.15.

569 41 18
                                    

Majeste-Aşk Dediğin

Yine yatağımın içinde, karşımdaki duvara bakarak düşünüyordum. Saat gece üç dört falan olmalıydı. Ben bu şehri ve bu şehri benim için özel kılanları bırakıp gitmek istemiyordum. Babam ve annem ise tam tersini düşünüyordu, memlekete tayini isteyip akrabaların arasında, herkesin bizi tanıyabileceği bir semtte emekli hayatının bir tık farklısını yaşamak istiyorlardı. Fakat babam henüz 42 yaşındaydı ve emekliliğine çok vardı. Belli bir süre sonra memlekete taşınacağımızı düşünüyordum lakin bu vaktin şimdi olacağını düşünmüyordum.

Fırata en son attığım mesajın üzerine anne ve babama burada kalmak istediğimi belirtmiştim, onlar ise kararlarını verdiklerini söylüyorlardı. Evin küçük kızıyım diye beni adamdan saymamaları zoruma gitmişti ama elimden de bir şey gelmiyordu.

Fırat son mesajımın üstüne yeni mesaj yazmıştı, bakmadım. Sanki onun mesajına ne kadar geç bakarsam o kadar geç ayrılacaktım. En sonunda dayanamadım ve telefonu parmaklarımın arasına alıp ekran kilidini açtım. Bildirim çubuğundan Fıratın mesajı okunuyordu. Tıkladım ve mesaj kutumuz açıldı.

Fırat: Gerçekten mi?

Bu cevabı nereye çekmeliydim? Şaşkın olduğu için mi böyle yazmıştı yoksa mutlu olduğu için mi? Yoksa sadece doğruluğumu mu teyit ediyordu?

Bilinmeyen numara: Gerçek olmasını ister misin?

Fırat: Dalga mı geçiyorsun?

Bilinmeyen numara: Hayır. Soruma cevap ver.

Fırat: Mesaj atmayı mı bırakacaksın?

Bilinmeyen numara: Hayır, bırakmam sanırım. Çünkü nereye gidersem gideyim hiç bir karşı cins senin bana hissettiklerini hissettiremez.

*görüldü*

Bilinmeyen numara: Yine kaçıyorsun işte. Seni sevmem tabii ki senin suçun değil ama içimi sana dökmek istediğim her an kaçıyorsun. Bunu yapma lütfen, bırak ben de bir kere de olsa içimden gelenleri sana anlatayım.

Fıratt: Anlatmanı istemiyorum. Yavru aslanlardan bahset.

Bilinmeyen numara: Yavru aslanlar artık mutlu değiller, olamayacaklar da çünkü kendini beğenmiş, burnu havada bir çakal, aptal bir süs köpeğini kuyruğuna takmış onunla ilgileniyor.

Bilinmeyen numara: İnsanları incitirken hiç mi korkmuyorsun ha? Ya bir gün yaptıklarını sana ödetecek biri karşına çıkarsa ne yapacaksın? Sen bir binanın en yüksek katına önündeki insanları ezerek çıkmışsın. Peki sağ ayağı sağlam biri arkandan gelip seni o en yüksek binadan aşağı iterse ne olacaksın.

Bilinmeyen numara: Bu sana acı verecek, seni mahvedecek ve seni paramparça edecek.

Fırat: Bunun olmasını istiyor gibisin?

Bilinmeyen numara: İstemiyorum, korkuyorum. Bir gün o binadan düşersin diye çok korkuyorum güneş gözlü, bir gün seni o binadan iten kişi ben olurum diye çok korkuyorum.

*görüldü*

Hah, tabii ki görüldü Bu kadar dayanması bile bir mucizeydi aslında. Şimdiye çoktan engellemesi gerekirken engellememişti ve yazdıklarımı okumuştu. Hatta ona çakal, Melike'ye yine süs köpeği dememe ses etmemişti. Belki iyi gününe denk gelmiştim, kim bilir.

🌸

Sabah saat altıda telefonum kulaklarımı tırmalarcasına çalmaya başladı. Hafta sonum tamamen ailemle taşınma konusu hakkında konuşmakla geçmişti. Ben hayır dedikçe annem ve babam inadına evet diyor, beni ikna etmeye çalışıyorlardı. Son çare olarak beni bir öğrenci yurduna ya da teyzemle bırakmalarını, okul bitince yanlarına döneceğimi söylemiştim. Yurt konusuna sıcak bakmasalar da teyzemle kalmamı düşüneceklerini söylediler.

Teyzem özel bir şirkette iç mimarlık yapıyordu ve bekardı. Evli olmaması onun yanında kalmamı daha da kolaylaştırıyordu. Henüz 25 yaşındaki teyzem güzel ve pozitif enerjisiyle beni kendine her seferinde hayran bırakıyordu. Onu gerçekten de çok seviyordum. O benim bir tanecik, tek teyzemdi.

Yataktan kalktığımda kafamın içinde beton taşıyormuş gibi hissediyordum. Benim gibi uykuya düşkün bir ponçiğin iki gecedir uykusuz kalması zarardan başka bir şey vermiyordu.

Okul için hazırlanıp kapıdan çıktığımda Fıratı görmek için her okul günü hızla çalışan bacaklarım, bugün pek bir yavaşlardı. Onu görmek istiyordum fakat görünce vereceğim tepkiden de korkmuyor değildim. Meyra duymasın ama buradan gidecek olursam en çok Fırat'ı özleyecektim.

Onun güneş gözleri, yanık teni, siyah saçları, ilgi istemez tavırları... Onu özleyecektim. Çok...

Okulun kapısına gelince derin bir nefesi içime çekip sessizce bıraktım. Belki de bu okuldaki son günlerimi yaşıyordum. Her şeye sonmuş gibi bakmak gerçekten zordu. Peki bir insanın hayatına son gibi bakması nasıl bir duygu yaşatırdı? Son kez nefes almak ne hissettirirdi? Her zaman en kötüsünü yaşamadığımı kendime hatırlatıp her şeyi yoluna koymaya çalışıyordum ama üzülüyordum işte. İnsan oğlu her zaman en kötüsünün kendi başına geldiğini sanıyor, dertten başını kaldıramaz oluyor ama hala düşünebiliyorken çare bulmak yerine, televizyon izler gibi sorunlarını izliyordu. Halbuki o televizyonun fişini çektiğimiz an sorunlar da karanlığa gömülecekti ama fişin yerini bulamıyorduk. O fişin zor bir yerde olmadığını düşünüyordum. Derdi veren dermanıyla veriyordu, dermanı da bulmak isteyen buluyordu. Derdine sarılıp geceleri onunla ağlamak daha mı kolay geliyordu bize bilmiyordum ama daha çok yorduğu, daha çok kaybolduğumuz kesindi.

Okuldan içeriye adım atıp seri bir şekilde binaya doğru ilerledim. Bir bedenin gölgesini tam önümde bulduğumda başımı kaldırıp baktım. Akif'in tebessüm eden dudakları benim başımı kaldırmamla aşağı çekildi. Yüzündeki endişeyi görebiliyordum.

"Selin? Bu ne hal?"

Ses çıkarmayıp sadece omuzlarımı silktiğimde kaşları çatıldı.

"Ne oldu sana böyle? Biri bir şey mi dedi?"

"Biri?"

Sonbaharda dalda son kalan yaprak gibi hissediyordum kendimi. Solmamıştım ama herkesten başkaydım. Olduğum mevsime, türüme uymuyordum.

"Benden bahsediyor."

Arkamı döndüğümde beklemediğim yüzle karşılaşmak beni şaşırtmıştı. Gözlerim şaşkınlığın verdiği hisle koca koca açılırken söyleyecek söz bulamadım. Akifin bahsettiği 'biri' karşımda duruyordu.

🌸🌸

Merhaba, nasıl hidiyor araba? Diye iğrenç bir espiri yapmayacağım tabii ki. Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur. Ortalık kızışacak gibiiiiii.

ŞİŞKO MESAJLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin