30

1.6K 100 56
                                    

Multimedyada bulunan şarkı benim için çok değerli. Hani olur ya, bir şarkı ilk dinlediğiniz anda içinize işler. Sıkılırım diye dinlemekten bile korkarsınız, işte bu şarkı benim dinlemeye kıyamadığım özel bir şarkı ve en az şarkı kadar özel olan sizlerle paylaşmak istedim;

Kamer Can İzvermez/ Renklerde Yan

İyi okumalar dilerim.

Önümden geçip giden insanlar...

Hepsinin ayrı ayrı hikayeleri var. Ayrı ayrı acıları, mutlulukları, nefretleri, korkuları... Belki de sevdikleri insanlar var çoğunun. Ya da sevmedikleri insanlar. İyi ya da kötü herkesin bir yaşantısı var. Ama iyi yaşantıyla kötü yaşantıyı nasıl ayırt edebiliyorlar? Neye göre ve kime göre iyi ya da kötü? Düşünsenize bir çocuğa her akşam çikolata vermek onun yaşantısını iyi yapabiliyor. Ya da bir katilin masum bir cana kıyacakken yakalanması onu kötü bir yaşantıya sahip kılabiliyor. Aslında iyi de kötü de bizim içimizde. Yaşantımız hem iyi hem de kötü. Hangi taraftan bakmak istersek o taraftan bakıyoruz. Ve ben şuan kötü tarafından bakıyorum sanırım.

Az önce bir çift geçti önümden mesela. Adam bir şey dedi, kadın gülerek adama sarıldı. İkisinin de gözleri parlıyordu birbirlerine bakarken. Benim yaşantım onlarınkine karşın kötüydü. Lakin onlara kızmıyordum. Onlar çok güzellerdi. Şuan ki perişanlığıma rağmen gülümsemeden edemedim aşklarına. Yanımda bir grup sokak çalgıcısı var şuan, öyle bir çalıyorlar, söylüyorlar ki acıyan kalbimin üzerine tuz basıyorlar sanki. Bir söz dikkatimi çekiyor bir ara. O kadar hoş bir söz ki;

Ne ben senin ilk rakınım, ne sen benim ilk kadınım... Boşver, anlatmayalım.

Oysa Barlas benim ilk rakımdı. İlk sarhoşluğum, sarhoşken bile unutamadığımdı.

Hıçkırarak ağladığımı yoldan geçenlerin garip bakışlarından anlamıştım. Umrumda mıydı bu bakışlar? Hiç sanmıyorum. Canım acıyor muydu peki? Çokca. Pes mi edecektim? Edecektim ama ben pes edecektim. Kalbim asla!

Dalgaların sesi korna sesleri ve insan sesleriyle harmanlanmıştı ve bu sese İstanbul deniliyordu. İstanbul'un sesi müziğin sesine karışınca ortaya büyülü bir melodi çıkmıştı lakin bunu farkeden bir bendim. Müzik grubunun önünden geçen herkes kısaca gruba bakıp geçip gidiyordu. Zaten hayatta öyleydi. Değerli şeyler hiçbir zaman değer görmezdi. Hiçbir güzel şey farledilmezdi dikkatlice bakılmayınca. Ben Barlas'a dikkatlice bakınca farketmiştim onun büyülü bir melodi olduğunu. Hani insanlar hayatı bir film şeridine benzetirler ya. Ben de bir şarkıya benzetiyordum. Benim hayat şarkımın nakaratıydı Barlas. Ama şarkı takılmıştı. Durmuştu. Bozulmuştu sanırım. Ya da ne bileyim işte çalmıyordu artık. Bir daha o büyülü, aynı nakaratı asla duyamayacaktım.

Oturduğum beton zeminden atladım ve müzik grubunun önünde durdum. Cebimde bulduğum birkaç bozukluğu önlerinde duran ama içi zihnim kadar boş olan gitar kutusunun içine bıraktım. Gitar kutuları ne kadar boşsa, şarkıları o kadar duygu doluydu. Şarkı bitince ufak bir alkış tutturdum. Sanırım alkışlayan tek kişi bendim.

"Sevdiğiniz ve yapmaktan gurur duyduğunuz şeyden asla vazgeçmeyin. Müziğiniz büyüleyici."

En önde duran solist güldü ve etrafına baktı. Sonra kısa bir hüzün geçti gözlerinden. Benden başka kimsenin bu müziği dinlememesi adına ben utanmıştım.

"Sanırım büyülenen tek kişi sizsiniz."

"Diğerlerinin sağır olması ne sizin ne de benim suçum."

AYNI NAKARAT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin