En başlarda ne demiştim? Bir kaç tane arkadaşım var onlarla da günaydın demek ve arada dışarı çıkmak(ayda yılda bir) dışında pek bir şey yapmıyorum. Her zaman etrafımda fazla insan olsun istemedim. Sebebi çok basitti ben sessizliği seviyordum ve aynı zamanda onlara göre farklıydım. Her ortamda sakinliğim ve sessizliğimle olsun dikkat çekerdim. Aynı zamanda eşcinseldim ve bir çok kişi bunu anlayabiliyordu. Farklı olanlar her zaman dikkat çekip yalnız olmaya mahkumdur diye düşünüyorum. İşte bende bunlara mahkumdum. Hiç bir zaman adam akıllı arkadaşım olmayacak diye düşünürdüm. Konu buraya nereden geldi diyeceksiniz.Tuvalette dayağımı güzelce yedikten sonra Tarık'la tanıştım. Sayesinde kıymetlim kurtulmuştu ve ben ona trip atarken o alttan alıp yürümeme yardımcı olarak beni kantine getirmişti ve benden ona kahve ısmarlamamı istedi. İstedi istemesine de bende acaba kahve alacak para var mıydı? En son 4 gün önce para almıştım ve ondan geriye sadece 2 lira kalmıştı. Belki devlet lisesinde okusam o parayla hayli hayli kahve alırdım ama özel okulda okuyordum ve buranın kantininde en ucuz şey suydu oda 1 liraydı. Bir kahve almak istesen en az 5 lira vermen lazımdı. Hayır çocuğa suda ısmarlayamam ya. Şimdi ne bok yiyeceğim bilmiyorum. Kantinden veresiye yazdırılıyor mudur acaba? Yapacak bir şey yok bir şansımı deneyeyim bari diyerek ayağa kalktım ve Tarık'a ne istediğini sordum:
-Ne istersin sütlü,şekerli , sade he ?
-Sütlü ve iki şekerli olsun.
Dediğini aklıma yazarak bankonun olduğu kısıma doğru yürüdüm ve kantinci abiye doğru eğilerek:
-Abi ben bir kahve alacağımda şey pazartesi versem olur mu?
En masum görüntümü takınmıştım ki bana istediğim şeyi versin. Tabi özel okulda olunca kantinciler de büyük çakal oluyordu. Her şeye 3 katı fiyat bindirdikleri yetmezmiş gibi birde adam terslemeyi severlerdi.
-Ne veresiye lan. Burası mahalle bakkalı mı? Bir ton verip bu okulda okuyorsunuz birde gelmiş benden veresiye istiyorsun.
Sonlara doğru sesi yükselmişti ve kantinde biz hariç oturan bir kaç kişi daha vardı. Tabi sesi duyan kişiler ve Tarık'ta kantinciye odaklanmışlardı. Ulan resmen ayak üstü hem okulda tanımadığım insanlara ve yeni tanıştığım birisine rezil olmuştum. Bugün resmen başım bok çukurundan çıkmıyordu. Şansıma küfürler sayarken bir anda yanımda Tarık belirmişti ve kantinciye eğilip önüne 200 lira fırlatıp :
-Bize iki kahve sütlü ve şekerli olsun. Üstü de sana kalsın bir daha senden bir şey isteyenlere hoş görülü olmanda belki yardımcı olur.
Dedi ve kahveyi beklemeye başladı. Tamam belki kantinci beni aşağıladı diye rahatsız olup bu hareketi yapmış olabilirdi ama bu yaptığı hareket kantincinin yaptığından farksızdı. Bu resmen birisini paranla ezmekti. Hayatta en sevmediğim şeydi mal varlığınla hava atmak.
Kahvelerimiz gelmişti. İkisini de eline alıp biraz önce oturduğumuz masaya doğru yürümeye başlamıştı. Masaya oturup arkasında onu takip eden benimde oturmamı bekledi. Tabi ki de bu şekilde davranan birisinin yanına oturmayacaktım. Onu diğerlerinden farklı zannederken büyük hata yapmıştım. Yanına eğilip ağzımdan dökülen kelimelere kulak vermesini bekledim :
-Paranla her şeyi alabileceğini zanneden insanlardan oldum olası nefret etmişimdir. Tuvalette ki yardımın için teşekkürler tekrardan ama bundan sonra seni etrafımda görmek bile istemiyorum.
Diyerek kantinin kapısında çıkmaya başlamıştım. Ulan bak her zaman saf gibi bazı şeylere ümitlenmem yüzünden başıma kötü bir şey gelecek ama bakalım ne zaman. Kendime sinirlene sinirlene bahçeye doğru çıktım. Mevsimlerden kış olduğu için hava soğuktu ve benim üstümde montum yoktu. Tabi güzel totişimde bir güzel üşüyordu. Umursamadan her zaman takıldığım yere yani bahçenin en ücra köşesine doğru ilerledim. Yere bir güzel oturarak zilin çalmasını bekledim. Tabi beklerken de sürekli düşünüyordum. Geleceği, geçmişi ve bugünü. İçimde sürekli olarak bir münazara vardı. Sürekli yaptığım hataları iki yönden değerlendiren iki grup resmen içimde savaşıyorlardı.
Böyle böyle düşünürken zaman güzelce aktı ve teneffüs zili çaldı. Zilin sesiyle bende yerimden yavaşça kalktım. Yavaşça diyorum çünkü darbenin etkisiyle hala karnım ve kıymetlim ağrıyordu. Yavaş yavaş sınıfa doğru ilerledim ve sınıfa girdim. Sınıfa girdiğimde herkes dönüp bana bakmıştı. Tabi hafiften bacaklar açık ve topallayarak yürüyünce herkes işkilleniyordu. Merak ediyorlardı gerçekten ibne olup olmadığımı.
Bir iki adımda sırama ulaşıp çantamı açtım. Aslında bugün okula gelirken nasıl onun kokusunla geçirdiğim günlerin mutluluğu olduğuyla ilgili düşünüyordum. Ama az önce ondan dayak yememle bütün düşüncelerim kuş olup kanatlanmıştı.
Çantamdan tişörtünü çıkartıp elimde tutarak sırasına doğru adımladım. Tabi ben bunları yaparken o arkadaşlarıyla goygoy yapıyordu. Yanına gelip tişörtü uzatıp:
-Teşekkürler tişört için. Anneme yıkatıp ütülettim. Çanta biraz kırışmış kusura bakma.
Diyerek tekrar adımlarımı sıraya yönlendirmiştim ki arkadan konuşmalarını duyuyordum. Best friendi Yiğit şu soruyu sordu:
-Bu ibne de senin tişörtünün ne işi var lan. Yoksa eve atıp altına mı aldın?
-Saçmalama lan geçen gün suratına top atmıştık ya o zaman tüm tişörtü kan olunca bende acıdım benimkini verdim. Hem altıma birisini alacak olsam bu mu olur yani.
Diyerek iğrenç bir şekilde güldüler. Bu çocuk her yaptığından sonra daha kalbimi ne kadar kırabilirleri aşıyordu. Her seferinde canım daha çok acıyordu. Ben onu en kıymetli yerlerimde tutarken o benimle deli gibi dalga geçiyor ve küçük görüyordu.
Ben onu aklıma ve kalbime koymuştum. Bir insan için bundan daha ötesi var mıydı?
Y/N: Okuduğunuz için teşekkürler :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANOTHER -[boyxboy]-
Teen FictionBaşka yerin insanları, başka filmin oyuncularıydık. -06.01.2018