Bölüm 35: Sensizken Bile Seninle Dolu Olmak...

172 8 99
                                    

Medyaya dünyadaki en muhteşem şarkıyı bıraktım, dinliyoruz, tamam mı?

BÖLÜM 35: Sensizken Bile Seninle Dolu Olmak, Bir Daha Hiç Ayrılmayacağımıza Söz Verir Misin?

Kuzu’nun Küçük Prens’in Gül’ünü yediğini bir an olsun düşünmedim. Hatta internette bir forumda insanların Kuzu’nun Gül’ü yemesinden korktuğu ve hatta onu yediği gibi korkunç fikirleri olduğunu gördüğüm andaki şaşkınlığım dün gibi hatırımda.
Bu mümkün mü?
Elbette.
Ancak evcilleştirilmiş bir Kuzu’nun Prens’in biricik Gül’ünü yemeyeceği sonucuna evcilleştirilmiş bir kalbe sahip her insan varabilir. Kuzu öylesine bir kuzu olsaydı, söz gelimi bir sürü içindeki alelade bir kuzu, o zaman Gül için endişe edebilirdik, ama bizim Kuzu’muz özel bir kuzu, sürüdeki herhangi bir kuzu değil, kalbi evcilleştirilmiş bir kuzu o. Zaten onun sıradan bir kuzu olmadığını adının baş harfinin büyük harfle yazılmasından da anlayabiliriz.
Ve evet Koyun yerine Kuzu diyorum ona. Çünkü küçük bir prense küçük ve tatlı bir kuzu daha uygundur. Bunun için Saint-Exupery’in bu yüzden bana kızacağını da düşünmüyorum. Çünkü o tanıdığım en muhteşem insan. Evet, onunla hiç tanışmadım ama bir insanı tanımanın en sağlam yolunun onun ruhundan akıttıkları olduğunu çok iyi biliyorum. Saint-Exupery için de bu onun yazdıkları. Yani bu konudaki argümanım sağlam.
Böyle düşünüyorum çünkü ben hiçbir koşulda sonsuz bir mutsuzluğa ve dipsiz bir umutsuzluğa düşmem. Gül’ün Küçük Prens’i beklerken solmadığına, Küçük Prens’in sağ salim asteroidine vardığına, tasmayı bağlamanın bir yolunu bulduğuna eminim. İnception’da bir rüyanın içinde kapana kısılmadıklarından emin olduğum gibi.
Hiçbir şey kalbimi mutlak bir mutsuz son kadar ağırlaştıramaz, ve şuna da eminim ki hiçbir mutsuzluk mutlak değildir bu sonsuzluk doğrusunda. Lisede matematik dersinde gördüğümüz Limit’te olduğu gibi, mutluluk sürekli değildir ancak bir yerde bizim grafiğimiz de o mutluluk doğrusunu kesecek. Aksine beni hiçbir profesör inandıramaz. Bizim grafiğimiz sürekli ve mutsuz bir grafik değil. Bazen Ressam Bob’un tablosunda gölgede kalmış hüzünlü bir ağaç gibi hissediyor olsak bile.
“İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir.” Ve ben, yüreğimin gördüğü şeye tüm varlığım ile inanıyorum.
Yemin ederim ki, biz ziyan olmayacağız!
Bizler, mutlu olacağız dostlarım.



Dudaklarını yaladı ve derin bir nefes çekti ciğerlerine. “Şu kaskatı kaskatı dünyada böylesine güçsüz oluşun acıma duygusu uyandırıyor içimde. Sana yar-…“

“Ne olur devam etme. Ağlayıvereceğim şimdi.”

“Ama bitiyor bak, birkaç cümle var.”

“Ama kalbimi acıtıyor.”

“E sevdiklerine kıyamıyorsun da ondan.” dedi burnumu sıkarken.

“Çok şanslı insanlarız biz, senin sevdiklerin.” Göğsüne yasladığım sırtımı, bileklerine kenetlenmiş ellerimi düşünüyorum. Hiç yadırgamıyorum bu yakınlığımızı, sanki senelerdir ayrı değilmişiz gibi. Onun elleri kitabı tutuyor, benim ellerim onun ince ve narin bileklerini, kitabı ikimiz de tutuyormuşuz gibi.

Satırlara göz gezdiriyorum, onun kitabı narince tutan parmaklarına, kemiklerinin şekline, onun bileklerine sardığım ellerime, parmaklarımın sanki ona dokunmak için yaratılmışçasına bileklerine uymasına, ten renklerimiz arasındaki farklılığa ve tenlerimizin uyumuna, tişörtünün açık bıraktığı kollarındaki mavi-yeşil damarlarına bakıyorum, onlar üzerinde dolaştırıyorum parmaklarımı.

“Asıl ben çok şanslıyım.” diye fısıldıyorum. “Beni sevdiğiniz için çok şanslıyım. Verdiğim sevginin kat kat fazlasını verdiniz bana.”

Tüm Kaçışlar Kendindendir  "hunlayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin