19. BÖLÜM

2.3K 160 23
                                    

-"Hadi Güneş! Ozan beyden ikimiz için izin aldım..."

-"Ne izni? Neden? Çok işim var, daha projeyi gözden geçirme..."

-"Bırak şimdi projeleri Güneş. Zaten aklını işe veremediğinin farkındayım, hatta Ozan bey de farkında haberin olsun."

Merve arkadaşının sessiz kaldığını ve hatta gözlerini kaçırdığını fark ettiğinde, bir aydır arkadaşına neler olduğunu daha bir merak etti. Genç kadının yanına gidip, kolundan tuttu. Hafifçe kaldırmaya çalışırken yumuşak bir sesle konuşmaya başladı.

-"Güneş? Hadi gel, çıkalım. Biraz temiz hava iyi gelecektir sana."

Aradan bir haftadan fazla geçmişti. Annesiyle konuşmasında yine ağzını açıp, başına gelenleri anlatamamıştı genç kadın. Bir kaç kez Ece ile buluşup, genç kızla dertleşmişti. Zorda olsa Ece'den de Kaan ile ilgili laf alabilmişti hatta. Genç kız için üzülmekle beraber, doğru bir karar verdiğini düşünüp, sevinmişti üstelik. Ece iyi biriydi. Iyi bir arkadaş, hatta iyi bir dost olmuştu kendisine kısa sürede. 

Bir çok defa konuyu Umut'a getirmişse de Ece, genç kadın çareyi hep konuyu değiştirmekte bulmuştu. Daha kendi içinde kapatamadığı bir çok şey varken, aklını Umut'a veremezdi... vermemeliydi.

Şimdi hava kararmaya başlamışken Merve ile bir parkta oturmuş, etrafta oyun oynayan çocuklara dalmıştı. Dünden beri içini kemiren durum, artık katlanılması zor hale gelmişti. Ne yapacağını bilmiyordu da üstelik. Günlerdir yine eskisi gibi olmayı deniyordu ama dün sabah ofiste bir müşteriyle randevu ayarlarken takvimde ki tarihin anlamını kavramasıyla içini büyük bir korku sarmıştı ve bu korkuyla nasıl baş edebileceğini bilmiyordu genç kadın.

-"Güneş! Geldiğimizden beri hiç konuşmadın? Üstüne gelip de seni üzmek istemiyorum ama inan bana çok merak ediyorum seni. Neyin var? Niye anlatmıyorsun bana?" 

Sadece susmakla yetindi Güneş ama Merve'nin bu defa da pes etmeye niyeti yoktu. 

-"Sen böyle değildin ya. Sakindin, fazla konuşmazdın ama böyle değildin işte.”

"Merve.." Bekledi Merve ama o yine sustu. Dilinin ucuna gelenleri dökemiyordu dışa.

-"Neler olduğunu anlatma, tamam. At içine her şeyi!"

-"Yapamıyorum..." diye fısıdayabildi Güneş yalnızca.

-"Neyi yapamıyorsun?" 

Kaldırdı eğdiği başını. Baktı Merve'nin gözlerinin ta içine, telaşla.

-"Ben istemedim, zorla oldu! Ne yapacağımı bilmiyorum ve... ve öyle çok korkuyorum ki. Ben yapamiyorum. Deniyorum ama olmuyor...!" 

Daha fazla tutamadı kendini ve boğazında düğüm düğüm olmuş hıçkırıklarını serbest bıraktı sonunda.

Dudaklardan dökülen "zorla oldu" sözlerine takılmıştı Merve ama. Ne demekti bu? Neydi zorla olan. Bir ay önce hastanenin bahçesinde onu aldığı geceyi hatırladı. Dudağı patlamış, gözleri ağlamaktan kızarmış, hırpalanmış hali... Neler oldugunu, başına neler geldiğini sorduğunda bir cevap alamamıştı ve bütün gece genç kadının sessiz hıçkırılarını duymuştu. Annesine yalan söyleyişini...

-"Aman Allah'ım! Kim, kim yaptı bunu sana?" diye soruverdi Merve birden bire dehşetle. 

Aklına gelen ihtimal kanını dondurdu genç kadının. Olabilir miydi gerçekten. Ve susuyordu Güneş. İtiraz etsin istiyordu, düşündüklerinin yanlış olduğunu duymak istiyordu. Oysa Güneş'in vereceği tek cevap bilinmezlikti.

-"Güneş, sessiz kalma! Düşündüğüm şeyin yanlış olduğunu söyle!" 

Inanmak istemediğini haykıran sesi üstüne üstüne gidiyordu hala Güneş'in.

Bekledi yine de. Bekledi ama hiçbir itiraz, hiçbir reddediş gelmedi yanıt olarak. Sessizlik, suskunluktu yanıt. Düşündüğü şeyi yalanlayacak hiçbir şey söylemedi Güneş. Gözyaşlarıydı belki de cevabı.

Dehşet ve endişeyle iri iri açılmış gözlerle bakıyordu arkadaşına. Başını eğmiş, gözlerini sıkıca yummuştu. Ne demesi gerektiğini bilemedi, hiçbir teselli olamazdı.

-"Kim...?" diye sordu yine de.

Devamını yoktu sorunun. Bu kadardı. Hıçkırıklarının arasından fısıldıyordu Güneş. "Bilmiyorum" diyordu, "tanımıyorum" diyordu. Başını iki yana sallayıp, duruyordu. Dayanamadı Merve. Uzanıp, kendine çekti Güneş'i. Gözlerini yumup, olabildiğince destek olmaya çalıştı ona, olamayacağını bile bile. Hiç gelmemişti aklına böyle bir şeyin olabileceği. Görüyordu halini arkadaşının haftalardır ama böyle bir şey beklemiyordu. Gelmezdi ki böyle bir şey çevresindekilerin başına, gelemezdi ki. Gelmemeliydi, niye gelsindi ki?

* * *

Kendilerine doğru gelen afet geçenlerde gördüğü güzellik olabilir miydi gerçekten? Bakışlarına takıldığında Umut'a baktığını gördü. Yoksa ikisi sevgili miydi? Içinden durumun çok başka boyutları olması için dualar ederken, yanlarına varmıştı "güzellik" diye adlandırdığı kız. Kendisi tanımamasına bozulsa da, ortama odaklanmaya çalışarak Umut'a çevirdi meraklı bakışlarını. Kıza gülümsüyor, hatta kollarına bile çekiyordu onu. Kızı yeniden gördüğüne sevinmişken, karşılaştığı durum hiç hoşuna gitmedi Ali'nin. Içten içe küfürler yağdırmaya hazırlanırken, "abicim" diyerek bülbül gibi şakıyan ses geldi kulağına.

-"Hoşgeldin."

-"Hoşbuldum. Kapılarda mı karşılanıyorum artık?" diye durumun hoşnutluğunu dile getirip, diğer beylere dönmeye niyetlenmişken genç kız, Cem'in buna izin vermeden kendisine sarılmasıyla ona odaklandı.

-"Hoşgeldin ufaklık."

Tepkisini ondan hızla uzaklaşıp, ters bakışlarını Cem'e yöneltmesiyle verdi Ece. Sonunda diğer iki kişiye dönebildiğinde neye uğradığını şaşırdı bir an. Kaşları çatılırken istemsizce, Ali'nin kendisine anlamlı bir şekilde gülümsediğini fark etti.

-"Tanıştırayım. Ece, kardeşim, bunlar da Ali ve Kemal."

Isteksizce Ali ve Kemal'e baş selamı verdikten sonra abisine döndü yeniden.

-"Çıkıyor musunuz yoksa?"

-"Evet, biraz takılacağız. Bir sorun yok değil mi?"

-"Yok, öylesine gelmiştim ben de. Bir haftadır göremediğim abimi gömüldüğünü düşündüğüm işlerden uzaklaştırayım diye düşündüm ama ne abim işlere gömülmüş durumda, ne de benim zamanlamam doğru."

-"Biraz öyle oldu ufaklık, başka sefere artık!"

Cem'in kendisine "ufaklık" demesine bozuldu Ece. Üstelik Ali denen adam gözlerini dikmiş, bir an bile kırpadan kendisini süzerken. Bir hafta önce bir daha görmeyeceğim diye sevinirken, onun abisinin arkadaşı olması hem genç kızı şaşırtmış, hem de sinir etmişti. Ağzını açıp, tersleyemiyordu da.

-"Daha böyle dikilecek miyiz burada?" diye dayanamayarak sorma gereği duydu Kemal.

Cem ve Ali'nin karar vermeleriyle çıkıp, eğleneceklerdi. Bir haftadır ara vermeden çalışan Cem ve Umut'un da işleri toparlamalarıyla, kimse itiraz etmemişti bu duruma. Akşama doğru Kemal ve Ali'nin gelmeleriyle Umut ve Cem de hazır bekliyorlardı.

Umut kardeşini arabasına bindirip, eve gönderirken hiçbir şey demeden sadece sinir sinir gülümsedi Ali kendisine. Ece, bir daha genç adamın yüzünü görmemeyi ikinci defa diliyerek arabasına binip, evin yolunu tuttu. Bir buçuk haftadır nerdeyse her gün abisiyle konuşmasına rağmen, görmek bir başka oluyordu işte. Bu süre içinde Kaan da kendisini bir kaç defa arayıp, önce özür dilemiç, sonra da genç kızın kararından vazgeçmeyeceğini anlayıp, tehditlere başlamıştı. Peşini bırakmayacağını, kendisini bu şekilde terk edemeyeceğini söyleyip, sonunda kendisinin olacağını kararlı bir şekilde ifade etmişti. Bir şey yapamayacağını düşünse de genç kız, korkuyordu belki de içten içe Kaan'dan.

* * *

Yolda Ömer amcaya uğramayı teklif eden Ali'ye şiddetle karşı çıktı Kemal. En son yaptığı saçmalıktan sonra bir süre Ömer amcayı görmemesi belki de en doğrusuydu. Yüzü yoktu. Umut da Cem'den duymuştu olanları ve Kemal için üzülmüştü aslında. Kendisi de aynı duygular içerisinde değil miydi aslında başka birine karşı? Yoğun bir düşünme sürecini ardında bırakmış, sonunda tüm yollarının çıkışını bulmuştu: Güneş.Güneş'in başına gelenlerde en masum kişiydi Güneş. Duygularına engel olamıyordu ve Güneş'i suçlayacak hiçbir neden olmadığının farkındaydı. İlerisini düşünmeye bile başlamıştı hatta. İlk önce Güneş'i yeniden görmesi gerekiyordu ve bu sefer Güneş'in kendisinden kaçmayacağını umuyordu. Hatta Ece'yi aracı yapmaya bile çalışmayacaktı. Kendi işini kendi görecekti. Bir tek Güneş'in numarasını alması gerekiyordu Ece'den ve böylelikle Ece'nin görevi o aşamada bitmiş olacaktı. Sonuçta yeni yetme delikanlılar gibi davranmamaya özen gösteriyordu. Güneş'e hissettiklerini ilk defa yaşıyordu ve her adımı doğru atmak için çabalayacaktı. Zaten bütün bu aşamada Güneş yeterince acı çeken olmuştu, daha fazlasına dayanamayacağının farkındaydı. Umut da Güneş'i üzmek değil, mutlu etmek istiyordu. Ama önce ona açılmanın doğru yolunu bulması gerekiyordu, çünkü genç kadının kendisini hemen güvenemeyeceğinin farkındaydı.

* * *

Kendilerine odaklanmış bakışlarının farkına vardığında, sıkıca sarıldığı Güneş'e destek olmuş, ayağa kaldırmıştı onu. Bu konuyu ulu orta konuşmak doğru değildi, o yüzden arabasına doğru yöneldi. Yeterince acı çekmişti Güneş. Tüm o tuhaf davranışların, gelgitlerin nedenini şimdi kavrayabiliyorken, aklına gelenler ile korkuyordu da. Şimdi düşününce, yaptığı kaprislerden ve diğer saçma şeylerden de utanç duyuyordu Merve. Güneş nelerin üstesinden gelmeye çalışırken, o neler neler düşünmüştü. Anlaşılan Ece de biliyordu bu durumu. O yüzden bu kadar yakın olmuş olmalılardı.

Arabaya binip, sessizce yol alırlarken, daha fazla dayanamadı Güneş. Bu kadarına cesaret edebilmişken, devamı da gelmek istiyordu sanki.

-"Korkuyorum..." diye hafifçe fısıldasa da, duydu Merve.

Arabayı uygun bir yere park ederek, perişan olan genç kadına döndü.

-"Neyden korkuyorsun? Rahatsız mi ediliyorsun yoksa hala?"

Bu durum ile nasil başa çıkacağını bilmiyordu Merve. Öğrendiklerine karşılık, Güneş'e nasıl davranması... veya davranmaması gerektiğini kestiremiyordu. Her bir tepkisinin altında bir bit yeniği arar gibi şüpheliydi tavırları.

Başını iki yana salladı Güneş. Sakindi.

-"Görmedim bir daha, kim olduğunu da bilmiyorum zaten." 

Kontrolünü kaybetmiş gibi, dinen yaşları yeniden akmaya başladı. Boğazındaki düğüm daha da belirginleşirken, nefessiz kalmış gibi çırpınıyordu. "Merve, ben... birden bire oldu." Öylesine çaresizdi ki şimdi. "Karşı koymak istedim ama olmadı. Iğrençti. Öyle iğrençti ki, ölmek istedim. Orada, hemen... Ben..."

"Lütfen kendine gel! Utanılacak hiçbir şey yapmadın sen! O kadar masumsun ki hala...Gel buraya..." diyerek yine kendine çekip, sarıldı kıvranan arkadasına Merve.

Acı çekerken Güneş, kendisi de hissediyordu sanki aynı acıyı. "... ölmek istedim" derken Güneş, kendi canı da öylesine yandı ki. Ama birden bire duyduğu kelimeler ile... içi buz tuttu, benliği donup, kaldı sanki.

-"Ben... ben belki hamileyim Merve..."

Bende Sana Yetecek Kadar Ben KalmadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin