Addison kollarını adeta zavallı bir deniz kaplumbağasına tecavüz eden ahtapot gibi Justin'e doladıktan sonra tip tip bana bakmaya başladı. Tek kaşımı kaldırıp 'Ne bakıyon iguana mı oynuyor?' bakışımı atınca en sonunda o lanet çenesini açtı.
"Juzzy, bebeğim bu kızın senin yanında ne işi var?" Juzzy mi? Bebeğim mi? Iyy, sanırım kusucağım. Justin'in cevap vermesine izin vermeden direk atladım olaya.
"Biz mi? Aslında ben bu sabah zebra yakalamaya karar vermiştim. Sonra Justin'le karşılaştık. Meğersem o da zebra arıyormuş, ama daha sonra şehrin ortasında zebra bulamayacağımızı anlayarak okula gelmeye karar verdik."
Tek kaşını kaldırıp mal mal bize bakınca ilk önce yutmadığını sandım. Ta ki "Zebrayı ne yapacaktınız ki?" diyene kadar. Tanrım, neden bu kız bu kadar gerizekalı olmak zorunda. Ha yani tüm bunlara inanıyorsun, ama zebrayı ne yapacağımızı düşünüyorsun.Pardon da anaokul terk misin sen?
"Justin sana onun derisinden şahane bir çanta yaptıracakmış. Ben de Bay Robbinson'un verdiği zebraların dışkısını inceleme konulu araştırma ödevim için arıyordum."
"Ayy, hayatım cidden mi?" dedi Addison Justin'in yanağına beş aylık su harcamam kadar sulu bir öpücük kondururken. Daha sonra bana bakıp devam etti. "Senin ödevin için de üzüldüğümü söyleyemeyeceğim ezik."
"Gerçi artık ihtiyacım da kalmadı. Sen varsın ya, o yeter."
'Qapaq. B|'
Sen kimsin be?
'Ben benim sen sensin biz biziz. Ovye.'
Anlamadım?
'Pardon ya yanlış söyledim ben senim sen bensin biz biziz. Ovye.'
Sen iç ses misin yoksa lan?
'Ha şunu bileydin.'
Yıllarca nerelerdeydin lan sen?
'Ben hep senin kalbindeydim, içindeydim. O değil de şuan mal gibi görünüyorsun kendine gel.'
Haklıyım. Kendime geleyim.
"Şey ben gideyim o zaman ya, siz takılın böyle. Derse geç kalmak istemem yani. Hadi görüşürüz. Bay bay." dedim geri geri el sallayarak giderken. Tam o sırada birine çarptım. Ama kime çarptım bilmiyorum. Yani tabi öyle geri geri yürürsem olacağı bu. Ama çok sertti ya. Kesin kaslıdır bu. Ay, kaslıysa yakışıklıdır da. Yani genelde filmlerde öyle oluyor. Üzerime kahve felan dökülmedi ama olsun. Ellerimle saçlarımı düzelttim hemen.
"Çok özür dilerim, iyi misiniz? Şey tamamen benim hatam. Ee, öyle salak gibi geri ge-" Dönerken başladığım cümle döndüğüm an tamamlayamadan bitti. Neden? Çünkü ağaca çarpmışım.
"Bu ağacı buraya kim dikti!" diye bağırmaya başladım diğerlerinin garip bakışlarına aldırmadan.
'Şimdi de ağaçlarla mı konuşmaya başladın? Bir de Justin'e diyor arabasıyla konuşan özürlü diye.'
Ağaçla felan konuşmadım. Sus sen. İnsan sandım onu ben bir kere. Ondan öyle oldu. Yoksa olmazdı. Hem sen ne zırt pırt geliyorsun ya? Gitsene işine.
'Desene ağaçla aşkınız başlamadan bitti.'
Bizim aşkımız, sana mı batmış? Her neyse derse giriyorum ben. Oyalama beni.
İç sesimle olan seksi konuşmam bitince koşarak okul binasından içeri girip dolabımı aradım. Şifremi girince içinden Geometri kitaplarımı çıkararak hızla Geometri sınıfına koştum. Şu araba, zebra, ağaç, iç ses felan derken derse bir on dakika geç kalmıştım. Neyse ki öğretmenimiz Bay Farrel anlayışlı birisiydi de oradan yırttım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Benim Öküzüm~
FanfictionBu hikaye kesinlikle şu çok romantik vıcık vıcık aşk hikayelerinden değil.Bu ukala bir çocuk ve hazır cevap bir kızın hikayesesi.@idilyangin ve @jerrytime'ın yazdığı okurken eğleniceğiniz ve güleceğiniz bir hikaye. 'Neden bu kadar bahtsızım.Ama bir...