18. BÖLÜM

2.3K 160 0
                                    

-"'Bu ilişkiyi bitirmek istiyorum' da ne demek?"

-"Ayrılmak istiyorum demek..."

-"Neden? Ne oldu da ayrılma kararı aldın?"

-"Olmuyor, görmüyor musun? Yürümüyor..."

-"Ne sorunumuz varsa konuşarak halledebiliriz sanırım. Seni rahatsız eden ne? Söylesene!"

Söyleyemiyordu genç kız işte. "Sensin" diyemiyordu. "Sana güvenemiyorum", hatta "Son zamanlarda seni bir sevgili olarak hissedemiyorum" diyemiyordu. Bu kadar kötü olamıyordu.

-"Olmuyor."

-"Nedir olmyan, söylesene!"

Ece etrafını bir an süzdükten sonra bakışlarını yeniden Kaan'a çevirdi.

-"Bağırma, bize bakıyorlar. Hem bu mu senin konuşmaktan anladığın?"

-"Tamam. Özür dilerim ama anlamaya çalışıyorum" diyerek sesini alçalttı Kaan. "Neden ayrılmak istediğini bilmek hakkım ama sen bir neden dahi belirtemiyorsun!"

Kontrolünü kaybetmeye başladığını hissediyordu Ece. Dilinin ucuna gelenler birden dudaklarının arasından dökülüverecek diye ağzını açıp, bir şeyler söyleyemiyordu bile. Ama Kaan'ın üstüne gelmekten çekinmediği ortadaydı.

-"Söylesene, başka biri mi var hayatında? Beni kendine yaklaştırmamanın nedeni de o mu yoksa? Beni kendinden uzak tutarken, niyetin başkasıyla mı eğlenmek, ha?"

-"İşte tam da bu yüzden!" diyerek sonunda dayanamadı Ece. "Sana güvenmiyorum. Sırf seninle beraber olmak istemediğim için kuduruyorsun. Seninle yalnız kalmaktan bile korkar oldum ama farkında bile değilsin. Gerçek neden Sen ve davranışların! Tereddütlerim vardı ama artık verdiğim karardan son derece eminim. Senin gibi birisiyle kaybedecek daha fazla zamanım yok!"

Genç kız masadaki eşyalarını toplayarak, bir hışımla oturduğu sandalyeden kalktı. Kaan düşündüklerinden, davranışlarından ve söylediklerinden Ece konuşmayı bitirmeden pişman olmuştu bile. Gitmek için ayaklandığında Ece, kolundan tutup, kalktığı sandalyesine yine oturtmak istedi onu.

-"Ece, özür dilerim. Ben, inanaki öyle demek istemedim."

Kolunu tutan Kaan'ın elinden kurtulup, tiksinti ile baktı yüzüne.

-"Dokunma bana! Demek istediklerin tam da buydu. İğrenç imalarından bıktım artık, anlıyor musun? Sevgilim olarak hakkımdaki düsüncelerine bak! Bundan sonra ne seni görmek, ne de seninle karşılaşmak istiyorum. Hatta adını, sesini bile duyacak tahammülüm yok. Seni hayatımdan çıkarıyorum!"

Son sözlerini söyleyip, Cafe'den çıkıp gitti genç kız. Bir defa bile arkasına bakmadı. Bitmişti işte.

Peki Kaan böyle terk edilmeyi sindirebilir miydi?

* * *

Ali çıkıp, gittiğinden beri oturmamıştı kendisi de işlerin başına. Aklını veremiyordu işlere Kemal.

Ne kadar olmuştu onu görmeyeli? Kaç hafta geçmişti aradan? Özlemişti onu, tek taraflı bile olsa. Aklındaydı hep, güzel yüzü gitmiyordu gözlerinin önünden hiç.

Bu günlük hiçbir işe yaramayacağının bilincinde, saatin de geç olmasını fırsat bilerek kısa bir süre sonra arabada ilerliyordu. Ömer amcaya uğramaya karar verdi yolda. Arabayı restoranın yakınlarına park edip, restoranın girişine doğru ilerlemeye başladı. İçeri girdiğinde Ömer amcanın müşterilerle ilgilendiğini gördü. İşinden alıkoymadan sessizce yaşlı adamın da kendisini görebileceği boş bir masaya oturdu. Bir kaç dakika sonra fırsat bulup, genç adamın yanına uğrayabildi yaşlı adam.

-"Hoşgeldin evlat. Beklettim seni..."

-"Hoşbuldum Ömer amca. İşinden alıkoymayayım seni..."

-"Merak etme sen... Nasılsın bakalım görmeyeli? Yok mu seninki bugün?"

-"Haberi yok buraya geldiğimden. İşleri bana yıkıp, çıktı o. Bende boş boş şirkette oturmaktansa, buraya gelip bir-iki kadeh içeyim dedim."

-"Hayırola evlat? Ne derdin var da, içecekmişsin?"

- Ne sen sor, ne ben anlatayım be amca. Dert biter mi bizde?"

-"Derdini dillendirmeyen, derman bulamazmış. Ben bir şeyler getirene kadar, sende nereden başlayacağına karar verirsin" deyip, göz kırptı.

Öyle de yaptı. Masayı donatıp, Kemal'in karşısına oturdu. Can kulağı ile dinledi genç adamın anlattıklarını. Yanmıştı Kemal, cayır cayır. Bilge biri olan kendisi biliyordu ne demek olduğunu genç adamın anlattıklarının. Tek çaresi vardı, o da vurulduğu idi. Karşılığını bulmadan iyileşmezdi ki insan bu sevdada. Can yanardı, acı çekerdi ama beklemekti yapılabilen tek şey. Bilirdi kendisi de. Can yoldaşı ile, kızı ile yaşayacağı vuslatı beklemiyor muydu kendisi de yıllardan beri? Şimdi konuşup, akıl karıştırmak istemediğinden de susmuştu yaşlı adam. Yaşayarak edinecekti Kemal de bilgileri.

Kemal içindeki her şeyi döküvermişti yaşlı adama. "Ne sen sor, ne ben anlatayım" derken, nasıl olduğunu anlamamıştı bile. Sevdiğinin, daha doğrusu sevdiğini sandığı genç kadının gece gibi parlayan gözlerinden başlamıştı anlatmaya. Sonra gülüşüyle dolanmıştı diline. Beynine kazımış gibiydi Güneş'in yüzü, yüzünün her bir detayı.

İçtikçe çözülüyordu dili. Anlattıkça rahatlıyordu içi.

-"Ne yapacağım ben Ömer amca? Görmeden olmuyor, hasret kaldım ona..."

-"Tesadüfler getirmiyorsa onu sana, sen ona gideceksin evlat. Git anlat ona her şeyi. Yeni yetme delikanlılar gibi akıl mı arıyorsun hala?" Sustu, güldü haline delikanlının içten içe. "Hislerini ona anlat, anlat ki karşılığı var mı öğrenesin. Böyle kendini yiyip, bitirmekle olmaz be oğlum..."

-"Ya yoksa karşılığı? Ya istemezse beni?" diye sorarken içini kaplayan endişeye bir dur diyemedi.

-"Gönül bu be Kemal. Zorla olmaz, kabulleneceksin."

-"Zorlamak mı? Kıyamam ki ben ona..."

Artık iyiden iyiye sarhoş olmuştu Kemal. Ömer amca şişeyi ondan uzaklaştırıyorsa da, o yine vazgeçmiyor, yine dolduruyordu her boşalan kadehini.

-"Yeter be evlat! Şişede durduğu gibi durmaz bu içtiğin."

İlerleyen saatlerde lokanta boşalalmış, sadece Ömer amca ve bir türlü kaldıramadığı Kemal kalmışlardı. O da çareyi Ali'yi arayıp, haber vermekte, yardım istemekte bulmuştu. Zaten evini de bilmiyorduki götürsündü.

* * *

-"Ne vardı oğlum bu kadar içecek?"

-Seviyorum." Acı bir nefes aldı. "Hem de... çok!"

-"Anladık, anladık. Seviyorsun, çok aşıksın, seni istemezse diye de korkuyorsun."

-"Kemal'i bu hale getiren kadını tanımak isterdim doğrusu" deyip, haline güldü Cem Kemal'in.

Ömer amca Ali'yi aradığında, Ali ve Cem de bir barda içiyorlardı. Umut'u ikna edememiş, ikili olarak takılmaya karar vermişlerdi. Gün içerisinde Merve'ye gönderdiği çiçeklerin sahibine ulaştığı bilgisini almıştı ve Merve'nin arayıp, masum bir teşekkür bile olsa, etmesini istemişti Cem etmeyeceğini bile bile. Hayalleri suya düşmüştü genç adamın. Şimdi Kemal'in yeni evinde, Kemal'in yatak odasında, yatağına yatırmaya çalışıyorlardı onu. Ama sevgili sarhoş arkadaşları yerinde bir türlü rahat durmuyordu. İki de bir yattığı yerden doğrulup, sevdiği kadına aşkını ilan ediyordu.

-"Bende bir defa gördüm ama sadece gerçekten güzel olduğunu hatırlıyorum."

-"Kemal'in durumu hiç iyi değil. Baksana şuna! Aşkından cayır cayır yanıyor zavallım. Neyse en azından sızdı da, hem o hem de biz rahat ettik."

-"Herkes biz değil ki..." diyerek şımarıkça karşılık verdi Ali. Ama bilmiyordu ki genç adam yakında başına neler geleceğini.

* * *

Umut yatağında yatmış, sabah yaşadıklarını ve tabii Güneş'i düşünüyordu yine ve yeniden. Daha ilk defa gördüğünde bu güzeliğe bu iğrençliği kim yapabildi diye düşünmüştü ama bugün gördükleri başkaydı.

Daha ortada bir şey olmasa da, kendi kendine geleceğe dair planlar yapıyordu farkında olmadan. Gerçekten Güneş ile ortak bir gelecekleri olabilir miydi acaba? Sonunda kimse üzülmeden olur muydu bu düşündükleri genç adamın? Güneş'in canını yakmak asla istemezdi. Ama her şeyden önce güvenini kazanmalıydı Güneş'in. Kendisinden zarar gelmeyeceğini bilmesi, buna inanması gerekiyordu. Belki gerisi kendiliğinden gelişiverirdi.

Genç adam kardeşini düşünmeye başladı bu defa da. İyi değildi o da, morali yok gibiydi bu günlerde. Akşama doğru aramıştı kardeşini Umut ama Ece kendinden sır vermezdi ki. Herkese yardıma koşar ama sıra kendisine geldi mi, "bir şeyim yok" der geçerdi. Merak ediyordu kıymetlisini şimdi de. Ne olmuştu acaba? Belli ki üzmüşlerdi kıymetlisini. Anlatana kadar sabırla bekleyecekti kendisi o zaman. Abiydi sonuçta, kardeşini koruyup, kollaması gerekmiyor muydu her şeyden ve herkesten!

Bende Sana Yetecek Kadar Ben KalmadıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin