-"Günaydın..."
-"Günaydın. Saat kaç?" diye sordu genç kadın telefon kulağında uykulu bir şekilde.
-"Sanırım yediye geliyor. Uyandırdım, değil mi?"
-"Yediye mi geliyor?" diye düşünerek yataktan hızlıca doğruldu Güneş. Neden aramıştı ki Umut bu saatte? Ne olmuş olabilirdi? Şaşırdı Güneş.
-"Uyandırdın evet ama hayırdır? Kötü bir şey yok, değil mi? Yani bu saatte arad..."
-"Hayır, telaşlanma. Sadece sesini duymak için daha fazla sabredemedim" diye cevap verdi Umut sakin, sıcacık bir sesle. Güneş'in sesini duymak bile yetiyordu içinin rahatlamasına.
Öte yandan "sadece sesimi duymak istemiş" diye düşünerek sevindi Güneş bir an.
-"Seni özledim."
Duyduğu iki kelimelik cümle ile bir an ne düşüneceğini, diyeceğini şaşırdı Güneş. Umut ile aralarında bir şeylerin hızla yol almasına engel olamadan, bir seyirci gibi sürükleniyordu sanki ve Güneş garip bir şekilde bundan rahatsızlık bile duymuyordu.
-"Ama..." Sustu. Bir bahane arar gibi düşündü. "...daha dün akşam beraberdik."
-"Olsun. Özledim yine de." Sesinde hafif bir naz vardı Umut'un. "Yoksa sen özlemedin mi beni?" diyerek içinde tutamadı sorusunu.
Ne diyeceğini bilemedi. Özlediğini biliyor, en yoğun duygularla hissediyordu belki de. Ama...
-"Şey... Yani, ben.." diye başlamışken Güneş bir şekilde, sözü kesildi.
-"Kendini zorlamanı istemiyorum. İçinden geldiğinde, sen hazır olduğunda..."
-"Çok" derken Güneş, sözü kesilen Umut oldu bu defa.
-"Ne?"
Bir an duyduğu minik kelimenin anlamından emin olamadı. Yüzünde gülümseme, içini büyük bir mutluluk kapladı.
-"Ben de seni... çok özledim."
Genç adamın sesindeki kırgınlık öylesine hissedilirdi ve öylesine ağır bastı ki, daha fazla geciktirmek istemedi dilinin ucuna gelen "özledim" kelimesini Güneş. Hem onun yaptıkları kendi dudaklarından döküleceklerle kıyaslanabilir miydi ki?
Güneş'in kendisinden hoşlanması, hatta belki de kendisini sevmesi o kadar inanılmaz geliyordu ki Umut'a. Bunun olduğuna hala emin olamıyordu. Kendisinin bile bir kadına aşık olması, bir kadını -üstelik bu kadın Güneş idi- sevmesi bile o kadar inanılmaz, o kadar rüya gibi geliyordu ki. Bir an da her şeyin 'puf' diye kaybolmasından korkuyordu.
-"Seni Seviyorum."
İşte buna hazırlıksız yakalanmıştı Güneş. "Sevgili" olmak sevildiğini bilmek olsa da "Seni Seviyorum"un anlamı ve hissettirdikleri öylesine bambaşkaydı ki. Ne diyeceğini bilemedi telefonun diğer ucundaki kendisinin de sevdiğini bildiği adama. Zor geliyordu aynı karşılığı vermek. Dudaklarından dökülecek olan iki kelimeyle Umut'u kendine hapis edeceğini düşünüyor, söyleyemiyordu o iki kelimeyi. Yasakmış gibi geliyordu, kendisine yakışmıyormuş gibi o kelimeler. Söylerse eğer, başarırsa... büyü bozulacakmış gibi sanki! İçindeki korkularıyla baş edemeyeceğini hissediyordu. Artık korkmadan, endişelenmeden, hiçbir konuda takılı kalmadan yaşamak istiyordu yaşamak istediklerini, merak ettiklerini. Ama olmadı. Beceremedi.
-"Güneş, kiminle konuşuyorsun kızım bu saatte?"
Annesinin odasına gelmesiyle bir an boş bulunup, irkildi genç kadın. Daha saat yedi bile olmamışken, kendisi yatağında oturmuş Umut ile konuşuyordu. İstemeden annesini de uyandırmıştı işte.