12. BÖLÜM

3.2K 194 21
                                    

Vote ve yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar, okuyup kaçarak emeğe haksızlık etmeyin lütfen daha fazla. Keyifli okumalar :))))

Merve Kemal beyin evine vardığında her zamanki gibi çok sıcak karşılanmıştı. Genç kadın asıl nedenini bildiğinden genç adamı kıvrandırmayı seviyor ve içten içe çok eğleniyordu. Kemal bey yine Güneş hakkında bilgi almayı denemiş ama elbette Merve'den alabildiği ile rahatlayamamıştı içi. Yeni evindeki çalışmalar son hız devam ederken, görevlendirilen ustalar işilerini çok temiz bir şekilde yapıyorlardı. Saat öğleden sonrayı geçtiğinde bugünlük işlerinin bittiğini ve zaten artık gitmesi gerektiğini söyleyerek işlerini toparlayıp, çıkmıştı Merve. Tam arabasına binecekken Kemal beyin "Güneş hanım iyi mi?" sorusuna bıyık altından gülerek "Daha iyi" yanıtını vermişti. Demek bu adam sandığından daha da ilgiliydi Güneş'e karşı?

Yolda giderken Güneş'i düşünmüştü ara ara. Görmüyordu günlerdir onu. Kırgınlığı ağır basmış, konuşmak istememişti. Güneş de aramamıştı zaten kendisini.

Ofise uğrayıp, Ozan bey ile bir kaç şey konuştuktan sonra kalan işlerinin bir kısmını halledip, çıkmıştı iş yerinden Merve. Yine yola koyulmadan evvel Güneş'i ziyarete karar vermişti inadı bir yana bırakıp. Yaklaşık kırk dakika sonra çaldığı kapının açılmasını beklerken, aslında Bengi hanımı göreceğini düşünüyordu ilk ama Güneş açmıştı kapıyı. Üstelik de "Hoşgeldin" diyordu Güneş kenara çekilirken.

-"Hoşbuldum" diye karşılık vermişti kendisi de gülümseyen Güneş'e aynı şekilde.

Dakikalar sonra ise iki kadın yan yana oturmuş, sessizce çaylarını yudumluyorlardı. Biri aklındaki soruları sıralamamak için kendini frenlemeye çabalıyor, diğeri ise karşısında oturan kadının soracaklarından, sorabileceklerinden korkuyordu. Merve aklını kurcalayan konuyu nasıl dile getirebileceğini düşünüyordu aslında. Sorsa, içi rahat edecekti belki ama emin olamıyordu ki. Yine de dayanamadı daha fazla. Tüm bedeni ile Güneş'e döndü ve bir anda sormaya karar verdi.

-"Umut kim?"

Ve bir an öylece kalakaldı Güneş. Şaşırdı duyduklarına.

-"Umut mu? Tanıdık geliyor ama hatırlayamadım" diye cevapladı Merve'nin sorusunu gerçek bir merakla.

Güneş'in ciddi olup olmadığından emin olamadı Merve.

-"Yardımcı olayım sana o zaman. Umut, en yakın arkadaşının... Ece miydi neydi... işte onun abisi."

Ece'den söz ederken bile bir hoşnutsuzluk hakimdi sesine. Ama anlayamadı Güneş. Kalbi delice atmaya, boğazı kurumaya başladı. Merve nerden tanıyordu o adamı ve... ve neler biliyordu? Bir telaş kapladı benliğini.

-"Sen, sen nerden biliyorsun onu, nerden tanıyorsun?"

Fark etti Güneş'deki telaşı Merve. Bir anlam veremedi ama. Şüphelendi yine de. Ne düşünmesi gerektiğini bilemedi yine de.

-"Sadece kim diye sordum, neden telaşlandın ki?"

-"Yoo, telaşlanmadım. Sadece, sadece merak ettim..." diye konuşurken bile telaşlıydı aslında.

-"Neyse..." diye söylendi Merve. "Dün gece, doğum günü partisinde tanıştık. Ece de yanındaydı."

Gözlerini kaçırıyordu Güneş. Her şey birbirine giriyor, kendisi ne demesi gerektiğini bilemiyordu. Her şey iyiye gidecek diye yeniden umutlanmaya başlamışken, neden üsteliyordu ki Merve? Neden rahat bırakmıyordu kendisini? Ve neden hiç ilgisi olmayan başkalarını karıştırıyordu işin içine?

-"Güneş...?"

-"Merve, lütfen. Tanımıyorum dedim."

-"Tamam, tanımıyorsun. Peki ne zamana kadar daha içine kapanacaksın? Seni hastaneden aldığımdan o günden beri senin için endişelendiğimi görmüyor musun? Ya annen? Hı?"

-"Fazla kalamayacağını söylemiştin."

Şaşırdı Merve. Kırıldı çokca.

-"Kovuyor musun beni?"

-"Hayır, sadece... Bu konuda konuşmak istemiyorum."

Oturduğu yerden kalkarken, "Anladım. Haklısın. Yapacak işlerim vardı" diye konuşmaya çalıştı Merve.

Dediklerini yeni yeni anladı Güneş. Telaşlandı. 

-"Merve! Öyle demek istem.."

-"Ne demek istediği gayet iyi anladım. Bundan sonra işlerine burnumu sokmam, gerekli olmadıkca da seni rahatsız etmem."

Kendini fazlasıyla değersiz hissetti Merve. Güneş'in kendisine bu şekilde davranacağını aklının ucundan bile geçirmezdi hiç. Oysa şimdi... fazlasıyla zoruna gitti tavrı Güneş'in.

Öte yandan Güneş derin bir pişmanlık yaşıyordu. Unutmak istediği, unutmak için çabaladığı ama hiçbir zaman unutmayacağı ve unutamayacağını bildiği konu hakkında konuşamazdı. Anlatamazdı yaşadıklarını. Sevval'e bile yeterince açık olamıyorken, nasıl konuşsundu şimdi? Üzerine gelinmesine dayanamıyordu. İstemeden saldırganlaşıyordu işte böyle. Canı yanıyor, gözlerinin önüne geliyordu o anlar yeniden çünkü. Bir şey gelip, boğazına takılıyordu her defasında. Nefesi kesiliyor, tüyleri ürperiyordu. 

Kapıyı açıp, çıkacaktı ki tam, Bengi hanım göründü kapıda. İrkildi iki kadın da bir anda karşı karşıya gelmenin etkisiyle. Kendini ilk toparlayan Bengi hanım oldu. Bir Merve'ye, bir de ardından telaşla yürüyen Güneş'e baktı.

-"Hoşgeldin Merve'ciğim. Gidiyor musun kızım?"

-"Hoşbulduk Bengi teyze. Evet gidiyorum, çok bile kaldım... İyi akşamlar" diye cevap verip, Bengi hanımın çekildiği kapıdan kendini dışarı attı.

Gecikmedi itiraz, tüm pişmanlığı ile son anda koluna dokunmaya çalıştı Güneş arkadaşının. "Merve!" diye seslendi ama yetişemedi genç kadının hızına.

-"Kavga mı ettiniz?" diye sordu Bengi hanım şaşkınlıkla Merve'nin ardından örttüğü kapıya bakarken hala.

Gözleri doldu Güneş'in. Arkadaşına karşı yaptığı ayıp altında ezildi adeta. O adam sadece bedenini, benliğini degil... her şeyini alıyordu elinden aynı zamanda. Düzelecek diye kendini avutmaktan başka hiçbir şeye yaramıyordu işte aldığı destek.

Sorduğu soruya yanıt vermeden, "Odamdayım" deyip, kapattı yine kendini annesine Güneş.

* * *

Dün geceki sürpriz doğum günü kutlaması geç saatlerde bittiğinden Ece'nin kendisinde kalmasını istemişti Umut. Kardeşiyle vakit geçiremez olmuştu son günlerde ve bu ona iyi bir fırsat gibi görünmüştü üstelik. Ertesi sabah erken kalkma alışkanlığı sayesinde abisinden erken uyanmıştı. Güzel bir kahvaltı hazırlamış, sonra uyandırmıştı Umut'u. Kahvaltı esnasında abisiyle güzel bir sohbete başlamışken, Umut sözü döndürüp dolaştırıp, Güneş'e getirmeyi başarmıştı. Direkt sormasa da, imaları onu ele veriyordu.

-"Güneş'den etkilendin, değil mi?" diye soruverdi birden Ece.

-"Nereden çıktı bu?"

-"Neden kızdan söz açılsın diye kıvranıyorsun o zaman?"

-"Yok öyle bir şey Ece. Sağır duymaz, uydururmuş derler bu yaptığına.”

-"Abi! Boşuna kendini yoruyorsun. Bariz belli işte."

-"Neymiş belli olan küçükhanım? Ne demeye çalışıyorsun sen?"

Ortam bir an da gerilmiş, Umut kendini savunmaya geçmişti.

-"Farkında değil misin? Ondan bahsedildiğinde heyecanlanıyorsun, gözlerinin ici parliyor meraktan. Ne diyeceğini şaşırıyorsun abi."

-"Saçmalama Ece! Hem bunları seninle konuşacak değilim."

Kabullenmiyordu. Duygularını bu denli açık ettiğini itiraf edemiyordu Umut... kendine bile.

-"Emin misin?" diye üstüne gitmeye devam etti Ece.

Bu defa sustu genç adam. "Eminim" diyemedi hemen. Kısacık bir an sakinleşip, düşündü yalnızca ve itaat etti kalbine ufak ufak. "Bilmiyorum" diye dillendi ardından. “Merak ediyorum onu. Sadece görmek istiyorumdur ya da, bilmiyorum. Belki de sadece yaşadıklarıdır beni çeken?"

-"Etkilenmişsin ondan, ya da... daha fazlası?" diyerek gülümsedi Ece abisinden duyduklarından sonra. Bir şeyler oluyordu. Öylesine açıktı ki bu ama anlaşılan kestiremiyordu Umut tam olarak ne hissettiğini.

-"Mümkün mü bu?"

-"Bilmem. Şimdiye dek başka hangi kadını bu kadar sık düşündün? Daha önce birilerini görmeyi bu kadar çok istemiş miydin ya da?"

Bir şey demeden gözlerini gözlerini kaçırdı Umut kardeşinden.

-"Bence farkındasın ama kabullenemiyorsun."

-"Psikolog mu kesildin başıma küçük cadı! İyi ki ilişkin oldu, hemen öğretmenlik yap abine. Terbiyesiz!"

Umut'un niyeti kardeşinin dikkatini başka yerlere çekmekti. Biliyordu o da, farkındaydı Güneş'i çok fazla düşünür olduğunun. Hatta aklından hiç çıkmıyordu bile. Ama hissetiklerine bir isim bulmakta zorlanıyor ve bunları başkalarından duymaya hazır hissetmiyordu.

-"Tamam, konuşmayalım bunları. Ama en azından bana küçük cadı demeyebilirdin abi!" Küsmüş gibi söylendi Ece.

İlerleyen saatlerde Ece önce iş seyahatinden bugün dönen sevgilisi Kaan ile buluşmuş, sonra da evine gitmişti.

* * *

Şirkete vardığında genç adam, aklında hala Günes ve ona karşı duyduğu hisler vardı. Kardeşiyle konuşmak bir nevi terapi olmuştu Umut için. İyi gelmişti sanki. Bazı şeyleri görmesini, fark etmesini sağlamıştı Ece ama bu nasıl olmuştu hala inanamıyordu. Güneş'in yaşadıklarına ucundan kıyısından tanık olmuşken hem de?

-"Oğlum başım çatlıyor!"

Genç adamı düşüncelerinden uzaklaştıran yine paldır küldür odasına dalan Cem olmuştu.

-"Sana da günaydin!"

-"Hiç uğraşamayacağım seninle. Başım diyorum, çatlıyor diyorum!"

-"İçmeseydin sen de o kadar."

-"Bana bir kahve söylesene..."

Cem'e kahve söyeyip, genç adamla dalga geçmeye başladı Umut. Oysa Umut biliyordu ki, serseri görünüşünün ardında daha başka, daha duygusal bir Cem vardı. Göründüğü gibi umursamaz değildi asla. Aslında çok anlayışlı ve her detayı düşünen bir insandı hatta. Belki de tek kötü özelliği çapkın olmasıydı ki o da ne yazıkki diğer tüm karakterleri bastırıyordu. Her kuşun eti yenir, kimse ona "hayır" diyemez diye düşünürdü çünkü. 

Cem Umut'un odasında biraz daha kalıp, işlerinin başına dönmüştü. Akşama kadar iki arkadaş aldıkları yeni inşaat projesi için çalışmışlardı. Hava kararmaya başladığında çalışmaya ara verip, cıkıp bir şeyler yemeye karar vermişlerdi.

Yolda da şirkette olduğu gibi sohbet etmeye devam ediyorlardı. Cem her defasında Umut'un neden doğum günü partisinde hiç bir kızla ilgilenmediğine takılıyor, onunla dalga geçiyordu. Ne cevap versindi bilmiyordu Umut da. Kendisi de daha yeni yeni fark ediyordu nedenlerini.

-"Ee, yok mu verecek bir cevabın yoksa?"

-"Uğraşma benimle Cem!"

-"Ne uğraş..." diye devam edecekken, yarım kaldı sözü. Gözleri camdan tek bir noktaya odaklanmış, gördüğü kişiden emin olmaya çalışıyordu. “Merve değil mi o?"

Yol kenarındaki arabanın başında bir eli kulağındaki telefonu tutuyor, diğer eli alnında, hararetli ve anlaşıldığı üzere biraz da sinirli bir şekilde konuşan Merve'yi Umut da fark etti. Arabası bozulmuş, yolda kalmıştı belli ki.

-"Evet o."

-"İyi, çek arabayı yanına."

-"Niye? Boşver, görmedi bizi. Gidelim işte."

-"Sen nasıl hödüksün acaba oğlum? Durdur arabayı, yardıma ihtiyacı olan tanıdık bir bayana yardım etmeden geçip gidemem ben senin gibi!"

Umut gülerek arabayı Merve'nin arabasının biraz gerisinde durdurdu. Araba durur durmaz Cem resmen arabadan fırlamıştı. Ne sapık bir arkadaşı vardı böyle. Güzel gördü mü, saldırıyordu. Cem'in ardından Umut da indi.

Merve arkası dönük, ne kendisine yardıma dünden hazır Cem'i, ne de umursamazca yaklaşan Umut'u fark ediyordu. Hala sinirli bir şekilde telefonun diğer ucundaki kişiye bağırıyordu.

-"Ne demek biz elimizden geleni yaptık ya? Delirtmeyin beni. Bir aydır at mı koşturdunuz, ne yaptınız allah allah ya!"

- ... .

-"Bana bahane anlatmayın! Boşuna mı saydım size o kadar parayı? Daha ilk günden yine bozuldu işte araba. Nesini tamir etmişsiniz? Yolda kaldım diyorum!"

- ... .

-"Bana bakın, ya çabuk birini yollarsınız, ya da şikayette bulunurum dolandırıcı diye!"

- ... ... ...

-"Alo! Alo... Salak!, hem suçlu hem güçlü! Telefonu yüzüme kapatmak neymiş gösteririm ben sana..." Genç kadın kendi kendine öfkeyle söylenirken, ardında duyduğu sesle daha da hiddetlendi.

-"Sanırım yardıma ihtiyacınız var?"

-"Deliricem yaa! Yok kardeşim, yardıma mardıma ihtiyac..." diyerek yüzünü sese dönerken, gördüğü yüz ile susmak zorunda kaldı.

Dakikalardan beri birçok araba durup, taciz cümleleriyle genç kadını çileden çıkarmışken, dün gece çabalarını sevinli bulduğu Cem ve hemen arkasında durmuş kendilerini izleyen Umut ile tam da şu anda karşı karşıya gelebileceğini elbette hiç aklının ucundan bile geçirmemişti Merve.

Bende Sana Yetecek Kadar Ben KalmadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin