"Çok ama çok güzelsiniz" demişti Ali genç kızı ilk gördüğünde. Acaba gerçekten güzel buluyor muydu kendisini? Yoksa sadece çapkının teki miydi?
- Of, saçmalama Ece. Hem güzel bulsa ne yapacaksın, bulmasa ne yapacaksın? Gücün yetmez senin o adama! Bütün gece sana kur yapıp, durdu. Amacı belli. Kim bilir kaç kadınla beraber olmuştur ve ne kadar tecrübelidir böyle konularda. Parmağında oynatır seni, ruhun bile duymaz!
- İlk izlenimi unut Ece! O izlenim Ali'yi tanımadığın için oluştu. Aslında öyle biri değil. Ne kadar nazikti, ne kadar sevecendi bu gece... Hem sana kur yapıp, durmadı da. Küçük flörtleşmelerdi onlar ve kabul et ki senin de hoşuna gitti, çünkü çok tatlıydı!
- O adam seni sadece üzer. Uzak dur ondan!
- Hiç de bile! Neden üzsün ki seni? Nasıl korumacı bir tarafı var, kendin şahit oldun ya... Yaptığı herhangi bir hareket seni rahatsız etti mi bu gece? Hayır! Hem ona güvendin, güvenmesen verir miydin telefon numaranı? Yine hayır! Üstelik sen de sütten çıkmış ak kaşık değilsin ya. Seni kullanmasına izin vermezsın, ki kullanmaz. Çünkü öyle biri değil...
"Yeter!" diyerek yatağından doğruldu Ece. İç seslerini susturup, sağlam kafayla düşünmek istiyordu ama bu mümkün görünmüyordu.
Saatin çok geç olduğunu anlayıp, Ece'yi evine bırakmayı telif etmişti Ali. Önce itiraz etse de Ece sonunda kabul etmişti. Zaten arabasını da alışveriş merkezinin park bahçesinde bırakmış, yemeğe Ali'nin arabasıyla gitmişlerdi. Eve yaklaştıklarında, uygun bir yerde inmek istemişti genç kız. Birilerinin kendisini bir adamın arabasından çıkarken görmelerini istemiyordu çünkü.
Ece evin bahçesine girmeden, arabayı çalıştırıp uzaklaşmamıştı Ali. Kaan denen adamın kızı rahat bırakmayacağını biliyordu çünkü.
Eve girer girmez annesinin sorularına maruz kalmıştı. Haber de vermediği için, merak etmişti annesi doğal olarak. Hala büyüdüğünü kabullenemiyordu ki zaten. Sonunda bir kaç yalan uydurup, annesini telaşlandırmadan tüm sorularına cevap verebildiğinde, kendisini odasına atabilmişti.
Yoğun bir günün ardından yorgun düşen bedenini yatağına attığında bugün olanları yeniden gözünün önüne getirmeye çalıştı genç kız. Ama gözünün önüne gelen sadece bu günün kurtarıcısı olan Ali'nin yakışıklı yüzüydü işte! Yamuk gülüşü, haylaz bakışları ve bir çok küçük ayrıntı.
Ve böylelikle kendi ve duyguları arasındaki hesaplaşma da başlamıştı. Aklının sandığından daha fazla karıştığını anladığında ise yatağında doğrulup, yatağın ayak ucuna attığı çantasından telefonunu çıkardı. Abisinin bir kaç defa aradığını gördü. Ama hiç fark etmemişti, duymamıştı! Hemen geri arama tuşuna basıp, telefonu kulağına dayadı.
-"Efendim?"
-"Abicim? Nasılsın?"
-"Ooo küçük hanım. Ben iyiyim de, sen çok yoğunsun galiba? Aradım bugün ama açmadın."
-"Ya kusura bakma abi. Sessize almıştım telefonu ders sırasında, sonra da..." Durdu bir an. Şüpheyle kısıldı gözleri. "Bir dakika, bir dakika... senin sesin niye öyle geliyor? Nerdesin?"
-"Arabadayım, eve gideceğim. Ne var ki sesimde?"
-"Bir şey mi oldu bugün?"
-"Ne gibi?"
-"Ya abi, lafı dolandırıp durma... sesin çok neşeli geliyor. Ne oldu anlat hadi..."
-"Çok mu belli?"
-"Bak, bir şey olduğunu hemen anladım işte. Belli demekki..."
Ece'nin ısrarlarıyla çok özele girmeden telefonda olanları anlattı Umut kardeşine. Tabii Güneş'in telefon numarasını da almayı unutmadı.
Ece olanları öğrendikçe hem şaşırmış, hem de çok sevinmişti. Güneş kendini açmaya başlıyordu işte. Kaç gündür görüşemiyorlardı da. Nasıl, ne durumda olduğunu bilmiyordu o yüzden. Yarın abisine uğrayacağını söylerek, karşılıklı vedalaştılar. Tabii Güneş'e de uğramayı da aklının bir köşesine not etti.
Pijamalarını giyip, yatağına girdi Ece. Uyumadan önce aklındaki son görüntü, hemen hemen tüm akşamını geçirdiği genç adamın gülen mavileriydi.
* * *
-"Selam..."
-"Aaa... Ece? Hoşgeldin."
-"Hoşbuldum da sevinmedin sen sanki beni gördüğüne."
-"Olur mu hiç? Seni beklemiyordum, şaşırdım sadece."
-"Kaç gün oldu haberleşemedik. Uğrayıp, kahveni içeyim dedim. Müsait misin?"
-"Tabii, ben kahveleri hemen söyleyeyim. Nasıl alırsın?"
Ece önceki günün yorgunluğu ile geç uyanabilmişti, daha doğrusu telefonuna gelen mesaj sesiyle uyandırılmıştı. Sadece "günaydın" kelimesini içeren mesaj genç kızın yüzünde güller açtırmıştı. Giyinip, aşağıya indiğinde bir iki lokma ağzına atıp, evden çıkmıştı. Tabii annesinin sorularından kaçması o kadar kolay olmamıştı.
Abisine söylediği gibi, ona uğramadan önce Güneş'e uğramak istemişti. Ama arabasını alış veriş merkezinin orada bıraktığını hatırlayıp, daha bahçe kapısından çıkmadan telefonunu eline almış ve tam taksi durağının numarasını tuşlayacağı sırada, evin tam karşısında sokakta park halinde kendisini bekleyen arabasını görmüş ve şaşırmıştı. Nasıl getirilmişti ki buraya?
Bu işin kimin başının altından çıktığını tahmin edebiliyordu. Ali'nin sabahki mesajına cevap vermemişti ama ilk fırsatta teşekkür etmek için arayacaktı onu mutlaka. Aramalıydı!
Böylelikle taksiye gerek kalmadan arabasına atladığı gibi, Güneş'in iş yerine doğru sürmüştü arabayı.
-"Benden çekinmene gerek yok, hem ben ısrar ettim anlatması için."
-"Neden?"
-"Çok mutluydu, sesinden belliydi. Abimin sana olan ilgisinin farkında olmadığını söyleme bana, inanmam. Ve bence abim ciddi düşünüyor bu sefer, senin için bu kad..."
-"Saçmalama! Benim ciddi olacak halim mi var? Başıma.." Susup, derin bir nefes aldı. "Başıma gelenleri bilmiyormuşsun gibi davranıyorsun. Hem vermeseydin numaramı, boşuna vakit harcamış olur."
-"Asıl sen saçmalıyorsun. Neden hiçbir şeye hakkın yokmuş gibi köşene çekiliyorsun?"
-"Anlamıyorsun! Ben... Ben bu konuyu konuşmak istemiyorum hem."
-"Bak yin..."
-"Güneş, hani şu se... Aaa, misafirin olduğunu bilmiyorudum, afedersiniz."
Kahvelerin de gelmesiyle koyu bir sohbet başlamıştı Ece ve Güneş arasında. Nasıl olmuşsa Ece konuyu abisine getirmeyi başarmıştı. Güneş'in neler düşündüğünü, neler hissettiğini bilmiyordu ama ona yardım etmek istiyordu. Genç kadın hakkında konuşurken, abisinin nasıl heyecanlandığını, yeni bir şeyler öğrenmek için her sözü beynine kazıdığını görüyor, hissediyor, fark ediyordu. Abisinin günlük ilişkiler yaşadığını tahmin edebiliyordu ve bu durumun ileride Güneş ile bir ilişkiye başlasalar bile, genç kadını daha da üzmekten başka bir şeye yaramayacağını düşünmüştü ama abisinin gözlerinde gördüğü ışık endişlerini alıp götürmüştü.
Açtığı konunun Güneş'i üzdüğünü de görüyordu Ece ama genç kadının kendisini daha da kapatmasını istemiyordu. Hiçbir şeye hakkı yokmuş gibi düşünmesini ve ona göre davranmasını da. Tam genç kadını ikna etmek için konuşmaya başlamıştı ki, kapıyı çalmadan içeri giren Merve engel olmuştu buna.
-"Önemli değil, gelsene sen de. Ece de geçerken uğramış."
-"İyi etmiş. Hoşgeldiniz."
Ön yargılıydı Merve. Güneş'in yüzünün asık olduğunu fark etti. Neler konuştuklarını merak etti ister istemez. Ece niye gelmişti? Ne demişti hem? Son zamanlarda kendi özel hayatıyla o kadar meşguldü ki, arkadaşının başına gelenleri öğrendiği halde yeterince ilgilenemiyordu onunla. Meraklı bakışları arkadaşının üzerindeyken ve ne olduğunu çözmeye çalışırken, Ece'nin konuşmasıyla ona döndü.
-"Hoşbuldum ama bana 'sen' de, olmaz mı?"
-"Olur. Nasılsın?"
-"İyiyim, sağol. Sen nasılsın? Cem abiyle nasıl gidiyor?"
Ece'nin ne yapmaya çalıştığını anlayamadı Merve. Aralarında barış ilan etmiş gibi, samimiyet kurmuştu. Kendisiyle arkadaş olmak mıydı amacı yoksa? Üstelik konuyu neden Cem'e getirdiğini de anlamadı. Daha Güneş ile bile paylaşmamıştı iki yeni bir ilişkiye başladığını. Zamanı değil diye düşünmüştü, hele Güneş'in başına gelenleri öğrendikten sonra...
-"Cem kim?" diyerek araya girdi Güneş.
-"Abimin en yakın arkadaşı ve aynı zamanda iş ortağı. Abimin doğum günü partisinde Merve'yi görüp, beğendi Cem abi. O günüdür bu gündür aklı hep onda" deyip Merve'ye göz kırptı Ece.
Merve genç kızın söyledikleriyle içten içe çok mutlu olurken, Güneş arkadaşını ihmal ettiğini fark etmişti tıpkı Merve gibi. O kadar kendisiyle ilgilenmiş, köşesine çekilmişti ki, arkadaşının hayatında olan değişikliklerden haberi bile yoktu uzun zamandır. Her zaman iyi arkadaş olmuşlardı ama genç kadının yeni farkına vardığı, aralarında olduğunu sandığı sınırın aslında uzun zamandan beri kalktığıydı.
-"Cem... benden mi bahsediyor sana?"
-"Umut'un arkadaşı, yani Cem ve sen... siz... beraber misiniz?" diye sordu Güneş yeniden araya girerek gerçek bir merakla.
Sözde Ece'den hoşlanmayan Merve Cem hakkında bilgi edinirim bahanesiyle iki genç bayanın sohbetine katılmıştı işleri kenara iterek. Ece ile konuşup, sohbet ettikçe aslında hiç de düşündüğü gibi birisi olmadığını anlamıştı. Güneş'e de Cem hakkında bilgi verdikten ve Merve'yi uyardıktan sonra, üç bayan Merve ve Cem'in aslında karekter olarak da çok uydukları kanısına varmışlardı. Abisine uğrayacağını da unutmuştu Ece. Hatırladığında Güneş'e Merve'nin de gözünden kaçmayan imalarda bulunmuş ve yanlarından ayrılıp, abisinin şirketine doğru yola koyulmuştu.
* * *
-"Ne? Bakma öyle!"
-"Bülent'i ne çabuk unuttun sen öyle..."
-"Cem'i görüp, Bülent'i unutmamak mümkün değil ki. Çok tatlı ve..."
-"... ve cillop gibi" diyerek arkadaşının sözünü tamamladı Günes. Merve her yakışıklı erkeği cillop diye adlandırırdı çünkü.
-"Evet, cillop gibi" diyerek güldü Merve.
-"Ne kadar çok şey ıskalıyorum."
-"Ne demek bu şimdi? Ne oldu da kederlendin sen şimdi?"
Gerçekten ne olduğunu anlamadıi Merve. Güneş daha bir kaç saniye önce gülerken, birden yüzü asılmıştı. Gözlerine hüzün çökmüştü sanki.
-"Eskiden birisiyle tanıştığında bana anlatırdın hemen. O kadar kendimle meşgulüm ki etrafımda olan biten hiçbir şeyin farkında değilim artık."
-"Canım, saçmalama lütfen. Yaşadıkların..."
Dinlemedi Güneş. Devam etti.
-"... ve en kötüsü de annemi bile ihmal etmem."
-"Güneş, üzülme. Kolay şeyler değildi yaşadıkların, atlatman zaman alacaktır ama atlatacak ve yine eskisi gibi olacaksın."
-"Nasıl? Ben... aynı kabusu her gece yaşamaya yeniden başladım. Her sabah uyandığımda acaba başıma bugün ne gelecek diye endişe etmekten yoruldum. Korkuyorum Merve. Hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağından, hatta daha da kötü olacagından korkuyorum."
-"Yapma bunu kendine!"
-"En kötüsü hamile olduğumdan şüphelendiğimdeydi. Ya gerçekten o... o adamdan bir bebek taşıyor olsaydım şimdi? O lanet gecede hastaneye gitmemiş, önlemler alınmamış olsaydı Merve? Ne yapacaktım ben o zaman? Öldürecek miydim onu, suçlu oymuş gibi?"
-"Onunla yaşayamazdın ki."
Sözüne devam edemeden kapı çalınıp, içeri Güneş'in sekreteri girdi.
-"Merve hanım, Ozan bey sizi çağırıyor."
-"Tamam, geliyorum."
Merve arkadaşını ıslak yanaklarından öpüp, doğruldu. Az önce Güneş konuşmaya başladığında içi cız etmiş, dayanamayıp arkadaşının yanına gidip, ona sarılmıştı sımsıkı. Kendi başına böyle bir şey gelse diye her düşündüğünde nefesi daralıyordu. Sevgilileriyle yaşadığı her deneyim, kendi isteği kendi rızasıyla olmuştu. Ama zaten Güneş ile kendisini kıyaslayamazdı ki. Güneş dillendirmemiş olsa da, 'ilk'ini yaşayacağı erkeğin de en az yaşayacağı o büyülü anlar kadar özel olmasını istediğini biliyordu.
-"Ağlama... 'Her şey düzelecek' diyemeyeceğim. Düzelmeyecek o kadar özel şeyler var ki ama yaralarının sarılmasına izin ver. Umut'un yardım etmesine izin ver. Senden bahsettiğinde gözlerinin içi parlıyordu Umut'un, kendim tanık oldum."
Merve Güneş'in odasından çıkıp, genç kadını yalnız bıraktı. Düşünmesini ve kendisini suçlamaktan vazgeçmesini istiyordu. Kendisine zarar verdiğinin farkında değildi Güneş belki de. Arkadaşıyla daha çok ilgileneceğine dair kendi kendine söz verdi Merve.
Güneş de biraz da olsa kendini toparlamaya çalışıyordu odasında. Aslında niyeti dilinin çözülmesi değildi ama içindeki korkuları o kadar büyüktü ki taşıyamıyordu artık.
Yapabilir miydi? Sonradan üzeleceğini düşünmesine rağmen denesin miydi? Değer miydi?
Hayır! Tüm benliğini, umutlarını almıştı 'o' adam. Başka birisine güvenemezdi ki. Direnecekti. İçinde filizlenmeye başlayan duygularına direnecekti. Arkadaşlarının dediklerine kulaklarını tıkayacak, Umut'a direnecekti. Kendisinden vazgeçirecekti. Yapmalıydı.
-"Sana yetecek kadar ben kalmadı ki..." diye fısıldadı hüzünle. "Tükendim ben, tükettiler beni..."