TARIK
Hayat güzel ilerliyordu. Sevdiğim düzelmeye başlamış, annesi tarafından kabul edilmiş ve birlikte haftaya dışarı çıkmak için doktordan izin almıştık.
Derin eve geldiğinden beri sadece akşamları eve gidiyordum. Bugün de ilkten onun yanına geçmiştim direk. Yemeğimizi yiyip babasının gelme saatine yakın eve dönmüştüm. O gelmeden çıkmaya çalışıyorum çünkü beni orada görünce adamın suratı farklı bir şekil alıyordu. Belli benden pek hoşlanmıyor. Allahtan hislerimiz karşılıklı.
Eve gelmiş, duşumu almış televizyonun karşına oturmuştum. Ne zamandır televizyona bakmayışımdan mıdır nedir adam akıllı bir tane program yoktu. Kanallarda öyle bir dolaşıyordum ki bir anda 300. kanala kadar gelmişim. En iyisi Netflix i açıp bir şeyler izlemekti. Güzel bir bilimkurgu filmi bulup açtım.
Filmin yaklaşık 20 dakikası geçmişti ki kapı çalmıştı. Bu saatte kim gelir ki bana. Yavaş adımlarla kapıya ilerleyip hiç delikten bakmadan kapıyı açtım. Şuan karşımda Michael Jackson'ı görsem daha az şaşırırdım.
Babam gelmişti. Yok artık diye düşünürken bir anda içeri daldı ve salona doğru yürümeye başladı. Salona geçtiğimizde direk konuşmaya başladı "Ne boklar yediğini sen mi anlatırsın? Yoksa ben mi konuşuyum." . Neden bahsettiğini anlamayarak "Ne demek istiyorsun anlamadım baba" dedim. Aslında baba denilenecek bir şey yapmamıştı hayatımda ama içimde hala anne, baba sevgisine muhtaç bir çocuk vardı.
Dediğini anlamaya çalışırken bir anda yediğim ağır tokatla kendime gelmiştim. Sol yanağımı tutarken "Aylardır ne boklar yiyorsun he. Haberim olmayacak mı zannettin. Elin piçinin yanında ne halt yediğinden haberim olmayacak mı zannettin şerefsiz. Neyini eksik ettik lan senin. Yediğin önünde yemediğin arkanda. Ama yok beyefendiye para fazla ağır geldi. Kızlar neyine yetmedi lan. Başıma bir ibne olmadığın kalmıştı." diye hararetli bir şekilde konuşurken ikinci tokadı da aynı yerden yemiştim. Kesinlikle orası moraracaktı.
Konuşması son sürat devam ediyordu. Bana ağzımı açıp tek kelime ettirmiyordu ki. Cümlesinin sonuna doğru "Bana bak o ibneden ayrılacaksın. Hayır sen ondan önce gayet normaldin. O pezevenk kimse artık değiştirdi seni. Derhal o şerefsizden ayrıl yoksa olacaklara karışmam" diye cümlesini tamamladığında yüzüne baktım. Kendimi toparlayarak "Bir, bir daha Derin hakkında ağzından kötüsü söz duyarsam Tarık adında bir evladın kalmaz. İki, ben kimseden ayrılmıyorum çünkü ona aşığım ve deli gibi seviyorum" dedim.
Şeytani bir gülümsemeyle suratıma bakarak yanıma yanaştı. Yakalarımdan tutarak hafif geriye doğru iterek "Bak sen ona kötü söz söylersem Tarık adında evladım olmazmış he. Kimseden ayrılmıyorsun öyle mi?" diye konuşurken bir anda kapının önüne gelmiştik. Önce yakamdaki tek elini bıraktı ve kapıyı açtı. Daha sonra diğer eliyle ayakkabılarımı bile giymeme izin vermeden dışarı attı ve tekrar konuşmaya başladı "Ulan şerefsiz benim paramla beni mi korkutacağını zannediyorsun. Şimdi s*ktir git buradan benim senin gibi bir oğlum yok. Ne bok yersen ye dışarıda" diyerek suratıma kapıyı kapattı.
Üstümde ne ceket, ayağımda ne ayakkabı, yanımda ne telefonum vardı. Sağa sola bakarken apartmanda kapısına çıkmış bir kaç kişi gördüm. Onlara baktığımı görünce hemen kapılarını kapattılar.
Yavaş adımlarla merdivenden aşağıya doğru iniyordum. Üstümde kısa kollu altımda ince eşofman altı vardı. Apartmanın dış kapısını açıp çıktığımda gece soğuğunu tüm bedenimde hissetmiştim. Sokağa adımlamadan önce babam olacak o pezevenkin kapıdaki arabasını gördüm. Yerden aldığım taşla arabasını boydan boya çizerken arabanın alarmı ötmeye başlamıştı. Biliyordum bana bir şey olsa canı acımazdı o pezevenkin ama söz konusu malı oldu mu çok kıymetliydi onun için.
Arabanın alarmı ötmeye devam ederken yolda yürümeye başladım. Arkamdan küfreden bir adam sesi duyduğumda aslında onun bir adam değil pezevenk babam olduğuna karar verdim. Hızlı adımlarla hemen bir ara sokağa daldım. Ondan korktuğumdan değil ama kıçımda ki eşofmanı almasını istemem.
Yolda nereye gideceğimi bilmeden ilerliyordum. Zaten önümde çok seçenek yoktu. Ya Derin'in yanına gidecektim. Ki bu biraz zordu. Sonuçta babası evdeydi ve beni bu şekilde görürse endişelenebilirdi. Diğer seçenek ise yıllardır görmediğim, annemin sırf maddi durumu yüzünden sevmediği ve bizi yıllardır ondan uzak tuttuğu annesi. Yani anneannem.
Yollarda yürürken oturduğu yeri hatırlamaya çalışıyordum. Eski semtlerden birisinde oturuyordu ama tam olarak aklıma gelmiyordu. Yürümeye devam ederken ayağıma batan şeyle durdum. Evde çorapsız gezdiğim için kendime lanet okurken ayağımdaki sızıyla az ilerde gördüğüm banka doğru sekerek ilerledim. Banka oturduğumda hemen ayağımı kendime çevirdiğimde gördüğüm manzara hiç iç açıcı değildi. Ayağıma baya büyük bir cam kırığı batmıştı ve battığı yerden yavaş yavaş kan sızıyordu. Acıya dayanıklı olmam iyi bir şeydi ama bu da az değildi. Camı çekmem gerekiyordu yoksa yürüyemezdim. Etrafta bir bez parçası arıyordum ki çıkartınca üstüne bastırayım. Az ileride yerde bir peçete gördüm büyük ihtimalle kullanılmıştı ama mecburdum yapacak birşey yoktu.
Peçeteyi alıp tekrar eski yerime geçtim. Peçete baya kullanılmıştı. Midem bunu kaldırmazken yapacak bir şey olmadığına kara verip hemen cam parçasını çektim. O acıyla ağzımdan şiddetli bir bağırış kaçtı "Ahhhh". Hemen peçeteyi yaraya bastırdım. Baya kanıyordu. Bir dakika geçmeden peçete kanla kaplanmıştı. Peçeteyi kenara koyarken sağda solda tampon yapabileceğim bir şey arıyordum. Hiçbir şey bulamayınca yapacak bir şey yok tişörtümün altında bir parça kopardım. Yere doğru baktığım da ufak çaplı bir göl oluştuğunu gördüm. Parçayı alıp hemen ayağıma sardım. Çok bir işe yarayacak gibi durmuyordu ama yapacak bir şey yoktu.
Tekrar ayağa kalkıp yürümeye başladığımda aslında yürüyemediğimi farkettim. Baya topallıyordum. Üstümde ki tişört yırtıktı, ayağım çıplak ve kanlıydı ve topallayarak tam bir evsiz imajı çizmiştim. Sahi ben zaten artık evsiz değil miydim ki?
İlerlerken bastığım yerde kan bıraktığımı farkettiğimde ayağımı kaldırıp baktım. Tişörtte artık bir işe yaramıyordu. Anneannemin oturduğu yeri hatırladığım da buradan yürüyerek en az 4-5 saat sürerdi. Bu ayakla tempom baya yavaştı ama yürümem lazımdı. Zira yarın Derin'in yanına gitmem gerekiyordu yoksa meraklanırdı.
Hızlanmaya çalışarak yürümeye devam ettim. Dediğim gibi sadece çalışıyordum çünkü ayağımda ki acı gitgide artıyordu. Yerde taş, çöp ne varsa battığı için gitgide daha kötü oluyordu.
Artık acı dayanamayacağım seviyeye gelince oturup biraz dinlenme kararı almıştım. Az daha yürürsem herhalde hiç yürüyemecek hale gelecektim. Dinlenirken ayağımdaki bezi çıkarttım. Kan hala akıyordu. Bir parça daha kopartmam gerektiğini farkettim. Bir uzun parça daha koparttığımda baya göbeği açık genç kızlarımıza dönmüştüm. Sağlık herşeyden önce gelir düşüncesiyle umursamayarak bezi ayağıma bağladım.
Tekrar yürümeye başladığımda aklıma geldi bir kaç saat öncesinde hayat gayet güzel ilerliyor demiştim ya unutun siz onu. Birisi benim mutluluğum üzerine büyü yapmıştı. Ne zaman herşey iyi desem bok çukurunun en dibine batıyordum. Doğmam bile bir hatayken yaşamam başlı başına bir saçmalıktı. Belki de Derin olmasa bu şeylerin hiçbirine katlanmazdım. Boncuğum var benim onun için herşeye katlanmalıyım diye düşünerek yoluma devam ettim.
Y/N: Bölüm geç geldiği için çok çok çok özür dilerim. İlham periciklerim bir kaçtımı bir daha gelmeleri uzun sürebiliyor. Ha yazdım ha yazıcam derken bir baktım ki en son bölümü atalı 8 gün olmuş. Dedim 'kendine gel bakıyım'. Oturdum ilham perilerimi zorla getirdim yazdım. Biraz iç karartıcı bir bölüm olmuş olabilir. Bilmiyorum ama acıklı hikayeler beni hep etkilenmiştir. İnşallah bölümü beğenmişsinizdir. Bu arada okunma sayısı 22K oldu. Bu işe başlarken aklımda hiç yoktu bu kadar okunacağı. Hepinize çok çok teşekkür ederim 😍 Yorum yazar ve oy verirseniz beni çooooook mutlu edersiniz şimdiden çoooook teşekkürler ;) Önce kendinizin sonra etrafınızdakilerin mutlu olduğu günler geçirmeniz dileğiyle :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANOTHER -[boyxboy]-
Novela JuvenilBaşka yerin insanları, başka filmin oyuncularıydık. -06.01.2018