BÖLÜM 31
Yoğun bir güne uyandı Güneş. Tüm gece heyecandan uyuyamamış, bir o yana bir bu yana dönüp durmuştu. Ne zaman uyuyakaldığını bile hatırlamıyordu esasında. Muhtemelen aklı daha fazla düşünmekten yorgun düştüğünde. Şimdiyse uykusunu alamadığını ve yatağından hiç çıkmak istemediğini düşünüyor, günün getireceklerinden kaçma planları yapıyordu. Ama 'olur' demişti bir kere. Şimdi sözünden caymak olur muydu? Sonunda yatağından çıktı ama giyinmeden önce yüzüne su çırpıp, tam olarak kendine gelse iyi olurdu.
Kendine gelip de hazırlıkları da bittiğinde mutfakta kahvaltıyı hazırlamak için annesine yardım etti. Güzel bir kahvaltı sonrası işe gitmek için evden çıktı. Oysa ayakları geri geri gidiyordu.
Günlerden pazartesi olması nedeniyle yine çok yoğun bir tempoda öğlene kadar müşterisi Lale hanımın eviyle uğraştı. İşi bitip de şirkete geri döndüğünde heyecanı hala dinmiş değildi. Hatta zaman geçtikçe artıyordu da.
Kalan işleri bitirmeye çalışırken odasında, cep telefonu çaldı. Yüzünde bir gülümsemeyle cevapladı aramayı.-"Umut?"
-"Birtanem nasılsın?"
-"Iyiyim. Sen?"
-"Sevdiğim kadını ailemle tanıştıracağım için heyecanlıyım desem?"
Acaba heyecanı kendi heyecanıyla eşdeğer miydi? Sanmıyordu Güneş. Her ne kadar psikolog görüşmeleri devam etse de, yaşadıklarından dolayı olan endişelerini yok edemiyordu. Her şey bu kadar iyi gidemezdi kendisine göre... Ama hiçbir endişesi, hiçbir korkusu hissettiği tatlı heyecana engel değildi. Üstelik Umut kendi annesiyle tanışmıştı bir kaç gün önce. Annesi Umut'u daha görmeden sevmiş, "tanışalım bakalım damat beyle" demişti. 'Damat' sıfatını çabucak Umut'a yakıştırmış, Umut'u benimsemişti kendi olumlu kararını duyduktan sonra. Ve şimdi sıra kendisindeydi.
Umut "kendin gibi ol, yeter"den başka bir şey demiyordu. Ece de küçük tüyolar vermişti gerçi ama hiç biri yetmiyordu yine de. Tedirginliğini yok etmiyor, korkularını söküp atmıyordu.
-"Güneş, orada mısın?" diye soran Umut'un sesiyle kendine geldi Güneş.
-"Evet, evet. Buradayım. Dalmışım bir an, kusura bakma."
-"Bir şey mi oldu? Tedirginsin, değil mi?" Sesindeki şevkatı hissetti Güneş Umut'un sesinde. Dürüst olmak istedi.
-"Galiba. Biraz."
-"Seni sevecekler, merak etme. Hem sevmeselerde bunların hepsi formalite. Annen beni sevdi ya, gerisi boş."
-"Nasıl evlatsın sen ya? Annen duymasın, çok üzülür."
-"Annem seni kesinlikle sevecek."
-"Sever mi gerçekten? Ya baban, o da sever mi beni? Kabul eder mi hemen gelini olarak?"
-"Hem de nasıl. Sen annemin üzülmesini istemiyor ve ona göre davranıyorsun ya, yerini garantilemiş oldun onun bence. Baksana... dış kapının dış mandalı olacağım gibi bir his var içimde."
-"Ya öyle deme. Ama tabii senin tuzun kuru ya, annem seni görmeden önce de sevmişti ama annenlerin daha bir hafta önce benden haberi oldu."
-"E anlatmamı istemeyen sendin. Biraz zamana bırakalım dedin. Şu isteme işini erteleyelim dedin."
-"Evet, çünkü annemin içine sinmeyen bir evlilik yapmak istemiyorum. Hem biliyorsun.. yani olanlar... Ama anlamıyorsun beni, değil mi? Düşünmem gerekti ve annemin gözünü kırpmadan beni sana emanet edebileceğini görmesini istiyorum. Benim gibi o da sana güvensin istiyorum ve..." derken, kendini savunuyordu Güneş farkında olmadan. Araya girdi Umut.
-"Güzelim sakin ol. Ben şaka yapmıştım sadece. Anlıyorum seni, hak da veriyorum ve kabul ediyorum çok aceleci davrandım." Sustu Umut bir an için. "Güneş?"
-"Efendim?"
-"Kızdın sen bana. Fazla üstüne geliyorum, değil mi? Böyle küs mü çıkacağız benimkilerin karşısına?"
-"Kızmadım. Küsmedim de. Çıkarız seninkilerin karşısına ne olursa olsun, merak etme."
-"İyi o zaman, bir iki saate gelir seni alırım. Tamam mı?"
-"Tamam. Bitiririm o zamana kadar ben de önemli isleri."
-"Iyi o zaman... Birazdan bir toplantim var.”
-"O zaman biraz toplantına hazırlan. Şirketten çıkınca beni ararsın."-"Olur."
-"Görüşürüz o zaman..."
-"Görüsürüz..."
İkisi de ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Görüşmeye son vermek için anlaşıyor ama hiçbiri de icraata geçmiyordu. Dayanamayan Umut oldu. Güneş'i kırdığının, aceleciliği ile onu zor durumda bıraktığının farkındaydı.
-"Güneş?"
-"Efendim?"
-"Seni seviyorum."
-"..."
Umut'un hiç terreddüt etmeden dudaklarından dökülen kelimelerin kendisine yakışmadığı düşüncesi hala öylesine ağır basıyordu ki. "Görüşürüz" ile yetindi yine ve yeniden.Öylece kapattı telefonu Güneş. Bir süre ne diyeceğini düşünmüş olsa da, genç adamın duymak istediği o iki kelime dudaklarından dökülemedi. Umut o beklediği iki kelimeden fazlasını hak ediyordu aslında ama olmuyordu işte. Sevgili olalı haftalar geçmişti. Olabildiğince beraber zaman geçirmeye, birbirlerini tanımaya çalışıyorlardı ama kendilerine kalan zaman ikisine de yetmiyordu. Süre istemişti Güneş Umut'dan. Zaman geçirmek istediğini, ailelerin de bu durumu kabullenmesinin iyi olacağını öne sürmüştü.
Umut'a göre haklıydı Güneş. Ama istediği sürede kendisinden vazgeçeceğinden de korkuyordu. Ya aklı karışır ve kendisinden uzaklaşırsa diye endişeleniyordu. Belki de yersizdi bu endişesi ama Güneş'in yaraları tam olarak iyileşmiş değildi. Bununda farkındaydı genç adam. Ve zaten ona göre davranmaya çalışıyordu ama kontrolü dışında aceleci davranıyordu işte.
Güneş tam işlerine yeniden dönmüşken, oda kapısı tıklatılmıştı.
-"Müsait misin Güneş?"
-"Müsaitim, gel... de sen ne zamandan beri kapı çalıyorsun Merve ya?"
-"Ne bileyim... Belki Umut buradadır, uygun değilsinizdir diye temkinli davranayım dedim" diye cevap verdi Merve anlamlı anlamlı.
-"Ne o sesindeki anlam? Ne demeye çalışıyorsun sen?" diyerek kızdı Güneş. İmalardan hoşlanmıyordu.
-"Anlamamış gibi davranma şimdi. Dudak dudağa yakalanmayın diye şey ettim işte..." diye cevap verdi Merve Güneş'i sinir edeceğini bile bile.
-"Ya ne dudak dudağı? Saçmalama!" diyerek beklendiği gibi tersledi Güneş arkadaşını utanarak.
-"Sen son zamanlarda her dediğime kızarmaya başladın ha! Bir de evleneceğiz diyorsun" diyerek bu sefer de sırıttı Merve.
Haklıydı arkadaşı. Evlenince karı koca olacaklardı. En mahremlerini paylaşacaklardı. Peki kendisi buna hazır mıydı? Umut "karım, kadınım ol" dediğinden beri ara ara bu konuyu düşünüyordu. Galiba zaman istemesinin bir diğer nedeni de buydu. Korkuyordu. Hele yaşadıklarından sonra yapabilir miydi, bilmiyordu bile. Çok mu erkendi gerçekten?