İlk haftamızı Paris'te geçirecektik. İkinci haftamızı ise Marsilya'da geçirecektik. Oradan da tekrar Kanada'ya dönecektik.Elimdeki kruvasanla aşk yaşarken ayağıma çelme takıp sonrada kolumdan tutup düşmeme engel olan dengesiz Shawn:
"Ebe sensin." dedikten sonra hızlı adımlarla kalabalığa karıştı. Bense arkamı dönüp favori öğretmenim olmayan Bay Langdon'ı buldum ve:
"Efendim bu parkta daha fazla görebileceğimiz bir şey kaldığını sanmıyorum. Louvre müzesine ne zaman gideceğiz?"
"Bende size A+ vermeyi gerek görmüyorum ama ne yapabiliriz Bayan Lewis? Kurallar böyle."
Tuileries Çiçek Bahçesi'ndeydik.
Her yer güzeller güzeli güller ve başka çiçeklerle doluydu.Ama ben müze gezmek istiyordum. Birinin saçımı çekmesiyle arkama döndüğümde gördüğüm manzara beni elbette şaşırtmadı.
"Sabahtan sonra kaçıncı kruvasan o Karmen? Sen beni kovalamayınca bende gittim şu dükkandan makaron aldım. Bırak onuda bunu yiyelim hadi." elimde yarısı yenmiş kruvasanımı verip makaron kutusunu aldığımda bana kaşları çatık bir şekilde bakan Shawn'a gözlerimi devirdim ve:
"Şu renklerin sevimliliğine bak. Yerim!"
"Salak mısın ye diye aldık zaten. Ama bende yiyeceğim." kutunun içinden sarı renkli makaronu verip geri kalanları tek tek yaladım ve kruvasanımı da elime alıp:
"Tamamdır. Bence gayet adaletli bölüştük." ancak o umursamadan kutudan bir kruvasan aldıktan sonra:
"Hatırlamak istemediğin şeyler yaşadık Karmen. Bunu yalaman beni tiksindirmez. Tıpkı o yaşadıklarımız gibi."
"Eğer o geceden bahsediyorsan hatırlamıyorum. Ama umrumda da değil. Hiç yaşanmamış gibi davranıp yoluma bakabilirim." çimlere oturup elimdekileri mideme indirirken sırtımdan çantamı alıp karıştırmaya başladı. Şiir defterimi bulduğunda ağzımın dolu olmasını önemsemeyip:
"Ya bakmasana onlara çok iğrençler!" eliyle ağzımı kapattı ve:
"Karmen. Bu benim için bile iğrentçi. Ama şiirlerin harika." daha sonra en kalbime dokunanı okumaya başladı.
Onun kötü şöhreti var
Kimse çok yaklaşmıyor
Ruhun görüşü kırıldığında
Kalbim soğuyacak
Ve derinlerde o batıyor
Ona gitmemesi için yalvarıyorum
Kötü şöhreti var
Ama hepsi bu..tüm istediğim..."Karmen bu harika." tepemizde dikilen BAy Langdon ile ikimizde ayağa kalkıp gelen minübüse yürümeye başladık.
Daha birçok şiirimi okurken arada bir başını kaldırıp bana bakıyor, kaşlarını çatıp yüzümü süzüyor sonraysa tekrar okumaya devam ediyordu. Sayfaları bir bir çevirip yazdığım her şiiri okuduktan sonra defterimi kapatıp bana verdi ve:
"İçinin boş olmadığını biliyordum. Ancak bu... kelimelerim kifayetsiz Karmen."
"Evet çocuklar. Louvre Müzesi'ne geldik. 1 saat 45 dakika kadar süremiz var müzeyi gezmek için."
Hepimiz minübüsten inip üçgen binanın girişine geçtik ve giriş işlemlerimizin halledilmesini bekledik.
Sonunda hepimiz girdiğimizde ilk görüşte aşk yaşamıştım.
Müzeleri gezmeyi çok severdim. Müze hizmetinin bize verdiği rehber ile her resmin başında tek tek vakit harcarken onoarçalara dokunmak istiyordum. Birnevi fiziksel etkileşime geçip ruhumu dinlendirmeyi istemek gibi.
Müzenin yapısı o kadar şık ve güzel dizayn edilmişti ki neresi sanat eseri neresi sanat eseri değil o bile belli değildi.
"Shawn ben aşık oldum." dediğim esnada au içen Shawn olduğu yerde kaldı ve yurkunduktan sonra öksürmeye başlayıp etrafında göz gezdirirken:
"Kime?"
"Bunlara." dedim Yunan heykellerini gösterirken. Eliyle gözümün önüne set çekip:
"Yarı çıplak erkeklerden hoşlandığını bilmiyordum. Gel Mona Lisa'ya bakmaya gidelim." dedi ve elimi tutup bizi kafilenin dışına çıkardı.
İkimizde kalabalığı itip görebileceğimiz bir şekilde ortaya geçtiğimizde ikimizde gözlerinizden kalp fışkıracak biçimde tabloya bakıp:
"Karmen galiba bende aşık oldum. Bu ne kadar güzel bir tablodur böyle. Da Vinci'den çocuğum olsun istiyorum." gülerken elimi çekmeye çalışsamda izin vermedi ve:
"Shawn gay misin doğruyu söyle?"
"Gay olsam seni altımda inletebilir miydim?" arkamızda öksüren kişiye döndüğümüzde Bay Langdon bize bakıyordu.
"Kafileyi terk etmek yok." o önden biz arkadan giderken bu adamın bize kafayı taktığına kanaat getirmiştim. Bizimkilere yaklaştığımızda elimi elinden kurtardım ve Juaqin ile Maggie'nin arasına girip dolmak üzere olan süremizi değerlendirdim.
Müzeden çıktıktan sonraki durağımız elbetteki Eyfel Kulesi'ydi.
Minübüse binip içeride hep beraber şarkı söylemeye başladık."
Ben şarkıyı söylemekten ziyade şarkıya ritim tutarak eşlik ediyordum.Paranın, şanın ve şöhretin saadet getirmeyeceğini anlatan en güzel şarkılardan biriydi benim nazarımda.
Tam önümüzde duran 1665 basamaklı yapıya bakarken yanımdsn bir an olsun ayrılmayan ve ayrılmasını da istemediğim Shawn:
"Gavur yapıyor." dediğinde hep beraber önce merdivenlere yöneldik. Bir iki kat çıktıktan sonra hem kalabalıktan hemde sportif olmayaşımdan bir ilke imza atarak bu sefer ben Shawn'ın elinden çektim ve onu asansörlerden birinin içine soktum.
En üste bir sürü turist ve Fransız ile çıkıyorken diğerlerinin ne yaptığı ya da yapmakta olduğu umrumda değildi.
Biraz sonra çıkılabilecek en üst kata çıktıktan sonra el ele dışarı çıktık ve bütün Paris manzarasını izlemeye koyulduk.
Harikaydı. Belime sarılan kollar sonrasında döndüm ve:
"Bak Shawn-"
"Hiç bak Shawn deme. İçinde tutma hiçbir şeyi. İnan bana. Biraz olsun inan." dediğinde ellerini yanaklarıma yerleştirdiğinde mideme boynuzlarını geçiren tek boynuzlu atlar devreye girmişti.
Bir yıl önce Matthew ile hissettiğin gibi. Sadece biraz daha kuvvetli.
Kendime engel olamayarak parmak ucunda yükseldim ve tam o gülümserken dudaklarımızı birleştirdim.
Ve ben Princeton Lisesi'nin son sınıf dil öğrencisi Karmen Lewis bu hareketimle hayatımı değiştirecek bir adım atmıştım.
Bu bölümü hiç sevmedim. Mental breakdown içindeyim şuan. Zoraki sorumluluk olduğu için yazdım. Beğenmediysenizde bol bol yorum yapabilir ve beni mutlu edebilirsiniz.