Kolay olmamıştı ama ikna edebilmişti sonunda Güneş'i. Geriye arkadaşı Sevval ile konuşup, randevu ayarlamak kalmıştı. Gerçi epey olmuştu görüşmeyeli ama olsun. Sevval işinin hakkını veren bir psiklogdu. Sıcakkanlı, anlayışlı, insanlarla gerçekten nasıl iletişim kurması gerektiğini iyi biliyordu. Ama yine de endişelenmiyor değildi. Sadece bir saat olsa da birarada geçirdikleri süre, nasıl derinden sarsıldığını görebilmişti Ece Güneş'in. Şu an bulunduğu ruh haliyle ne yapacağını, yapabilecegini kestiremiyordu ama. Ya vazgeçerse kabul ettiğinden?
Her şeye rağmen olumlu düşünmek istiyordu Ece. Bir şekilde Güneş'e yardım etmek için, edebilmek için ilk adım atılmıştı. Gerisi de gelirdi, gelmek zorundaydı elbet.
Güneş taksi ile eve dönerken aklında yakında işe başlaması gerektiği vardı sadece. Annesine hesap veren küçük kız çocuğu olmaktan öteye gidememişti, gidemiyordu yıllardan beri. Belki mesleğini yaparken aklını toparlayabilir, rahat bir nefes alabilirdi.
Tüm şikayetlerine ve bıkkınlıklarına rağmen canıydı annesi, tek varlığıydı.
* * *
Merve, Güneş çok sevgili misafirini bekleterek hazırlanmaya odasına gittiğinde Bengi hanım ile vedalaşmış, biraz alışveriş yaptıktan sonra da evine dönmüştü.
Son günlerde kendini çok yalnız hissediyordu genç kadın. Sevgilisi bile yeterince onunla ilgilenmiyor, eskisi gibi gün içerisinde arayıp kendisini de dahil ettiği planlarlar yapmaya çabalamıyordu. Bülent ile ilişkisine fazla uzun sürmeyeceğini bilerek başlamıştı. Ve yine bir ilişkisi bitmiş sayılıyordu işte. "Eee, adami iki de bir reddedersen, sıkılıp gider işte böyle" diye düşündüğü sırada, telefonu çalmaya başladı. "Canan" yazıyordu ekranda. Niye arasındı ki Canan. Bir sorun mu vardı acaba? Kaç zamandır görüşmüyorlardı üstelik. Merakını gidermek için cevapladı hala ısrarla çalan telefonu.
-"Efendim?"
-"Selam güzelim. Benim Canan. Nasılsın?"
-"Selam, iyiyim, sen? Hayırdır, aramazdın hiç?"
-"Biliyorum tatlım, hayırsız bir arkadaşım ben ve böyle olduğumu düşünen tek kişi de değilsin" diye cevap verdi telefondaki genç kadın kıkırdayarak.
-"İyi. En azından kabahatini biliyorsun. O zaman dökül bakalım. Çıkart baklayı ağzından."
-"Senden de hiçbir şey kaçmıyor be arkadaşım. Neyse, üç gün sonra bir arkadaşın doğum günü var. Biz de düşündük, hem sürpriz parti yapalım arkadaşa, hem de eski arkadaşlar felan toplanıp, hasret giderelim. Sen de hala Istanbul'dasın bildiğim kadarıyla. Gelirsin, değil mi?"
-"Hmm, demek "eski" arkadaş kategorisine girdik ha?" diye söylendi Merve kıkırdamasını engellemeye ve sesinin sitemli çıkmasını sağlamaya çalışarak.
-"Off Merve ya, olayları çarpıtmayı çok seversin zaten! Ben öyle mi demek istedim şimdi?"
-"Tamam, şaka yaptım. Kim bu doğum günü çocuğu? Ben tanıyor muyum?"
-"Yok, sanmam. Beyimiz biraz çapkın olsa da, tüm kız arkadaşlarını tanıyorum sayılır."
-"O nasıl oluyor?"
-"Sevgilim doğum günü çocuğunun yakın bir arkadaşı. Ondan biliyorum canım. Eee, geleceksin degil mi?"
Daha bir kaç dakika önce yalnız kaldığı için içten içe durumuna içerleyen kendisi değilmiş gibi kısa bir an düşündü. İyi gelebilirdi bu parti kendisine. Hem yeni insanlar tanımanın da zamanı gelmişti, değil mi? Kafasını dağıtmaya, ne Güneş'in yaptığı ayrıma kırıldığını, ne de çok yakında yine özgür bir kadın olduğunu düşünmeye ihtiyacı vardı kesinlikle.
-"En eskilerden olmadan yeniden piyasada boy göstersem hiç de fenal olmaz sanırım..." cevabını verdi gülerek.
-"Öyle demek istemediğimi sen de biliyorsun kızım ya. Bu organizasyon için nasıl canla, başla çalıştığımı bir görsen hem."
-"Tamam. Sakın nazlanmaya, sızlanmaya başlama. Bitmek bilmez şimdi!" diye telefondaki arkadaşının konuşmaya devam etmesini önlemeye çalıştı Merve yapmacık bir telaşla.
-"Yani sen de böyle yapıyorsun ya, kalbimi kırıyorsun bilesin" diyerek kırıldığını belli etmeye çalıştı Canan.
-"Duygu sömürüsü yapayım deme sakın, hiç çekilmezsin..."
-"Aa, özrü kabahatından da büyük. Ama seninle bu konuyu telefonda konuşmaktansa, yüz yüze tartışmayı tercih ederim güzelim".
-"İyi bakalım, yer neresi?" diyerek arkadaşına şakacıktan kafa tuttu Merve.
-"Bak onu ben de bilmiyorum daha. Tahminimce Taksim'de bir barda olur parti ama kesinleşince seni yine arar, haber veririm, olur mu?"
-"Tamam ama sakın unutayım deme. Nasıl unutkan olduğunu hala unutmadım!" diyerek arkadaşının zayıf noktasını yüzüne vurdu genç kadın.
-"Alacağın olsun Merve, üç gün sonra benden kurtulamazsın, haberin olsun!"
-"Bir şey mi dedim sanki."
-"Öyle olsun bakalım, görüşürüz, çok öptüm."
-"Ben de. Görüşürüz."
Canan Merve'nin üniversiteden çok iyi bir arkadaşıydı. Nasıl olmuştu da bu kadar ayrı düşmüş gibi olabilmişlerdi, kendisi de bilmiyordu. Ama Canan ile yeniden görüşmek genç kadını eski yıllara, okul yıllarına götürmüştü. Ne kadar da güzeldi o yıllar. Tüm arkadaşlar beraber en deli dolu yıllarını yaşamışlardı. Üniversiteden sonra doğduğu şehire dönmüştü ama babasıyla olan sorunları genç kadını yeniden Istanbul yollarına düşürmüştü.
Aklına gelen fikirle, nasıl edip de Güneş'i ikna edebileceğini düşünmeye başladı Merve. Belki o da gelirdi kendisiyle partiye. Değişiklik olurdu Güneş için de. Her neyi varsa, o da aklını toparlayabilirdi belki de. Ama daha genç kadını dışarı çıkarmaya bile ikna edememişken, nasıl ikna etsindiki kendisiyle partiye gelmesi için? "Belki Ece denen kadın ikna edebilir Güneş'i" diye düşündü alayla. Eee, ne de olsa birdenbire ortaya çıkan bu kadın kendisinin yapamadığını hemencicik yapabilmişti. Ama bir yanı "saçmalama" diye kızıyordu genç kadına. Güneş'in evden çıkmasına sevinmesi gerekirken, gereksiz yere kıskanclık yapmanın luzumu yoktu ne de olsa. Ama bu alınmasına, kırılmasına engel değildi işte. Tamam, o kadar sıkı fıkı dost değillerdi ama yine de iyi bir arkadaşlıkları vardı. En azından genç kadın öyle düşünüyordu. Hiç mi kazanamamıştı Güneş'in güvenini yoksa?
Eger bilseydi Merve Güneş'in neler yaşadığını böyle düşünür müydü ki? Hastaneden kaçtıktan sonra ilk aklına gelen Merve olmuştu. Zaten o kadar çok arkadaşı yoktu ki Güneş'in. Bazıları başka şehirlerde hayatlarını kurmuşlardı, bazılarının da izleri yok olmuştu. Gerçi Güneş zaten içine kapanık biriydi. En iyi dostu yine ailesi olmuştu her zaman. Başkasına gerek duymazdıki hiç. Ama şimdi her ikisiylede konuşamıyordu, derdini anlatamıyordu... Yaşadığı olay doğru kararlar vermesini engelliyordu. Mantıklı düşünemiyor, annesi başına gelenleri öğrenirse üzülecek diye endişeleniyordu. Ama bilmiyordu ki, annesi belki de kendisine derman olacak, yaralarını bir bir saracak.
Daldığı düşüncelerden elindeki telefonun yeniden çalmasıyla sıyrıldı Merve. Bu defa arayan Bülent'di.
* * *
-"Ve sen o kızdan çok etkilendin?"
-"Kızdan değil, kızın yaşadıklarından etkilendim."
-"Emin misin?"
-"Alın bakalım gençler, her zamankinden!"
Iki genç adamın konuşması Ömer amcanın yemekleri getirmesiyle bölündü. Yolda Güneş'i anlatmıştı Umut Cem'e. Olanlar tabii ki Cem'i de etkilemişti ama Umut kadar değil anlaşılan.
-"Sağol Ömer amca. Çok acıkmışım gerçekten..."
-"Hayırola? Sen bu saate kadar aç kalmazdın Cem oğlum?"
-"Bak gördün mü? Ömer amca bile sezdi sen de bir anormalliği!" diye araya girdi Umut.
-"Yahu niye anlamıyorsun be adam? Yok bir şey!"
-"Ömer amca sen söyle, sence de bu adamın sakladığı bir şeyler yok mu?"
Yaşlı adam karşısında önüne koyulan yemeği iştahla yemeye başlayan genç adama baktı bir süre. Cem yemek yediği halde, gözlerini kaçırıyordu yaşlı adamdan.
-"Bence de var bir şeyler bu haytada ama üstüne düşme, çıkar zaten yakında kokusu!"
Gece Ömer amcanın restoranında güzel vakit geçirerek, kah gülerek kah Cem ile dalga geçerek sona ermişti. Fırsat buldukça Ömer amcayı ziyaret eder, hem hasret giderirlerdi hem de karınlarını doyururlardı Ömer amcanın kendi elleriyle yaptığı leziz yemeklerle.
Bir haftadır olduğu gibi, yine tek başına attı kendini dairesine Umut. Çapkın diye söz edilen kendisi bir kadın ile bırak beraber aynı yatağı paylaşmayı, aynı yerde bile kalmak istemiyordu günlerdir. Ertesi sabah erkenden kardeşinin önerdiği gibi annesine sürpriz yapma amacıyla, iki çicek buketi hazırlatıp, kapıya dayanmıştı Umut. Annesi çok sevinmişti tabii ki. Keyifli geçen bir kahvaltının ardından kardeşini de istediği yere bırakmak için beraber evden çıktılar. Yolda olanları anlatmıştı Ece abisine. Umut önce şaşırsa da, çok sevinmişti gelişmeleri duyunca. Gerçi bir de kendisi görebilseydi Güneş'i, içi daha bir rahat edecekti ama olsun. Bu da bir başlangıçtı en azından.
Ece'nin Sevval'e gideceğini öğrendiğinde, beraber gidip konuşmayı, olayı beraber iza etmek istediğini söyleyip, beraber gitmişlerdi görüşmeye gerçekten de. Zaten Ece önceki gün Sevval'i arayıp, randevu almıştı. Sevval önce Güneş'in durumu dinlemiş, sonra da Ece'ye Güneş ile nasıl iletişim kurması gerektiğine dair biraz yardımcı olmuştu. Umut'un bu oyunda hiçbir rolü yoktu. Güneş'in bir erkeğe güvenmesi için zamana ihtiyacı vardı ne de olsa. Güneş'in üstüne varmak sadece onu kendilerinden uzaklaştırmak demekti.
Sevval'in kendisine ait bir muayenehanesi vardı. Ev gibi döşenmişti ama çalıştığı yer. Gelen insanlar, ki gelen kişilere asla "hasta" demezdi, kendilerini sıcak bir ortamda, hatta bir evde hissetsinler, rahat etsinler isterdi. Sevval'in yanından çıktıklarında, içleri rahattı iki kardeşin de. Biliyordu Ece zaten Sevval'in doğru kişi olduğunu ama bizzat, yüz yüze görüşmek içini daha bir rahatlatmıştı sanki. Güneş ne zaman kendisini hazır hissederse o zaman görüşebileceğini söylemişti Sevval. Bu durumdaki bir insanı, genç bir kadını zorlamamak gerekirdi çünkü. Sıkılır, kendini sıkarsa daha da içine kapanırdı çünkü. Sadece zamana ihtiyacı vardı Güneş'in. Yaşadıklarını sindirmek, suçlu olmadığını anlamak için. Kendini açabilmesi için özellikle de.
* * *
Şimdi aynanın karşısında, geceki parti için hazırlanıyordu genç kadın. Yeşil, gözlerini öne çıkaran yeşil, mini ve dekolteli bir elbise seçmişti kendisine. Üç gün önce Bülent aramış, görüşmek istediğini söylemişti. Buluşmuşlardı ve bitmişti her şey. Bülent ilişkilerinden artık eskisi kadar heyecan almadığını, bir şeylerin ters gittigini söyleyerek "Ayrılmak istiyorum" demişti. Ne desindi ki genç kadın? Zaten kendisi de eskisi kadar beğenmiyordu Bülent'i. Son zamanlarda onunla beraber olmak istemiyor, zevk almıyordu artık onunla paylaştıklarından. Belki Bülent "bitirelim" dememiş olsaydı, genç kadın onunla konuşmaya karar verecek, ilişkilerini kendisi bitirecekti. Ve yine özgürdü. Belki de yeni bir ilişkiye hazırdı. Ikili ilişkilere asla olumlu bakmayanlardandı Merve. Aradaki bağ yeteri kadar sağlam değilse, arada bir yerlerde eski heyecan ve paylaşılan tutku hissedilmiyorsa, ilişki diye bir şey kalmamıştır ortada. Yine avcı olabilir, avını avlayabilirdi demek ki...
Ama bilmiyordu ki genç kadın avcı olmaya niyetliyken, aslında avlanacaktı.