Eskiden, bugün göz göze gelir miyiz acaba, diye heycanla girdiğim okul kapısından artık, umarım beni farketmez, diyerek giriyordum.
Bana söyledikleri, sürekli peşimde olması tabii ki hoşuma gidiyordu ama bu değişimi beni mutlu etmiyordu. Beni korkutuyordu.
Bana karşı bir oyunda olduğunu hissediyordum. Hâlâ Nihal'in intikamını almaya çalışıyor olabilirdi. Bazen sadece Nihal olmak istediğim zamanlar oluyordu ama sonra vazgeçiyordum. Ben bendim ve hayata bu şekilde doğmuştum. Evet böyle doğmayı ben seçmedim ama bu doğduktan sonra bazı şeylerin değişmesinin benim elimde olmadığı anlamına gelmiyordu.
Adımlarımı yere sağlam basarak okul binasına ilerledim. Her zamanki oturduğu banka bu sabah hiç bakmamıştım. Göz ucuyla birilerinin oturduğunu farketmiştim ama.
Sınıfa ulaştığımda sırama gidip oturdum. Meyra da gelmişti. Telefonunda yine birilerini stolkluyordu. Kısa bir merabalaşmadan sonra zil çalmıştı. Sınıftaki uğultu kesildiğinde hocanın geldiğini anlayıp kafamı kaldırdım. Edebiyat hocamız sınıfa girdiğinde ayağa kalkmamızı istemediği için kimse yerinden kıpırdamayıp sadece sessizliğe gömülmüştü.
"Günaydın çocuklar."
Gülen yüzüyle hepimizi selamlayan kısa, hafif tombul edebiyat hocamıza hep bir ağızdan cevap vermiştik. Bu kadını seviyordum, en sevdiğim hocam oydu.
Hoca yoklamayı almaya başladığında herkes tek tek "burda" demişti. Listenin en sonuna geldiğinde hoca bir iki saniye duraksadı sonra son ismi okudu.
"Fırat Mete Karasu?"
Sınıftan çıt çıkmazken Meyra ile bir birimize şaşkın gözlerle baktık. Hemen ardından sınıfın kapısı tıklandı. Hoca gir komutunu verince kapı gavaşça açıldı ve hayâllerimin baş kahramanı içeri süzüldü. Tüm okul gibi bizim sınıfımzda da ona hayran olanlar hemen "ağ ığ" gibi tuhaf sesler çıkarırken eriyorlardı. Buna sinirlenmeyi başka zamana erteleyip gözlerimi ona diktim.
Burada, eşit ağırlık sınıfında ne işi vardı? Hem de sayısalcıyken.
Bir kaç adım atıp durdu.
"Geç kaldığım için özür dilerim hocam. Bu sınıfa geçiş yaptım da ben. Gelebilir miyim?"
Nazik ses tonuyla kurduğu cümleler beni o kadar şaşırtmıştı ki şu an bir mirket gibi ayağa kalkıp oraya buraya boş bakışlar atmak istiyordum.
"Tabii canım, boş bir sıraya otur şimdilik."
Sınıftaki tek boş yer yan sıramızdaki Aslı'nın yanınıydı. Fırat oraya yönelince Meyra bir anda çantası ile defterini kapıp aslının yanına oturdu.
Ne olduğumu şaşırmış bir halde Meyra'ya bakarken Fırat sırıtan yüzüyle gelip yanıma oturdu.Yüzümün kızardığına emindim. Kafamı eğip ellerimi izledim. Kulağımı örten saçlarımda hissettiğim nefes beni irkiltmişti.
"Sana kanıtlayacağım. Benim olmadığım hiçbir yerde olmayacaksın. Nereye gitsen beni bulacaksın. Bundan sonra hayatının vazgeçilmezi olacağım."
Ne olursa olsun kalbimi ondan alamadığımı bilmeden söylemişti. Halbuki karşısında ne kadar çaresiz ve aciz kaldığımı farkettiğini biliyordum.
Hoca dersi anlatmaya başladığında tüm şairler, yazarlar, eserler kafama çarpıp yere düşüyordu. Onun yanımda olması, beynime format atılmış da sıfırlanmışım gibi hissettiriyordu.
Tenefüs zilinin ne ara çaldığını bile anlamamıştım. Sınıfımizdaki Fırat fan clup üyeleri sıramın dibinde bitmişti hemen. Pis kenafirler. Güneş gözlümü benden çalacaklarını zannediyorlarsa büyük yanılıyorlardı. Kızlar Fırat'a bir şeyler sorarken Fırat onları hiç dinlemeyip benim elimden tutup beni kaldırmıştı. Şok ile ne yapacağımı bilemeyerek ona uyum sağladım ve sınıftak çıktık.
Hâlâ elimi tutuyordu.
Okul binasından çıkıp onun her zaman oturduğu banka gittik. Kendi oturup beni de yanına çekiştirdi. Birkaç gözün üstümüzde olduğunu hissetsem de dönüp hiçbirine bakamamıştım. İkimiz de sessiz sessiz otururken yanımıza bir bedenin yaklaştığını farkettim. Gelen kuyruk acısını yenemeyen kuçu kuçuydu.
"Dün ben de kalmış."
Elini giydiği kapüşonlunun cebine attı ve avucundaki bilekliği Fırat'a uzattı. Beynimden gelen yanık kokusunu üç kilometre öteden alabilirdiniz. Kafam o kadar çok karışmıştı ki.
Dün Melike'nin yanındaydı ve onun yanındayken bileklik düşürmüştü. En çok da kafamı kurcalayan o bilekliğin benim iki sene önce kaybettiğim, anneannemin hediyesi olan, siyah bileklik olmasıydı. O olduğuna emindim çünkü boncukların bir ucunda S diğer ucunda F harfi vardı.
Anneannem her yere S F harflerini yazdığımı farkedip hediyesine böyle bir detay katmıştı ve ben o bilekliği kaybolana kadar hiç çıkarmamıştım.
Şimdi ise karşımda Melike'nin avucunda duruyor ve Fırat'a uzatılıyordu.
O anki ruh halimle yerimden kalkıp tuvalete koştum. Fırat arkamdan seslenmemişti veya bana açıklama yapmak için beni durdurmamıştı. Belki de bilekliği tesadüfen bulmuştu ve kime ait olduğunu bilmiyordu.
Nefesimin daraldığını hissederek tuvalet kapısından girdim ve hemen musluğu açıp yüzüme su çarptım.
Ben, nasıl bir labirentin içinden kurtulmaya çalışıyordum böyle?
🌸🌸
Kendimi affettirmek için iki bölüm paylaştım. 🙊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİŞKO MESAJLAR
Short StoryKilosu fazla olduğu için cesareti olmayan minnak Selin müthiş zekasıyla sevdiği beyin anonimi olmaya karar verir. E olay da ordan başlar zaten...