Bölüm 3: Kaçmak ve Saklanmak

283 29 90
                                    

Kendimden kaçtığım her adımda, fark etmeden kendime bir adım daha yaklaşmışım.

Akşam eve güneş battıktan hemen sonra girdim, hava daha laciverte bürünmeden. Eve girdiğimde, sabah büyükannemin açık bıraktığı perdelerden akşamın son ışıkları girmeye devam ediyordu, kızıllıklar büyükannemin özene bezene yaptığı ve dedemin özene bezene duvara astığı tabloları tatlı bir açıyla aydınlatıyor ve garip şekiller oluşturuyordu onlarla.

Büyükannemden bir ses duymayı bekledim. Evin sessizliğine bakacak olursak yalnızdım. Işıkları açmadan salona geçip oturdum. En sevdiğim tablonun tam önüne.

Düşüncelerim kendimden ağır gibiydi. Sanki oturduğum koltukla birlikte dünyanın merkezine doğru batacak gibiydim.

Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. İçimden tekrarladım.
"Bir, iki, üç. Bir, iki, üç. Bir, iki, üç..."

Büyükannemin bir yaz sabahını resmettiği tabloya baktım, gözlerimi açmaya hazır hissedince. Kızıl ışıkla birlikte daha da güzeldi sanki ve biraz daha gizemli. Bir balkon görünüyordu tabloda, beyaz bir perde rüzgarla sallanıyor ve açık balkon kapısından deniz ışıldıyordu. Ön planda balkona ellerini dayamış, içerideki birine bakan bir adam var. Omuzları dik bir adam. Gözleri gülmekten küçülmüş bir adam. Gülüşü yüzüne yayılmış ve saçları üstten biraz dökülmüş bir adam. Yüzü öyle güzel ki sevgiyle bakıldığı belli oluyor. Bakışları öyle güzel ki resimdeki adamın baktığı kişiye önünde durulamayacak bir sevgi beslediği apaçık ortada. Ne de mutlu görünüyor.

İçimden "Sizin bu aşkınız olmasa." diyorum.

Büyükannemin, büyükbabama evlilik yıl dönümü hediyesi baktığım tablo. Bir tatilleri sırasında büyükannem dedemin bir fotoğrafını çekmiş. Sonra öyle beğenmiş ki resmini yapmak istemiş. Aylarca uğraşmış bu tablo için. Kaç kere başa dönmüş, kaç kere ara vermiş bilmiyor ama sonunda bitirmiş. Kendimi bildim bileli bu tablo bizimle birlikte, evimiz ve hatta ülkemiz değişse bile bizimle geldi. Baş köşede durur hep. Evin en güzel yerinde.

Bu tabloya ne zaman baksam nedensiz bir telaş ve sevinç duyarım. Sevinirim çünkü bu bilmem ne dünyada hala güzel bir şeylerin olduğunu hatırlatıyor bana. Telaşlanırım çünkü güzel bir şeyler var ancak ben onları bulamıyorum, zaman akıp geçiyor ve ben kaybediyormuş gibi hissediyorum.

Tüm gün şehirde dolanmamızın nedeni kendi kendimden kaçmak isteyişimdi. Ama şimdi şurada oturup şu tabloya bakarken ne kadar aciz bir düşünce olduğunu görüyorum. Tüm gün kaçmış olabiliriz ancak şimdi burada oturuyorum. Pekala beni burada da bulabilir bulmak isteyen. Ki kaçabildim mi buda meçhul.

Koltuktan zorla kalkıp doğruluyorum. "Yarın böyle güçsüz olmak yok oğlum Lay." diyorum kendime. "Yıkılmayacaksın."

Kalkıp elimi yüzümü yıkıyorum. Büyükannem arıyor o arada. Evde olup olmadığımı soruyor. Ona yakınsam, yanına gelmek ister miymişim diye de ekliyor. Büyükannem bugün sanat akademisindeymiş, hocalar onu yemeğe davet etmiş, onlarla yemeğe gidiyorlarmış şimdi. Restoranda büyükbabamda onlara katılacakmış. "Evdeyim." diyorum. Dolaptaki yemekleri ısıtıp yememi, aç kalmamı söylüyor. "Sakın üşenip de yemek yememezlik yapma." diyor, aç karnına cips yersem midemi sökermiş. Gülümsetiyor beni ilgili ve hoş sesi. "Tamam güzelim." diyorum. "Bende seni seviyorum. Çok içmeyin ikiniz birden sarhoş çekilmiyorsunuz."

Mutfağa gidip karnımı doyuruyorum. Sehun yanıma geliyor ben yemek yerken. Tüm gün benim peşimde dolaşmaktan ve deminden beri de salonda benden uzak bir köşede oturmaktan sıkılmış gibi bir hali var. Gözlerime bakıyor yine öylece. "Nasıl?" diyorum içimden "Nasıl bu kadar gerçek hissettiriyorsun?" O ara pencereye doğru bakıyorum. Kendi yansımama. Masada yalnızım. Sehun gözükmüyor. Sonra karşıma bakıyorum orada. Kafamı fırının içine sokmak istiyorum, çamaşır suyu içmek ve delirmemek istiyorum. Delirmemiş olmak istiyorum.

Tüm Kaçışlar Kendindendir  "hunlayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin