Not: Fazla K-pop dinleyen birisi değilim ama Descendants of the Sun izlemiş birisi olarak bu şarkıya hastaydım :)
Günler birbirini kovalarken bizim ilişkimizde dolu dizgin devam ediyordu. Yeni evli çiftler gibi birbirimizi sürekli elliyor (hemen fesat anlamayın ellemekten kastım masumca dokunuşlar -Burada Derin'in iç sesi hiçte masum olmayan şeyler istiyorum ama malesef sadece masum şeyler olur diyor- ), birbirimizi besliyor ve aşk sözcükleri söylüyorduk. Resmen birbirimizi sözler ve hareketlerle edebileceğimiz kadar tahrik ediyorduk. Ama gittiğimiz en uç nokta araya dillerin de dahil olduğu öpüşmeydi. Bunun ötesi olmamıştı. Benim ergenlik hormonlarım deli gibi onu isterken eminim onunkilerde beni istiyordu. Anladığım tek şey benim incinme mi istemediği için uzak durmasıydı. Aslına bakarsanız haklıda sayılırdı. Acele edip her şeyi bok etmek istemiyordum.
Bu şekilde 2 hafta geçmişti. Hayatımda geçirdiğim en güzel zamanlar olsa gerekti. Uzun bir süredir bu kadar mutlu olmamıştım. Bu kadar mutlu olmak beni korkutmuyor değildi. Ne biliyim böyle sanki ben mutlu olunca evren bana bir kazık atıp hayatımı bozacak gibi hissediyordum.
Gene klasik bir hafta içi günü olağan şekilde ilerliyordu. Okula gelmiştim. Kapıda yakışıklı sevgilimin beni bekleyen gözleriyle karşılaşmıştım. Bu çocuğu her gördüğümde kalbim acayip bir hal alıyordu. Her geçen gün bu his acayipleşiyordu.
Hızlı adımlarla yanına gittim ve hemen kollarımı boynuna sardım. İlk başlarda sarılırken çekiniyordum ama şuan kimsenin ne dediğini kafa takmıyordum. Sonuçta bu benim hayatımdı diğerlerinin ne dediğine göre yaşamayacaktım.
Sıkı sıkı sarılırken bir yandan da kokusunu içime çekiyordum. Bilmediğim bir şekilde kokusu beni çok etkiliyordu. Bana açılan o olmasına karşın şu bir kaç haftada ben ondan daha çok aşık tavırlar sergiliyordum. Çünkü gerçekten hoşuma gidiyordu. Her şeyine bayılıyordum. Tavrı, bakışı, kokusu , sesi ve daha nicesi hoşuma gidiyordu.
Sarılmayı bırakıp içeri girdik. Hala hava soğuktu. Kış bir türlü bitmiyordu. Hayır benim kış deyince aklıma kar gelirdi. Ama Şubat ayının sonuna gelmiştik hala kar yoktu ve bu gidişle yağmayacaktı. Sadece kuru bir soğuk vardı.
El ele içeri girdiğimizde insanların bakışları az da olsa azalmıştı. Alışmış olsalar gerek. Zilin çalmasına 5 dakika vardı ve Tarık bunu iyi değerlendirmek istiyordu herhalde çünkü beni sınıfına götürmüştü. Ne zaman onun sınıfına gitsek sürekli bana sıcak bastıran şeyler oluyordu. Mesela 2 gün önce onun sınıfına gittiğimizde tüm arkadaşları anlayışlı bir şekilde sınıfı boşaltmıştı. Sonra ne yaptığımızı anlatmama gerek yok herhalde ;)
Bu sefer sınıfı boşaltacak vakit yoktu. Sadece sırasına geçtik ve yanına oturarak el ele tutuşuyorduk. Tabi bu arada bir yandan başını boynuma gömmüştü. Bizim yaptığımız şeyler bunlardı. Sapık ergen filandık ama masumduk be hala. Biraz daha boynumda durduktan sonra yavaşça kafasına kaldırdı "Aşkım bu hafta sonu bir şeyler yapalım mı?" dedi. Aslında bu ilk soruşu değildi. Sürekli soruyordu ama ben sürekli geçiştiriyordum. Geçiştirmemin iki sebebi vardı : Birincisi annemden para istemek istemiyordum, ikincisi zaten sürekli kantinden bir şey aldığımız da o ödüyordu ona daha fazla yük olmak istemiyordum. Aslında bir sebebi varmış o da para.
Bu zamana kadar güzel bahanelerle savuştur muştum ama galiba bu sefer kaçışım yoktu. Beynimi zorlayarak ne yapacağımı düşünüyordum ki "Sen benimle dışarı çıkmaktan utanıyor musun?" dedi. Hafiften bozulmuş bir şekilde. Yapma ama sen böyle suratını düşürünce ben daha kötü oluyorum. El mahkum artık gururumu ezip annemden para isteyeceğim. "Saçmalama ya. Senden utanır mıyım hiç.Ondan değilde evdekilerden nasıl izin alacağım diye düşünüyorum" diye bir yalan attım. "Sen geçen gün ben senden büyüğüm abinim filan ayağı yapmıyor muydun. Allah'tan büyüksün be abicim. Evdekilerden izin almak filan seni baya olgun yapıyor ABİ" derken abinin üstüne bastırarak söylemişti. Sinir tepeme çıkmış olacak ki "Bir daha ABİ dersen gider duvarları öpersin" deyip kafamı sağa çevirip trip atmaya başlamıştım.
Bir kaç hafta öncesine kadar çocuğa telefonda bana abi diyeceksin filan ayağı çekerken şuan abi demesi sinirlerimi bozuyordu. Gülerek suratımı çevirdi "Sen sinirlendin mi? Sen demiştin abi de diye ben de o yüzden dedim ama " diyerek dalga geçmeye başladı. Bak çakala beni kendi silahımla vurmaya çalışıyordu. "Peki kardeşim abi de. Bundan sonra bende sana kardeşim derim. Nasıl sevdin mi KARDEŞİM" dedim. Şuan hepinizin Tarık'ın suratını görmeniz lazım. Bak nasıl anlatsam böyle önce sinirden kaşlarını çattı sonra da yavaştan kızgınlıktan suratı kızardı. Bu sürede onun hakkında bunu öğrenmiştim. Sinirlenince suratı kızarıyordu.
Daha fazla sinirli kalmasına dayanamayarak suratını kendime çektim dudağına hafif bir öpücük bırakarak geri çekildim ve "Bak aşkım sen bana kızdırmak için bile olsa abi deme bende sana kardeşim demeyeyim. Olur mu canım?" dedim. Yüzü gülerken "Canım diyen ağzını öperdim ama malesef hoca geldi. Sen şimdi sınıfına geç bu hafta sonu buluşma olayını diğer teneffüste konuşuruz" dedi. Hocanın geldiğini gördüğüm gibi özür dileyerek hemen çıktım.
Yüzümün şuan kırmızı olduğuna yemin edebilirdim. Çünkü bende utanınca kızarırdım :)
Y/N: Bu bölüm birazcık böyle sakin geçti. Ama bazen herkesin sakinliğe ihtiyacı vardır. Okuduğunuz için teşekkürler :) Yorum yazmayı ve oy vermeyi unutmayın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANOTHER -[boyxboy]-
Roman pour AdolescentsBaşka yerin insanları, başka filmin oyuncularıydık. -06.01.2018