Wonho yavaşça yaklaştı ve sıcak nefesini kızın yüzüne üfledi "50 asker gücündesin pratik ile çoğaltabilirsin" dedi alayca bir şekilde hala kızı belinden tutarken. You jin ise yavaşça yutkundu saçları çocuğun yüzüne çarpıyordu "ayrıca banyo yap" dedi ikinci bir alayla. Istediği şey bu değildi.. En azından güçleri olduysa onu yenebileceğini düşünmek gibi bir aptallık yapmıştı. You jin hala bir şey demeden altındaki oğlanın soğuk yüzüne bakıyordu. Sonra ise wonho onun belini bırakmadan kaldırdı ve kanepeye tekrar oturttu.
Wonho ise kıza yaptığı şey hakkında bir şey demek istemiyordu. Bunu yapmaya hakkı vardı çünkü.. bir anda bir cyborg olmuştu ve dünyanın yok edileceğini öğrenmişti üstüne üstelik cyborg komutanının evinde hapis kalmıştı. Diyeceği her şeyin onu yaralayacağından emindi ama ağzından bir kaç kelime çıktı. "Benim bünyem sıcak ve soğuğa dayanıklı ama sen yine de bir insansın... üzerini açıktı su içmeye kalkınca farkettim. Amacım zarar vermek değildi." Dedi ve odasına doğru yürüdü.
Kapının kolunu tuttuğunda you jin arkadan ona seslenmisti "hani... demiştin ya cyborgların vicdanı yoktur diye senin var mı?... zaten öldüreceksin neden yardım ediyorsun?" Omzunun üzerinden geriye baktı wonho haklıydı. Öldürülecekti o yapmasa bile diğerleri tarafindan kesin öldürülecekti. Susmayı tercih etti wonho çünkü zamanı gelince anlayacaktı. O zaman sığınacağı en iyi kişi kesinlikle wonho olacaktı.
Ikiside geceyi sadece düşünerek geçirdi. Nedensiz bir huzursuzluk ve nedensiz bir uykusuzluk vardı. Camdan dışarıya baktı you jin... hayatı boyunca hep şanssız olmuştu zaten adını bir erkek ismi gibi koymuşlardı. Ayağı takıldığı ve yanlışlıkla öğretmeninin eteğini indirdiği için disipline girmişti ve dahası yanlışlıkla kütüphaneyi yakmakta buna dahil... mark geldi aklına ama o konuda şanssız olduğunu sanmıyordu. Ilk öpücüğünü alan kişi bazen yaptıkları mini flörtler ama ne olursa olsun ona olan bağlılığı hayatındaki tek şansı oydu.
Güneş neredeyse doğmak üzereydi ufuktan yüzünü gösterdiğinde sırtına battaniyeyi çekti sabah meltemi hoştu ama soğuk eserdi. Annesini tam bu zamanda kaybetmişti... savaşın ortasındayken annesine kaçması için bağırmış kendisi ise küçük oldugundan dolayı bir yere saklanmıştı. Annesinin ağlayarak oradan kaçışı geldi gözünün önüne evladını bırakmak zordu. Annesini özlüyordu o savaştan sağ çıkmayı başarmış mıydı? Onu arıyor muydu? Onun annesini özlediği gibi annesi onu özlemiş miydi?
Wonhonun odasının kapısı yavaşça açıldı büyük ihtimal you jinin uyuduğunu düşünüyordu ama karşısında uyanık ve güneş doğuşunu seyreden kıza baktı. Bu kadar gücü varken neler düşündüğünü de bilmek isterdi. Wonho you jine doğru yaklaştı ve tepesinde dikildi. Kendinden kısa ve daha ince olan kız kafasını oencereden ayırıp yavaşça ona çevirdi "Hadi kahve içelim zor bir geceydi" dedi wonho. Geçirdiği geceden sonra bir kahveye kesinlikle hayır demezdi you jin. "Ben mutlaktayım" dedi ve arkasını dönerek oraya gitti wonho. You jin ise battaniyeyi toplayarak yastığı da üzerine koydu ve kanepenin kenarına yerleştirdi.
Burnuna dolan güzel kahve kokusuyla kendinden gecmenin eşiğine gelmişti. Masanın bir ucuna you jin diğer ucuna ise wonho oturdu. Ikisi de birbirine bakmıyordu. "Beni iyi dinle baek you jin..." kafasını kahvede kaldırdı. "Bugün dışarıya çıkacaksın ama göreceğinveya duyacağın herşey seni korkutabilir. Algıların normal bir insana göre daha yüksek ve ayrıca.. You jin hiçbir cyborga güvenme" hiçbirinin yanına ben dışında demeyi unutmuştu "Sana güvenmeli miyim?" Diye sordu bitkin bir sesle you jin. "Diğerlerine nazaran evet" ikisi de sessiz bir biçimde kahvelerini son yudumuna dek içtiler. Wonho ona bedenine uygun kıyafetler verdi. Kıyafetler fazlasıyla dar görünüyordu ama içine girdiğinde sanki üzerinde çarşaf varmış gibi rahattı.
Wonho yaklaştı ve kızın beline içinde bi iki tane silahın bulunduğu kemeri bağlamaya çalıştı. Kızın beli inceydi sarılır bir pozisyona geldi ve kızın beline eğilerek orayı düzenleme çalıştı. You jin iki kollarını yan tarafa açmış olacakları bekliyordu. Sonra kızı bıraktı ve önünde durdu "hazırsın çıkabiliriz"giydiği kıyafetler günlük kıyafetlere benziyordu ama aslında şifreler ile donatılmış içinde silah bulunan ve vücudu soğuk veye sıcağa göre ayarlayan bi nevi ekzotermik bir kıyafetti. Derin bir nefes aldı ve kapıya doğru yöneldi wonho dediğinde umursamaz gibi davransada göreceği şeylerden cidden korkuyordu.
Dışarıya adımını attı ve etrafa göz gezdirdi. Nedense herşey farklı geliyordu wonho onun yanında dikiliyordu ve ne yapacağını merak ediyordu. Birkaç adım daha sonra caddenin üzerindeydi. Kendisi bilmediği bir şekilde gözleri etrafı taramaya geçmişti. Yeni bünyesine göre bir tehdit algılamamıştı. "Beni takip et" dedi wonho ve vücudu yine istemsiz çalışarak onun arkasından yol almaya başladı. Daha kalabalık bir yere geldiğinde insan gibi görünen kişilerin yaka kartının olduğunu farketti. Arkadaşı ile her zaman dondurma aldığı dondurma arabasındaki adamın bile.... yaka kartı vardı. Adam onun ile göz göze geldi ve o saniye dondurmayı elinden düşürdü.
Biraz daha ilerledi ve bankta oturup kahve içen bir şirket çalışanı gibi giyinmiş oğlana baktı o da bir cyborgtu. Fakat o da you jin ı görünce elindeki kahveyi yere düşürmüştü. Neler oluyordu onu gören herkes ya bir şeyler yere düşürüyor ya da şok olmuş bir şekilde ona bakıyordu. Ve onu gördü.. MARK ı kafede bir kızla yan yana oturuyordu. Gözleri göğsünün sol üst tarafına kaydı you jinin o bir cyborgtu...
Merhaba arkadaşlar nasıl gidiyor bakalım? Hayatınız hikaye falan filan djjdjd bunu yazarken gerçekten çok duygulandım neden Bende bilmiyorum 💖
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Last Universe // wonho //
FanfictionDünyayı ele geçirmek için cyborglar gönderilmişti. Ya bir cyborg bir insana aşık olsaydı? Savaşın ortasında bir sevgi çiçeği açar mıydı? (Last serisinin 2. Kitabıdır. Last başlığı altında farklı kitaplardır.) Boy×girl