. Nolwe başını kaldırarak kralına baktı, "1. Çağ'da Beleriand'a saçılmıştılar. Bu çağda ise durum çok farklı. O iki kardeşin sır sırta vermesiyle nasıl mücadele edeceksiniz?" Thingol dostuna baktı ve gülümsedi, "Ben de onlar gibi savaşacağım" dedi.
Yola çıkma saati gelip çattığında sarayda büyük bir hareket vardı. Ordu şehrin çıkışındaki garnizonun önünde toplanmış krallarını ve prenslerini bekliyorlardı. Sarayda ise geri kalanlarşa vedalaşma süreci vardı. Bu en uzun sürecek olan savaştı, o yüzden vedalaşma biraz uzun sürüyordu. Ama süreç bitince kral ve prensler atlarına binmişlerdi. Kralın sancağı Fëanor'un yanında Maedhros tarafından taşınacaktı, bu yüzden onun elindeyd. Ama yine de en önde Fingolfin vardı. Bu savaşta herkes Fingolfin'in emri altında olacaktı. Onun yanında ise oğlu Fingon, Caranthir, Finrod ve Orodreth vardı. Finarfin de onun birliğinde bulunuyordu. Arkada olan Fëanor bölümünde ise Maedhros, Turgon ve Ambrussa vardı. Onların arkasındaki askerlerin içinde ise Celegorm ve okçu birliği vardı. Önce ormanın içindeki kamp alanına gidilecek ve oradaki askerlerle birleşilip kuşatma silahları taşınacaktı. Kuşatma silahları büyük kağnılara yüklenmişti ve koca erkek mandalar tarafından çekileceklerdi. Her şey hazır olduğunda Fingolfin geride kalanlara baktı ve atını sürdü. Kraliçe iki oğlu, torunu ve Angrod ile birlikte hanesinin geri kalanının gidişini izliyordu. Bir tarafında da Finwe ve Miriel vardı. Elrond, Maglor'un yanındaydı. Glorfindel ve Ecthelion da onları izliyordu. Ordunun kapılardan çıkıp ayrılışı uzun zaman almıştı. Tüm ordu Himlad'dan çıkınca şehir de saray da sessizliğe gömülmüştü. Ordunun dört bir tarafı okçularla çevriliydi ve kapıdan çıktıkları anda gözlerini dört açtılar. Kamp alanına vardıklarında, oradaki askerler hazır haldeydi ve kağnılar hemen hareket ettirilmeye başlandı. Ordunun yiyecek ve içecekleri de büyük bir özenle korunuyordu, zira uzun sürecek bir kuşatmada kılıçlar ve kalkanlar kadar önem taşıyorlardı. Esthernea'da da durum sıkı tutuluyordu. Himlad'a ya da oraya bir saldırı düzenlenebilirdi. Argon ve Aegnor şehrin lordları olarak mükemmel bir iş çıkarıyorlardı ve kusursuz bir disiplinle şehrin yönetimini yürütüyorlardı. Esthernea'da hem Ñoldor halkı hem de bulunan Edain yaşıyordu. Nüfusu da neredeyse Himlad kadar kalabalıktı. Ama Argon ve Aegnor'un yönetimi altında güvendeydiler. Ordunun ayrılışından birkaç saat kadar sonra Maglor arka bahçede Elrond, Glorfindel ve Ecthelion ile birlikte oturuyordu. Elrond geldiğinden beri Maglor ve Maedhros'tan ayrılmamıştı ama Maedhros'u savaşa uğurlamıştı. Bir süre sessiz kaldıktan sonra, "O kadar da fena değildi" diyerek söze girdi Elrond. Maglor ona bakınca, "Fëanor Curufinwe ile olan ilişkim yani, buraya gelirken oldukça gerilmiştim. Ama oldukça iyi geçtiği kanısındayım." Maglor gülümsedi ve "O kadar da rahat olma" dedi. "Babamın hareketlerini önceden tahmin etmek zordur. Döndükten sonra daha sakin bir tablo çizse de ondan gelen her şeye hazırlıklı olmalısın" dedi. "Ayrıca bizim bir arada olmamız ve de başımızdan bela eksik olmaması sebebiyle silmarilleri düşünemiyor. Onların özlemi henüz aklına düşmedi, düştüğünde ise... İşte o zaman Earendil oğlu olarak sana nasıl bakar bilemiyorum" dedi. Glorfindel, "Silmarilleri hatırlıyorum. Kralımız Finwe'nin düzenlediği bir kutlamada, kral Fëanor'un alnına takılıydılar. Sadece bir kez o kutlamada gördüm ama onları unutmak mümkün değil. Hiçbir şey onlar kadar göz alıcı olamaz"dedi. Bunun üzerine Maglor ellerini açarak avuç içlerindeki yanık izlerine baktı." Onu gözlemleyen Ecthelion konuyu değiştirme ihtiyacı hissetti. "Lordum Turukano ile gitmemek için kendimi zor tuttum, Beleriand'daki tüm savaşlarda yanındaydım" dedi. Maglor, "Anlıyabiliyorum ama şu anda Himlad'da misafir konumundasınız ve sizi hemen savaşa sürükleyemezdik" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ñoldor'un Dönüşü
FantasyÑoldor'un Arda'nın İkinci Çağ'ında, Mandos'un salonlarından ayrılması ile başlayan hikayesi. Bu hayran kurgusunda/ fanfiction bir kaç tane eklenilen karakter ve yer ismi hariç tüm karakterler ve yer isimleri Tolkien'e aittir. Hiçbir şekilde çoğaltm...