31

1.7K 100 10
                                    

İYİ OKUMALAR DİLERİM.

Gözlerimi güçlükle açtım. Kendimi günlerce uyumamış birisi gibi yorgun hissediyordum. Sanki üzerime kocaman bir enkaz düşmüştü ve ben de o enkazın altında kalmıştım. Karanlıktaydım. Ne beni bulan vardı, ne de bana yardım edebilecek biri. Sadece birisi vardı beni bu enkazın altından çekip çıkaracak, zira o da gitmişti. Ben kupkuru bir veda bile edemeden kayıp gitmişti ellerimden. Ne elimde tutabilmiştim onu, ne de bir gün gideceğini düşünebilmiştim. Lakin hayat da buydu zaten. Her zaman her şeyin olabileceği bir dünyadaydık. Aynı bir el bombası gibiydi bu. Bombanın ne zaman patlayacağını bilmiyorduk ama bir gün olacaktı. O bomba o kadar gürültülü bir şekilde patlayacaktı ki arkasından gelen sessizlik herkesi sağır edecekti. Ve son. Bunca yaşadığımız şeyin, sadece bir son uğruna olduğunu anlayacaktık ve yaşayamadıklarımız için üzülecektik. Yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımızı yaşamak için geç değildi henüz. Ta ki o bomba elimizde patlayana kadar.

Yatakta doğrulmaya bile mecalim yoktu. Hâlâ olanların bir rüya olabileceğini düşünüyordum. İdrak etmek mi istemiyordum yoksa gerçekten idrak edemiyor muydum bilmiyordum ama içim bomboştu. Ne bir duygu, ne de bir his. Hiçbir şey yoktu. Sanki dün gece ruhumu da uğurlamıştım diğer dünyaya. Onu da babama emanet edip göndermiştim onunla. Ben mutlu olamadım bari o mutlu olsun istemiştim belki de kim bilir?

Kafamı, yattığım tarafın diğer tarafına çevirdiğimde Barlas'ı gördüm. Beni izliyordu. Yatağımın yanındaki sandalyeye oturmuş öylece beni izliyordu. Şevkât hakimdi gözlerinde.

"Uyandın."

Sesi çok bitkindi. Sanki ne söyleyeceğini bilmiyormuş gibi ağzını birkaç kez açıp kapattı. Sonra susmaya karar vermiş olacak ki sessizliği bozmadı. Yerinden kalkıp yatağıma oturdu ve biraz açılmış olan yorganımı üzerime çekti. Bana bir baba şevkâtiyle yaklaşıyordu. Sanırım artık bir babam olmadığı içindi bu şevkât.

"Biraz daha uyumak ister misin?"

İstiyordum. Biraz daha değil, çok daha fazla hatta hayatımın sonuna kadar uyuyup bir daha uyanmamak istiyordum. Kafamı aşağıya yukarıya salladım ve gözlerimi kapattım. Saçlarıma düşen eller bir yandan canımı yakarken bir yandan da bana huzur veriyordu. Ama biliyordum ki Barlas yanımda olmak istediği için değil bana acıdığı için yanımdaydı. O gece havaalanına gelmesi de bana acıdığındandı. Bundan nefret ediyordum. Beni sevdiğini sanmaktan ve bana acıdığını bilmekten nefret ediyordum ama aynı zamanda ona ihtiyacım olduğunu da biliyordum. Bir süre daha yanımda olmasına izin vermekten başka çarem yoktu. Onsuz yapamazdım. Hele böyle bir zamanda asla!

Daha iki gün önce yanına gitme planları yaptığım babamı bugün toprağa veriyordum. Hayat ne acıydı. Sadece iki gün önce biletimi almıştım ve havaalanına gitmiştim. Kara haber tez  derlerdi de inanmazdım, öyleymiş. Herkes buradaydı şuan. Adını bilmediğim hatta simasını bile bilmediğim onlarca insan. Bazıları ağlıyor, bazılarıysa bana baş sağlığı diliyorlardı. Ayakta güçlükle durduğum için Barlas bana destek verircesine kolumu tuttu ve kulağıma eğildi.

"İstersen gidebiliriz."

Nasıl gidebilirdim ki babamın yanından. Nasıl bırakırdım onu burada tek başına. Üşürdü, hem hava soğuktu. Benim babam kapalı alanlarda çok bunalırdı, duramazdı. Nasıl duracaktı şimdi orada.

Bir araba sesi duyuldu mezarlığın girintili çıkıntılı taş yolunda. Ve yeşil bir araba girdi görüş alanıma. Hepimizin sonu olan o yeşil araba. Yeşilden nefret etmemi sağlayan, adı dilime varmayan, varamayan o  araba. Ölüm habercisi. Sonra bir kaç insan yaklaştı arabaya. Babamı kolları arasına alıyorlardı. Babam bir kutunun içinde. Tamam da, babam orada korkmaz mıydı? Neden alamıyordum onu oradan? Artık ağlamaktan bitap düşmüş gözlerimden yaş dahi akmıyordu.

AYNI NAKARAT Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin