Mor ve Ötesi - Deli(ba yı lı yo rumm)
Yürüyordum. Sabah güneşinin ısıtamadığı, esen rüzgarın içimde yanan ateşi söndürmeyip daha çok harladığı okulun sokağında yürüyordum. Ulaşmama az kalmıştı ve ben gözümün önünde sergilenecek görselleri seyretmek istemiyordum.
Ne teyzeme ne de kendime üretecek bahane bulamayınca mecbur yola düşüp, okula gelmiştim. Kapının önüne geldiğimde bahçeye baktım. Öğrenciler banklarda oturmuş ilk ders için zilin çalmasını bekliyordu. Fırat yerinde yoktu ama Alp ve Nihal oradaydı. Alp, elini kumaş okul pantolonunun cebine atıp, telefonunu çıkardı ve ekrana gözlerini dikti. Birkaç saniye baktıktan sonra yanında ona bir şeyler söyleyen Nihal'i dinlemeden aniden yerinden kalktı ve hızlı adımlarla benim olduğum yere, çıkış kapısına ulaştı.
Çatılı kaşlarıyla göz ucuyla bana bakıp okuldan çıktı. İçimdeki sesin mantıklı düşünmemi engelleyen direktiflerini yok sayamazdım.
Ben de peşinden gittim.
Alp hızla birkaç köşeyi dönüp eski bir ahşap eve ulaştı. O, evin eski ve yıkılmak üzere olan kapısından içeri girdiğinde ben de direk içeri girdim. Beni fark etmiş miyidi yoksa etmemiş miydi, bilmiyordum. Eski evin solundaki ilk odaya girdiğinde ben de hemen peşinden girdim ve gördüklerimle dizlerimin bağının çözülüp, yere oturmam bir oldu.
Fırat duvarın köşesinde yere oturmuştu. Dizlerini uzatmış, başını arkasındaki duvara yaslamış, gözleri kapalıydı.
Yıkılmış görünüyordu. Onu böyle görmek, beynimin parçalara ayrılıp gözümum önünde dağılması gibiydi. O olmadan yaşardım ama hayatta olamazdım.
Alp fısıltıyla ona seslendi.
"Fırat,"
Gözlerini açmadı. Sadece o vardı başka kimse onunla nefes almıyordu. O ve zihnini kucalayan, bilmediklerim vardı karşısında. Sanki kendinden başka kimseyi istemiyordu.
Alp derin bir nefes alıp arkasını döndüğünde yere çökmüş beni gördü ve şaşkınlık yüklü bakışlarını gözlerime dikti.
İçimdeki kan, akış hızını düşürürken Alp'e baktım ama çok oyalanamadan yine gözlerim sahibini buldu.
"Burada ne işin var?"
Alp sorusunu yönelttiğinde duymamış gibi yaptım. Yanıma adımlayıp kolumu tuttu ve beni kaldırmaya zorladı.
"Gitmek istemiyorum."
Dudaklarımdan çaresizlikle dökülen sözlerin ardından Alp, koluma daha çok asıldı. İnatçı keçi.
"Bırak beni. Yalnız kalamasını istemiyorum."
Alp beni ayağa kaldırdı ve odadan çıkarmaya çalıştı. Gitmek istemiyordum işte, neyi anlamıyordu?
"Fırat, yanında kalmak istiyorum, izin ver."
Yanmışlıklarımın sahibi, isteğimi yanıtsız bıraktı. Alp beni odadan çıkarmak için çekerken ona arkamı döndüm.
Ve tek kelime ve üç harften oluşan o söz dudaklarını terkederken beni hayatına mahkum bıraktı.
"Kal"
Kuru ve fısıltıyla çıkan sesi içimde bir yerleri ağrıtıyordu.
Alp'in elinden kurtulup yanına gittim ve uzattığı bacaklarının yanına, yüzüne dönük şekilde, dzilerim üzerine oturdum. Ona ne olduğunu biliyordum. Ama neyin bu kadar yıktığını bilmiyordum.
Alp odadan çıktığında telefonumun cebimde titrediğini hisettim. Annem olma ihtimali ile ekrana baktığımda gördüğüm isim artık masum şeyler yansıtmıyordu.
"O sana değer vermiyor Selin. Seni kullanıyor, seninle eğleniyor. Beni dinle artık. Bana kulak ver. Eğer ondan uzaklaşmazsan, şu anki hallerine daha çok şahit olursun."
Akif'in bilmediğim yönüyle tanışmıştım dün gece. Onu tamamen hayatımdan çıkarmam için beni tehdit etmiş, ben kabul etmeyince Fırat'a zarar vereceğini söylemişti. Ona inanmamıştım ve hata ettiğimi görüyordum.
Benim yüzümden bu durumdaydı.
Telefonun ahizesine dudaklarımı yaklaştırıp net bir şekilde konuştum.
"Ondan vazgeçsem bile yöneleceğim kişi sen olmazsın, Akif. O olmazsa, hiç kimse olmaz."
Güneş gibi parlayan gözlerine bakarak konuştuğumda gözündan bir damla yaş aktı.
Dışarda selamı okuyorlardı herhalde. Yoksa bu parmak uçlarımı uyuşturan acı ölümden başka neyin sebebi olabilirdi?
Dayanamadıııım.
Umarım geçen bölümden sonra şu an anlamışsınızdır olanları.
Görüşürüz çiçeklerim.
Yıldıza bir tane dokunmayı unutmayııın.
Hadi eyw :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİŞKO MESAJLAR
Short StoryKilosu fazla olduğu için cesareti olmayan minnak Selin müthiş zekasıyla sevdiği beyin anonimi olmaya karar verir. E olay da ordan başlar zaten...