Çay bahçesinde geçirdikleri yarım saatten sonra kendi kendine verdiği sözü hatırlamış ve Güneş'e belli etmeden mesaj atmıştı Ece abisine.
Ama ne yazıkki şansız günündeydi Umut. Sabahtan beri iki toplantıya katılmış ve yapılan inşaat projelerini gözden geçirmişti Cem ile. Tabii tüm bu süreçte telefonunu sessize almış, arada sırada bile olsa kontrol etmeyi unutmuştu. Sonunda akıl edebildiğinde ise Ece'nin mesajı atmasının üzerinden biraz zaman geçtiğini gördü. Kendisine lanetler okuyarak ama kardeşine minnettar tüm işleri Cem'e yıkıp son hızla arabasına binip, Ece'yi sıkça götürdüğü çay bahçesine doğru yola koyuldu.
İçini tarifsiz bir heyecan kaplamıştı genç adamın. Yeni yetme delikanlılar gibi, direksiyonu tutan elleri bile terlemeye başlamıştı. Yolda hızla çay bahçesine doğru ilerlerken, bu halinin sebebini anlamaya çalışıyordu genç adam. Neydi onu bu kadar heyecanlandıran? Gerçekte neler hissediyordu sadece bir kere gördüğü Güneş'e karşı? Neden hiç aklından çıkmıyordu?
Yol boyunca aklındaki düşüncelerle boğusmuş, işin içinden nasıl çıkacağını düşünmüştü Umut. Ama tek çıkış yolu Güneş'in ta kendisine gidendi. Öğrenecekti o da...
Arabayı park edip, çay bahçesine girdi ve girer girmez olduğu yerde kalakaldi. Biraz ileride tam karşısındaydı Ece ve Güneş. Fazla kişinin de olmaması onları kolay görmesini sağlamıştı. Ece'nin saatine baktığını fark ettiğinde onlara doğru hareket etti. Ama daha bir adım atmıştı ki Güneş'in ayaklandığını görüp, adımlarını hızlandırdı.
O esnada Güneş masanın üzerinde duran bir kaç eşyasını çantasına tıkıştırıyor, Ece'ye bakmadan bir şeyler söylüyordu. Ece de fark etmemişti abisini. Telaşlanmış, Güneş'i biraz daha kalması için ikna etmeye çalışıyordu çünkü. Kulağına gelen abisinin sesi geldiği anda derin ve rahat bir nefes alıp, sesin geldiği yere baktı genç kız.
-"Anlaşılan beni beklemekten sıkıldınız hanımlar?"
Oysa Güneş'in aynı şey geçerli değildi. Duyduğu sesle olduğu yere mıhlandı bir an. Sahibine döndüğünde ise gerçek bir şok yaşıyordu. Ne işi vardı bu adamın burada? Hem ne demekti ki "beni beklemekten sıkıldınız"? Onu mu bekliyorlardi? Kekeleyerek "Si-siz!" diyebildi sadece ve hemen Ece'ye döndü. Genç kızın yüzünde tanık olduğu rahatlık ve gördüğü muzip ifade daha da şaşırttı Güneş'i.
-"Ben... benim gitmem gerekiyor!"
Tek dediği bu olmuştu Güneş'in. Sonrasında da kaçıp, gitmişti telaşla. Onu görmek farklıydı çünkü. Fazlasıyla sarsılmasına neden olmuştu. O geceki halinin tanığıydı Umut. Niye çıkmıştı karşısına? Ece niye yapmıştı bunu kendisine?
Umut Güneş'in kaçmasına gerçek anlamda şaşırmıştı. Ne olmuştu şimdi? Bilmeden, hatta bir şey yapmadan canını mı yakmıştı. Karalarında gördüğü o korku ise, kendi canını yakmıştı.
Ece de şaşkındı. Güneş'in arkasından seslenmiş ama Güneş'i durdurmaya yetmemişti seslenişi.
-"Haberi yok muydu geleceğimden?"
Dayanamayıp, sorguya çekti Umut kardeşini. Ece 'hayır' anlamında kafa sallamakla yetindi. Umut'un ters ters bakmasıyla açıklama gereği duydu hemen. Güneş'in kaçmasıyla telaşa kapılmıştı o da fazlasıyla.
-"Ya ne bileyim, söylemezsem daha iyi diye düşündüm. Kimseyle konuşmak istemiyor ki. Nereye gitti şimdi?"
-"Sen hesabı öde, ben arkasından gideceğim."
Öyle de yaptı genç adam. Güneş'in ardından hızlı adımlarla çıktı bulundukları yerde. Köşeyi dönmeden genç kadın, görebilmişti onu Umut. Arkasından koşuyordu şimdi. Sesini duyurabilecek kadar yakınına geldiğinde, adıyla seslenmişti Güneş'e. Böylece hızlanmış oldu Güneş. Kaçıyordu. Yine de yetişebildi ona. Durdurdu genç kadını.