"Mandos'un Planı"

140 7 12
                                    



Bu şekilde sakin ve olaysız aylar geçmişti. Teleri henüz bir hamlede bulunmamıştı ama Ñoldor er ya da geç ortaya çıkacaklarını biliyordu. O yüzden her türlü tedbiri alıyor, işi sıkı tutuyordu. Teleri ise yaşadıkları aşağılanmadan sonra daha sağlam adımla atıyordu, şehirleri Lithion'u tamamen inşa etmiş, Teleri nüfusunun hemen hemen hepsini toplamıştı. Thingol, Finwë'nin ona hiçbir konuda yardımcı olmayacağını nihayetinde anlamıştı. Kendisiyle hiçbir şekilde karşı karşıya gelmemiş olmasına rağmen, Fëanor'dan nefret ediyordu. Ñoldor'u Beleriand topraklarından atmak için en başta kralı çökertmeleri gerektiğini biliyordu. Bu konuda dostu Mandos ile bir plan yapmayı umuyordu. Lakin Mandos'un zihni başka bir mesele ile meşguldu. Herkesin yaratıcısı Eru ile görüşme talep etmişti ve talebi uzun bir zaman sonra kabul edilmişti. Eru'nun zamansız salonlarına geldiğinde önünde eğildi ve ona selam verdi. Eru, bir fısıltı kadar hassas ve bir fırtına kadar güçlü sesiyle konuştu, "Seni karşıma getiren nedir Namo?" Mandos yavaşça söze girdi, "Her şeyin yaratıcısı Eru, siz bana bir sorumluluk verdiğiniz ve bu konuda karar verme yetkisini de bana bıraktınız. Bana ilk doğan çocuklarınızın ruhlarını ve onları salonlarımda ağırlama görevini verdiniz, ben de bu görevi büyük bir görev bilinciyle yerine getirdim. Lakin Ñoldor'un tekrar doğmasına bizzat müdahale ettiniz ve bu konuda beni de kararlarımı da yok saydınız. Benim Valar içindeki yerimin sorgulanmasına sebep oldunuz, üstelik bu işi bana siz verdiğiniz halde, işimi yapmama müdahale ederek. Ben bir hüküm vermiştim ona rağmen, Ñoldor'un hiçbir zaman tekrar doğmaması gerekenleri Arda'da nefes alıyor. Üstelik de onları Valinor'a değil, Beleriand'a gönderdiniz. Ñoldor'un Beleriand'a tekrar gelmiş olması yan-" Eru Iluvatar ayağa kalktı ve "Evet Namo görevini ben sana bahşettim. Bu görevi sana istediğim zaman verdiğim gibi istediğim zaman alabilirim de. Elfler ve insanlar benim çocuklarım, onlar ile ilgili herhangi bir kararımı sorgulama hakkını ne sana ne de diğer Valar'a bahşettim. Ñoldor da benim hükmümle Beleriand'da ve bu kez kaderlerini kendileri tayin edecekler. Sen ya da başka bir Vala, hiçbir şekilde müdahale etmeyeceksiniz. Sana bahşedileni yapmaya devam et ve kendi iradenin dahil olmaması gereken konuları sorgulama" dedi. Bunun üzerinde Mandos, içinde oluşan büyük hayal kırıklığı ve öfkeyle birlikte Eru'nun önünde eğildi ve huzurunu terk etti. Bu görüşme Mandos'un kalbini daha da karartmıştı. Ve sonuçlarına katlanması gerekenler ise Ñoldor'du. Çünkü Mandos'un gücü bir çok şeye yetiyordu ve artık bu konuda herhangi bir sınır tanımamaya karar vermişti. Kederi zaman geçtikçe büyük bir öfkeye dönüştü.  Salonlarından sık sık ayrılıyor ve Thingol'e adeta danışmanlık yapıyordu. Elbette bir yandan da hareketlerinin diğer Valar'dan gizliyordu. İçinde kötülük olmasa da öfkesi onu büyük bir hataya düşürmüş, yanlış bir yolda büyük bir hızla ilerlemesine sebep oluyordu. 

Ñoldor cephesinde ise durum rahat ilerliyordu, elbette zaman zaman belli başlı sıkıntılar kendini gösteriyordu ama çözülemeyecek türden herhangi bir şey olmamıştı. Bebeklerin bir yaşlarına basmasına iki ay kalmıştı. Caranthir ve Penriel'in ilişkisi ise normal seyrinde ilerliyordu. Penriel'e şehirde bir ev verilmişti ve bitkibilim çalışmalarını orada sürdürüyordu. Caranthir de sık sık şehre inip onunla birlikte vakit geçiriyordu. Gel zaman git zaman Mandos bu konudaki ilk planını yaptı. Teleri'nin Ñoldor tarafından kırılmasını istemiyordu. Ñoldor lidersiz kalırsa Teleri'nin Beleriand'ı ele geçirmesine kesin gözüyle bakıyordu. O yüzden gözlerini Ñoldor'un kralına ve prensine dikti. Planını yürürlüğe koyabilmesi için tek bir fırsata ihtiyacı vardı ve aradığı fırsat ona sunulmuştu.

Fëanor, Fingolfin'e beraber ava çıkmayı teklif etmişti ve elbette Fingolfin de bunu hemen kabul etmişti. İkisi beraber Valinor'da hiçbir şey yapmamışlardı, elbette o zaman Fëanor, Fingolfin'in varlığından dahi rahatsızdı. Ama ikinci ömürlerinde aralarından ilişki oldukça düzelmişti, Finwë de bu durumdan oldukça hoşnuttu. Beraber ava çıkma fikri Fingolfin'i çok mutlu etmişti, abisinin bunu bir yarışa çevireceğini biliyordu ama sorun değildi çünkü Fëanor ile mücadele etmeyi seviyordu. Hazırlıklarını tamamlayınca elit Ñoldor askerlerinden oluşan küçük bir askeri birlikle yola çıktılar. Fëanor veFingolfin ormanda sohbet ederek ilerliyordu, askeri birlik ise etraflarını sarmış bir şekilde onları koruyarak ilerliyordu. Bir süre yol aldıktan sonra Himlad'dan bir günlük uzalıkta bir mesafeye gelmişlerdi. Av çoktan başlamıştı, atlarını ustalıkla sürüp oklarıyla avlanıyorlardı. Fingolfin, bu av fikrinin gerçekten de çok iyi olduğunu düşünüyordu. Fingolfin'in tahmin ettiği gibi Fëanor avı yarışa çevirmişti. Fingolfin de abisine meydan okumuş, Fëanor'u daha da hırslandırmıştı. En sonunda ikisi de aynı avın peşine düştüler, elbette ikisi için de avı ele geçirmek çok önemliydi. Bu yüzden atlarını dört nala sürüyorlardı, askeri birlikte aynı hızla onları arkadan takip ediyordu. Hayvanın peşinden koca bir düzlükte ilerliyorlardı, Fëanor ve Fingolfin'in atları yanyana burun burunaydı adeta. Bir yandan kahkaha atıyorlardı, bir yandan da hayvandan gözlerini ayırmıyorlardı. Aniden önlerindeki düzlüğe büyük bir gürültüyle nereden geldiği belli olmayan bir yıldırım düştü. Zira hava da bulut bile yoktu, tamamıyla güneşli ve açık bir havaydı. Yıldırımın düşmesi ile birlikte kral ve prensin ayakları altındaki toprak sarsıldı ve yarılarak Fëanorve Fingolfin'i askerleri ile birlikte içine alarak çöktü. Düzlüğün ortasındaki toprak büyük bir toz bulutu yaratarak koca bir çukur haline dönüşmüş ve bir vadi halini almıştı. Fëanor bedenini örten büyük toprak parçalarını üzerinden atarak ayağa kalktı. Atı da yanı başına onunla birlikte düşmüştü, yanında gidip onu kontrol etti ama hayvan için çok geçti düşerken kopan büyük ağaç dalları Fëanor'un atını delip geçmişti. Fëanor eğilip atının başını okşadı. Ama öyle bir durumdaydı ki atı için üzülecek ya da öfkelenecek zamanı bile yoktu. O yüzden sadık dostunun ölü bedenini geride bırakıp toz bulutunun içinde koşmaya başladı. "Nolofinwë?!...Nolo?!"Ciğerlerindeki tüm güçle Fingolfin'e bağırıyordu. Fingolfin abisinin sesini duyuyordu ama o kadar toz yutmuştu ki kuruyan boğazından ses çıkmıyordu. Yavaşça üzerindeki toprak kütlelerini kaldırdı. Dizlerini tutarak doğruldu ve yürümeye başladı. Fëanor hala ona sesleniyordu. En sonunda,"buradayım hano" diye bağırıp karşılık verebildi. Atını gördü ve yanına koştu. Atın iki bacağı birkaç yerinden kırılmıştı ve acı içinde debeleniyordu. Fingolfin, bu kırıkların iyileşemeyeceğini anlamıştı ve hayvan büyük bir acı içindeydi. Onu acısından kurtarmayı düşünerek Ringil'i kabzasından çıkardı. Kolunu konumlandırıp hamle yapacaktı ki arkasından gelen hareketi fark etti. Onlarla birlikte düşen Ñoldor askerlerinden ikisi büyük bir hızla Fingolfin'e saldırdı. Fingolfin hazırlık yakalanmıştı. Bir an bocalasa da askerlerden birinin kılıcını Ringil ile durdurdu, diğerinin tam hamle yapmasında müsaade etmeden karnına büyük bir tekme indirdi. Ñoldor askerlerinden kıyafetlerinden garip mor bir duman yükseliyordu, iki tanesini öldürmek zorunda kalmıştı. Fëanor koca çukurda kardeşinin sesini bir kere bile duymuştu, bu yüzden sesin geldiği yönü tam kestirememişti, toz bulutunun içinde hala onu arıyordu. Fingolfin, askerlerin görünümünden bir şeylerin doğru olmadığını anlıyordu. Önce nereden geldiği belli olmayan bir yıldırım, sonrasında da kendi askerlerinin ona saldırması... Derken bütün birlik etrafını sardı ve prens hepsiyle birlikte aynı anda dövüşmek zorunda kaldı. Askerlerin kendi iradeleri tamamen ellerinden alınmıştı ve vücutlarından etrafa saçılan mor duman onları daha da saldırganlaştırırken, Fingolfin'in de zihnini etkileyemeye başlamıştı. Bir süre sonra askerle dövüştüğü çukur Angband'ın çorak düzlüğüne dönüşmüştü. Thangorodrim tepelerini görüyordu, etraf tamamen akşam kızıllığına bürünmüştü. Fingolfin'e görünen tamamen bir illüzyondu ama o bunun farkında değildi. Askerlerle savaşıp onları teker teker öldürüyordu lakin sayıları gitgide artıyordu ve artık Ñoldor askeri değildiler. Kokuşmuş kara kanları ve çirkin suretleriyle Angband orklarını dönüşmüşlerdi. Fingolfin hemen hemen tüm askerleri öldürmüştü ama Ringil'i hala sallıyor ve etrafta hareket ediyordu. Çünkü gördüğü şey büyük bir ork birliğiyle mücadale ettiğiydi. Toz bulutu dağıldığında Fëanor, bedenlerinden mor dumanlar süzülerek Fingolfin'e saldıran birkaç Ñoldor askerini gördü. Daha da garibi Fingolfin'in etrafını çevreleyen mor bir bulut daha vardı ve adeta onun hareketlerini yönlendiriyordu. Ona yardım etmek için koşmaya başladı. Fingolfin orklarla savaşırken uzaktan onu gördü. Morgoth tekrar karşısındaydı, bedeni çarpıştıkları zamanki kadar büyük değildi ama Fingolfin'i yok etmek amacıyla devasa adımlarla ona yaklaşıyordu. Fingolfin bir yandan askerlerle mücadele ederken bir yandan da gözlerini Morgoth'danayırmamaya çalışıyordu. Koşarak gelen Fëanor'un ise kardeşinin ne gördüğüne dair hiçbir fikri yoktu. En sonunda yanına vardığında hışımla askerlere saldırdı ve geri kalanları öldürmeye başladı. Fingolfin son askeri de temizlediğinde arkasına dönmüştü, Morgoth karşısında duruyordu. Fëanor, "Nolo hepsini öldürd-"derken kalmadan sözü yarıda kesilmişti. Karşısında karanlık efendinin durduğunu sanan Fingolfin, Ringil'i hışımla geriye almış ve tüm gücüyle önünde duran Morgoth'a saplamıştı. Fingolfin'in yüzünde bir gülümseme oluştu, "Bu kez beni öldüremeyeceksin seni karanlık düşman, Fëanor Curufinwë de burada, atıldığın boşluktan nasıl kurtuldun bilmiyorum ama seni geldiğin yere göndereceğiz" dedi ve kahkaha attı. Fingolfin'in kahkahasıyla birlikte tüm illüzyon dağıldı ve Nolofinwë abisinin gözleri ile karşılaştı. Fëanor tam karşısında duruyordu ama gözlerinde acı birikmiş gibiydi, kafasını eğip daha aşağı baktığında ise kılıcı Ringil'in Fëanor'un göğüs kafesinin tam altından girmiş ve sırtından çıkmış olduğunu gördü. Fingolfin, Fëanor'un yüzüne baktı, konuşmak için ağzını açsa da hiçbir şey söyleyemedi. Fëanor'un vücüdunun tam ortasından geçen Ringil içorganlarını parçalamıştı. Kardeşine bakıp, "Sen...ne..?" diyebildi sadece.

Ñoldor'un DönüşüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin