-"Kaç gündür neyin var senin? İyice suratsız oldun çıktın."
-"Uğraşma benimle Ali."
-"Kemal, dostum. Hakikaten durumunu hiç iyi görmüyorum. Ne sorunun varsa anlatsana bana. Dost değil miyiz biz?"
-"Yok bir şeyim diyorum, anlamıyor musun?"
-"O yüzden mi günlerdir her önüne çıkana çatıyorsun?"
Sevdiği kadını kısa bir süre önce arkadaş olarak benimsediği adamın kollarında görmek sandığından da ağır gelmişti genç adama. Kabullenemiyordu bir türlü. Umut ile değil de, başka bir adamla görseydi Güneş'i daha az mı etkilenirdi acaba? Bilmiyordu.
Öte yandan Ali üç gündür arkadaşının nesi olduğunu düşünüp duruyordu. Kendisi gibi değildi Kemal. İçinde yaşardı bir çok şeyi. Daha dün uzun zamandan beri ilk kez yanında bir kadın görmüştü. Mutlaka Güneş denen o kadın cephesinde arkadaşını sarsacak bir gelişme olmuştu. Ama ne? Anlatmıyordu ki Kemal. Sorunca da tersliyordu insanı böyle. Zaten beş dakika önce biten iki saatlik toplantıda da terslemediği adam kalmamıştı. Halbuki öyle biri değildi Kemal. Her çalışanına iyi davranırdı.
Kemal gibi bir adamın bir kadin yüzünde bu denli değişebilmesi şaşırtıyordu Ali'yi.
Arkadaşının ağzından laf alamayacağını anladığında, daha fazla vakit kaybedip yeni avını bekletmek istemedi. Şirketten çıkıp, arabasına atladığı gibi Ece ile sözleştikleri yere doğru sürdü arabayı.
* * *
Neden işini daha da zorlaştırıyordu bu adam?
Onu unutmak, öyle biri yokmuş, hatta hiç tanımamış gibi iyi-kötü yaşamaya devam etmek istiyordu. Ama sanki aklından çıkmayan yüzü yetmezmiş gibi, sesini de duyurmakta kararlıydı Umut. Aralarında bir şey olmayacağını, olamayacağını yüz yüze olmasa da, ilk telefon konuşmalarında ima ettiği halde vazgeçmiyordu kendisini aramaktan.
Annesi Bengi hanım da sıkça gelen telefonların farkındaydı. Kendisini rahatsız eden birileri olup, olmadığını sormuştu hatta. Hayır dese de, gelen telefonları meşgule alması yaşlı kadını tedirgin etmişti ne yazıkki. Oysa sadece yüz yüze görüşmek istemiyordu Güneş Umut ile. Son olanlardan ve kendi kendine verdiği kararlardan sonra genç adama direnememekten korkuyordu üstelik.
-"Yine kim arıyor bakalım?"
Duyduğu sesle oturduğu yerde bir an irkildi.
-"Ödümü kopardın Merve. Kapıyı neden çalmıyorsun sanki?"
-"Elinde halen çalmaya devam eden telefona o kadar dalmışsın ki kapıyı tıklatıp, öyle içeri girdiğimi bile fark etmedin şekerim. Yine o mu?"
-"Yine kim mi?"
Merve arkadaşını alayla süzdü.
-"İkimiz de kimden bahsettiğimi biliyoruz."
Tabii ki biliyordu ve zaten ondan kaçıyordu Güneş.
-"Ne diye süründürüyorsun ki çocuğu, anlamıyorum! Bir şans ve..."
-"Evet, anlamıyorsun. O yüzden üstüme gelmeyi bırak!"
Gerilmişti Güneş. Neden kimse onu anlamıyordu? Neden kimse kendisini anlamaya çalışmıyordu? Ne kadar acı çektiğini, ne kadar çaresiz ... ne kadar yaralı olduğunu neden kimse görmüyordu?
-"Ya, özür dilerim Güneş. Niyet.."
-"İşim var. İzin verirsen onları halledeceğim."
-"Güneş...?"