Yolumun üstündeki ilk eczaneye girmiştim. Ne ilacı alacağımı da bilmiyorum ki. Neyse bari ne olduğunu söyleyeyim de ona göre bir şeyler verir herhalde eczacı. Gördüğüm ilk kişinin yanına yaklaşıp "Merhaba" dedim. Cümleye başlangıcım efsaneydi. Allah'tan kadın kibar birisiydi de normal cevap vermişti "Merhaba. Buyurun ne lazımdı." dedi. İşte şuan hastalığı anlatmam gereken kısma gelmiştik "Şey arkadaşım grip oldu da. Tabi biraz ağır geçiyor. Eee hastaneye götürecek kimsesi de olmadığı için ilaçta alamamış. 3 gündür okula da gelemiyor. Hayır ben zorlamasam hâlâ iyi olduğunu söylüyordu. İşte durum bu ağır bir grip geçiriyor ona göre ilaç lazım bana" dedim. Gene çenem düşmüştü. Bu kadar uzun cümle kurmayı nasıl başarıyordum ki. Kadın ilaçların olduğu kısma ilerlerken bir yandan da konuşuyordu "Normalde doktor ilaç yazmadan hastalığa göre ilaç vermek zor oluyor. Ben gene de size soğuk algınlığı için bir ilaç ve ateş düşürücü vereceğim. Dediğiniz kadar kötüyse ateşi de vardır büyük ihtimalle." diyerek ilaçları almıştı. Kasanın olduğu kısma geldi ve ilaçların barkodlarını okutmuştu. İçimden bildiğim tüm duaları okuyordum ki tutarları elimdekini geçmesin. İlaçları poşete koyarak "38 lira tutuyor" dedi. Allah'ım çok şükür. Parayı uzattım ve poşeti aldım. Para üstünü verirken aynı zaman da konuşmaya devam ederek "Her zaman doğal şeylerden faydalanmakta var. Siz en iyisi arkadaşınıza ıhlamur gibi bitki çayları da alabilirsiniz." dedi. İnşallah elimdeki para alabileceğim şeylere yeterdi.Eczaneden çıkmış yoluma devam ediyordum. Bir yandan da telefonumdan konuma bakıyordum. Yaklaşmış sayılırdım hemen önüme gelen ilk markete girmiştim. İlk önce hazır çorbaların olduğu kısma giderek hazır mercimek çorbası almıştım. Daha sonra bitki çaylarının olduğu kısımda ıhlamur arıyordum ki bir teyze yanıma yaklaşıp "Hasta mısın oğlum" dedi. Teyzeye dönerek "Yok teyze arkadaşım hastada ona ıhlamur alacağım" dedim. Ihlamuru bulup elime aldığımda teyze "Limonla zencefili kaynatmakta iyi geliyor onlardan da al" dedi. "Tamam teyze. Teşekkürler" diyerek yoluma gidiyordum ki arkamdan seslendi "Arkadaşın senin gibi birisine sahip olduğu için çok şanslı" dedi. Yüzümde hafif gülümsemeyle sebzelerin olduğu kısma giderek limon ve zencefil almıştım. Ulan hayat ne ara bu kadar pahalılaşmıştı ki.
Hızlı adımlarla kasaya ilerlerken içimden gene bildiğim tüm duaları ediyordum. Elimdekileri koyup kasiyerin geçirmesini bekledim. Hepsini geçirdikten sonra bana döndü ve "11,75" dedi. Ohh be bunu da son anda atlamıştım. Poşeti alıp eve doğru yürümeye devam ettim. Telefona bakıp eve ne kadar kaldığını kontrol ettiğimde 3 apartman sonrasının onun evi olduğunu farketmiştim.
Kapının önüne geldiğimde 30. dairenin ziline bastım ve açmasını bekledim. Zilin sesini duyduğum gibi içeri girmiştim. Her katta 5 daire vardı. Küçük bir hesapla evin 6. katta olduğu düşünerek asansöre binip 6. kat düğmesine basmıştım. Kata geldiğimde kalbimde acayip bir his vardı. Kapıyı açıp indiğimde karşıdaki dairenin onun dairesi olduğunu anlamam çok zor olmamıştı. Çünkü beni kapıda bekleyen battaniyeli bir Tarık vardı.
Hemen daireye adımladım ve ayakkabılarımı çıkartıp içeri girdim. Kapıyı kapattığı gibi bana sarılmıştı. Ne olmuştu ki bana sarıldı. Hayır onun sarılmasını geçtim benim kalbim niye bu kadar acayip atıyor. Sarılırken bir yandan ağırlığını üstüme bırakıyordu. Kulağıma doğru kafasını uzatıp "Teşekkür ederim" dedi. Onun gibi kulağına yaklaşarak " Neden?" dedim. Sesimi biraz seksi mi yapmıştım ben. Hala sarılırken "Burada olduğun için" dedi. Bir an önce ayrılmazsam bir taraflarıma hakim olamayacaktım.
Yoksa ben arkadaşımdan mı etkileniyordum? Yavaşça onu iterek "İlkten bana mutfağın yerini göster ve sende geç koltuğa uzan." dedim. Önüme geçip herhalde mutfağa doğru yürüyordu. Evi inceleme fırsatım olmamıştı ama stüdyo bir daireydi ve adımladığımız mutfak amerikan tip salonu gören mutfaklardandı. Dolapları göstererek "İşine yarayacak şeyler bu dolapların içinde filandır büyük ihtimalle. Ben şuradaki koltuklarda uzanıyor olacağım takıldığın bir şey olursa sorarsın" dedi.
Dolapları tek tek açarak işime lazım olanları almıştım. Bir yandan hazır çorbanın talimatlarına uyarken bir yandan da kettle a su koymuştum. Hazır çorba olunca altını kapatıp kettle daki suyu bir bardağa boşaltıp içine bitki çayı zencefili ve dilimlediğim limonu koymuştum.
Hazırladığım şeyleri tepsiye koyup salona ilerlediğimde Tarık'ın gözleri beni takip ediyordu. Dediği gibi normal bir grip değil baya ağırdı. Önünde durup koltuğun ayak kısmına oturdum ve "İlaçları içmek için önce bir şeyler yemen lazım. Şimdi bunları yiyorsun" diyerek tepsiyi öne uzattığımda ellerini yavaşça bana uzatıyordu. Hayır nefes almaya hali yok gibiydi ve ben çocuğa tepsi uzatıyordum. En iyisi benim yedirmem diye düşünerek "Dur dur senin halin yok ben sana yediririm" diyerek iyice yanına sokulmuştum.
Aramızda bir karışlık mesafe vardı ve benim kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Kaşığı çorbaya daldırıp hafif üfleyerek ona uzatıyordum. Yemek yedirirken öyle güzel bakıyordu ki her an can verebilirdim. Bir an önce kendime gelmezsem bir arkadaşlığımı daha kaybedecek gibiydim. Son kaşığı da uzatıp "Bu da son kaşıktı. Şimdi şu ıhlamuru iç. Tadı biraz kötü ama iyi gelirmiş." dedim ve bardağı uzattım. Bardağı büyük yudumlarla içerken suratı acayip komik bir hal alıyordu. Resmen işkence çekiyordu. Sırf ben dedim diye içmesi hoşuma gitmiyor değildi.
Bardağı bitirip bana uzattı ve "Tadı iğrençmiş inşallah dediğin gibi işe yarar" dedi. "Yarar yarar merak etme" dedim ve kocaman gülümsedim böyle 32 diş olanından.
Ben gülümserken bana çok değişik bakıyordu. Gülüşüm düzelirken gözümün içine bakarak "Çok güzelsin " dedi.
AFFF BUYUR NE DEDİN SEN ?
Y/N: Yorum yazar ve oy verirseniz beni çok mutlu edersiniz :) Okuduğunuz için teşekkürler ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANOTHER -[boyxboy]-
Novela JuvenilBaşka yerin insanları, başka filmin oyuncularıydık. -06.01.2018