Siz olmazsanız olmazdım ben böyle. İyi ki böyleyim, kendimi seviyorum . O yüzden iyi ki varsınız, öyle ya da böyle.
Çocukluğum sanki bir yaz gününde rüzgarda hafif hafif salınan ince bir tül perdenin etrafında şekillenmiş gibi, belirgin değil çoğu şey, herkesteki gibi. Ama güzel bir dokusu var kesinlikle hatıralarımın, dudağımda güzel bir his bırakır, burnuma taze çiçek ve meyve kokusu getirir gibiler. Ne zaman aklıma gelseler biraz eksik ve buruk ama mutlu olurum.
Çocukluğumun güzelliğinin yaratıcıları büyükannem ve büyükbabam elbette. Başka ne olabilir ki, elbette ve elbette onlardan başka bir şey olamaz. Acı verici belki ama gerçek.
Elime tanrısal bir güç geçse ve geçmişi değiştirebilme hakkı tanınsa bana, çocukluğuma asla dokunmazdım. Tek bir hatırasına bile. Bir de ona. Çünkü biliyorum ki tek bir küçük taşın kıpırdaması, tıpkı dominolarda olduğu gibi, her şeyi etkiler. Belki yıkar belki yıkamaz ama bir şeyleri değiştirir, mutlaka değiştirir. Belki tüm her şey daha iyi ve mutlu olabilir ama asla ama asla şuan olduğundan güzel olamaz. Anlatabiliyor muyum, bilmiyorum. Ama umarım anlayabiliyorsundur. Çocukluğumun ve onunla olan tek bir saniyenin bile değişmesi riskini göze alamam.
Çocukluk deyince kulaklarımda eski, sakin ve hoş melodili yabancı şarkılar kımıldanır. Nedensiz değil, büyükannem çok severdi bu şarkıları, hala sever. Büyükbabam ise babannem ne severse onları sever, hep sever. Sanki birbirleri için ve birbirlerini sevmek için gelmiş iki aklı başında insan gibiler bu saçma sapan dünyada. Bizim güzel, her detayına uzun yıllar harcanmış büyükannem ve büyükbabamın evlilikleri boyunca döşediği evimizde hep böyle şarkılar çalardı güzel ve eski bir radyodan. İlk dişimi çıkardığımda da bu şarkılar vardı, ilk okumaya başladığımda da. Çocukluğumun arka fonu gibiler anlayacağınız.
Çocukluğuma dair bütün iyi ve kötü şeyler büyülü bir atmosferde oynamış ihtişamlı bir tiyatro gibi hissederim o yüzden.
En güzeli ise bazen büyükannemin en sevdiği şarkı o büyük radyoda çaldığında büyükbabamın yirmi yaşında aşık ve çekingen bir delikanlıymış gibi babaannemi dansa kaldırması olurdu. Onları izlerdim. Kırlaşmış saçlarına, kırışmış göz çevrelerine, birlikte geçirdikleri kırk yıla rağmen birbirlerine ilgiyle ve sevgiyle bakar, müzikle birlikte oradan orada büyük bir ahenkle giderlerdi.
Bu beni büyülerdi, her zaman. Hala beni büyülüyorlar, birbirlerini sevme şekilleri beni büyülüyor, beni sevmeleri beni büyülüyor.
Çocukluğumun başrolünü onlara veriyorum o yüzden. En önemli sahnesini çocukluğumun onların dansları ilan ediyorum. Babaannem "Kendi hayatına başkasını başrol atayamazsın." diyor o bilge ve gölgeli gülümsemesiyle. "Çünkü sen her ne kadar başrolü kabul etmesen de başrol olarak geldin, bunu değiştiremezsin. Ama başrolü birileriyle paylaşabilirsin." diyor.
Hayat bir sinema filmi değil diye düşünüyorum. Ama söylemeye cesaretim yok. Ne zaman böyle konuşsam gölgeleniyor yüzündeki güzel gülümseme. Gözlerine bir bulut gelip oturuyor. Böyle olmasındansa susuyorum, yutuyorum tüm söyleyeceklerimi.
Anlıyor yine de ve bulutlanıyor ifadesi. Göğsüne bastırıyor beni yıllardır yaptığı gibi. Saçlarımı okşayarak "Sus Yixing'in beynindeki ses." diyor kıkırdayarak. "Kuzumun kalbini yorma daha fazla."
Saklanmak istiyorum o zaman. Büyükannemden, büyükbabamdan, kendimden. Tanıdıklarımdan ve tanımadıklarımdan saklanmak istiyorum. İstenmemenin ağırlığı beni utandırıyor, saklanmak istiyorum.
Büyükannem ve büyükbabam benim hayatımın başrolüler, öyleler. Ne derse desin o yaşlı bilge kadın, başrolü çoktan onlara verdim.
Şimdi aylar önceki o anıya bakıyorum da hala kalbimde tazeliğini koruyor ancak yıllar öncesi gibi eski duruyor beynimde. Geçmişe gitmek ve "Gelecekten geliyorum, önceden ben değildim hayatımın başrolü ve şimdi de ben değilim." demek istiyorum büyükanneme, o güne dönüp. "O geldiğinden beri ben diye bir şey kalmadı büyükannene. Ben diye bir şey kalmadı. O geldiğinden bu yana her şeyim onun. Gecem, gündüzüm, uyurken gördüğüm rüyalarım ve uyanıkken gördüğüm rüyalarım, hayallerim ve amaçlarım onun." demek istiyorum o yaşlı kadına. Beni yine göğsüne yaslasın ve orda kalayım istiyorum. Ağlayayım ve o bana ninni söylesin istiyorum. Akıtmak istediğim gözyaşlarıma rağmen, tıkanıp duran nefesime, yorulan kalbime rağmen merak ediyorum da hayatımın başrolünü ona ne zaman verdim? Bundan neden hiç pişmanlık duymuyorum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tüm Kaçışlar Kendindendir "hunlay
Fanfiction"İnanmadılar, inanmayacaklar. Kabul et, nereye gidersen git kurtulamayacaksın.Çünkü tüm kaçışlar kendindendir." dedi hafifçe gülümsedi "Tüm kaçışlar kendinedir." 24.10.2017 Tamamlandı. ×hunlay×