8.bölüm|

521 59 9
                                    

Neredeyse bütün sina surunu aramıştım,araştırmıştım. Hatta neredeyse bütün askeriyeleri gezmiştim. Lanet olsun hiç bir yerde değildi. Bu surda değilse neredeydi? Aptal irie! Sina da yok onu anladık. Geriye rose ve maria kalıyordu. Maria yıkılmamışmıydı? Yıkılmıştı. Akıllı ol sylvia! Prens irie titanlara yem edecek kadar alçak.

Muhtemelen maria surunda tuzağa düşürdü. İş kötülüğe gelince tabi samanlık çalışıyor! Gerzek prens ne olacak! Tch...

Şuan herşeyi yapmış olabilir. Onu rehin aldırmış, dövdürmüş, en kötüsüde öldürtmüş olabilir. Hiç belli olmaz kendide öldürmüştür. Veliaht diye bir insana dokunamaz bile hele ki bir prense!

Terli terli bir surun üstünde nefes nefese kalmış bir şekilde sakinlemeye çalışıyordum. Tam olarak 4 saattir heryeri turlamıştım. Yağmur biraz hafiflemişti. Dünyayı temizlemesi çok güzel bir günü buldu. Temizlemeli tabi. Elime mendilimi alıp elimi sildim. Gözlerime yağmur damlaları fazlasıyla hücum etmişti. Kıpkırmızı olup yeni bir renk katmıştı uykusuzluktan kalan göz altı morluklarıma.

Bu kadarın fazla olduğunu düşünerek kalktım. Manevra gazlarını bir askeriyeden yenilemiştim. Maria suruna bir göz atıcaktım anlaşılan. Orası hala nasıl acaba? Ne kadar değişmiştir şimdi.

Surların üstünde olduğum için hemen maria suruna gecebilirdim. Bir kuleye manevra teçhizatçısının iplerini bir surun üstündeki bir kuleye sabitledim. Ve manevra teçhizatıyla hızlıca ilerledim. Kulenin üstüne çıkıp etrafa göz gezdirdim. Büyük ay'ı bulutlar gizleyemiyordu. Serin hava ve buraya kadar gelen ıslanmış toprak kokusu...

Maria suruna giriş yaptım. Titanlar şuan tam olarak yok sayılırdı. Bütün... Bütün evler yıkılmıştı. 5 yıl geçmişti tabi. Issız olmuş buralar. Bir zamanlar burda insanlar, çocuklar, kadınlar ,adamlar, ihtiyarlar çok mutlu bir sekilde hiçbir şeyden habersiz buralarda mutlu mesut yaşıyordu. Ben hariç... Ta ki titanlar surları yıkana kadar. O gün insanlar devlerin boyundurağı altında olmayı hatırladı... Korkuyu... Ezilmeyi... Çaresizliği yeniden tattı. Sizce ben olanları tam yaşayabildim mi? Hayır lanet olası kraliyetle beni götürdüler. Az çok gördüğü hatırlıyorum. Daha o zaman küçük olmama rağmen hiç korktuğumu hatırlamıyorum. Hissizce bakmıştım. 'Bunun olacağını biliyordum...' Demiştim içimden.

Issız sokakları gezmeye başladım. Yerler çamur içimdeydi. İşin tuhaf yanı ise sağlam bir ev vardı. Süpheli. Hatta o sokaklarda evler vardı ama onun kadar özenilmemiş. Ve titanlar o evleri nasıl bulupta yıkmadı. Muhtemelen sonradan yapılma. O eve doğru ilerlemeye doğru başladım. İlerlerken aynı zamanda inceliyordum. Bordo bir evdi. Yere gözlerimi indirdim. Ve yerdeki kanları fark ettim. Biri yaralanıp elleriyle biyere gitmeye çalışırmış gibi. Hemen eğilip kanı elime sürdüm. Hiç süphesiz yeniydi. Mendili çıkardım ve ayağa kalktım. Eve doğru gidiyordu kanlar. Daha dogrusu kanlı kişi evden çıkıyordu. Eve girerken ellerimi sildim. Mendili cebime katlayıp koydum. içeri ayağımı basınca bir şey farkettim. yumuşak bir şeye basmıştım. Bastığım yere baktım.

"Sadece pis bir insanmış" dedim. Ve basmaya devam edip geçtim. "Ah heryerim kirlendi birde o pisliğe bastım. Ne kadar ilginç bir gün." dedim.

Etrafa ve odalara göz attım. Heryer kan içinde ve yerde adamlar var. Eğer shin yaptıysa -ki o muhtemelen- iyi dövmüş yaralamış. Elimle birinin saçından tutup yüzüne baktım. Gözünün üstünde bir hançer izi vardı. Bu iğrenç.

Bu yüzü aklına kazı sylvia lazım olabilir. Tabi onun yanına kalamazdı.
Pislikler... Ülkenin pislikleri.

Hiç shinden bir iz yoktu. Muhtemelen yaralıydı. Fazla uzağa gidemezdi. kanları dışarı çıkarak takip etmeye başladım. Yağmur dinmişti. Bir arka sokağa hızlı adımlarla gitmeye başladım. Kanların bittiği yeri gördüm. Shin yoktu. Sadece kan gölü vardı. Kahretsin fazla kan kaybetmiş. Lanet... Shinden bir iz yok.

"Kahretsin! Kahretsin!" diye diye surun üstündeki kuleye doğru uçmaya başladım. Kuleden içeri hızlıca girdim. Burda nöbette olan askerler olmalıydı. Kulenin Üst katına çıkmaya başladım. Ayak seslerim çok net bir şekilde duyulduğuna eminim.

"BİR BAKIN" diye sesli bir sekilde konuştum bunu yaparken kapıyı hızlı bir şekilde açtım. Eminim karanlık bir aura yayıyorumdur. 2 kişinin bana 'noluyor?' der gibi baktığını gördüm. Birisi kısa boylu erkekti. Turuncu saçları vardı. Öbürü ise kısa olanın aksine uzundu ve normal siyah saçlı bir tipti.

"Ihm... Yardımınıza ihtiyacım var." dedim sakince.

"Ne yardımı ne oluyor ya?" dedi tutuncu saçlı olan.

" Asker misin? Bücür" dedi siyah saçlı olan. Sensin bücür ben senden büyüğüm.

"Askerim. Ve sensin bücür çaylak. fazla oyalanamam bir kaç soru sorup gidiceğim." Dedim ve orda duran sandalyelerden birine oturdum. Ayağımı öbür ayağımın üstüne attım. Onlarda önümdeki sandayelere geçtiler.

"Başla" dedi siyah saçlı.

"Bu gün önemli biri tuzağa düşürüldü. Maria surunda olduğunu düsünüyordum ve araştırdım ve öyle olmuş ama ondan tek iz yarıda kesilmiş kanlar..."

"Titanlar orada katliam yapmış olabilir belki." dedi turuncu saçlı.

"Hayır bu önemli kişiye bir insan zarar verdi." dedim.

"Belkide önceden kalmış kanlardı." dedi siyah saçlı.

"Tch... Lanet olsun ki yeni kan." dedim hayıflanarak.

"Şimdi sorularımı soruyorum. Maria suruna bugün giren askerler veya önemli kişiler oldu mu yada gördüğünüz biri? Veya dikkat çekici birşey?" dedim. düşünür gibi oldular.

"Bugün keşif birliğinin görevi vardı. Ve bir süre burdalardı. Birde ziyaretçiler vardı. 105. Bölükten bir kaç kişi." dedi siyah saçlı.

"Birde... Bugün kraliyetten bir at arabası giriş yaptı. O yüzden kısa süreliğine kapıyı açtılar. Titanları bir şekilde engellediler. Gerçi o sıralar çok yoktu." dedi kızıl.

"Ah... Biliyordum.!" dedim ve devam ettim. "Peki başka... Yani şu kraliyetten gelen arabayla ilgili." dedim.

"Bir şey var ama-" kızılın sözünü siyahlı kesti. "Söyleyemeyiz."

"Bak bende askerim zaten saklarım söyle velet" dedim.

"Kraliyet sırrı gibi bir şey olmaz." dedi siyah saçlı.

"Olur. Sen bilmiyorsun ama..." nefes aldım ve geri verdim. Devam ettim. "Ben özel kraliyet askeriyim"

"Bence söylemeliyiz" dedi kızıl. Kaşları çatık olan siyahlı ona ürkütücü şekilde baktı.

"Olmaz bunu ancak 1. Sınıf kraliyet askerine söyleyebiliriz." dedi siyah saçlı.

"Söyle işte uzatma. Ben zaten onlardan bile üstün bir konumdayım!" dedim sesim daha yüksekti. İlla bağırmak mı lazım? Sakinlemeye çalıştım ve başka bir yöne bakarak;

"İkiletme söyle" dedim sakince.

"Neden bilmiyoruz ama bir haftadır. Veliaht burdaki bir sokağa tadilat yaptırıyor."dedi kızıl. Biliyordum. O aptal. O aptal herşeyi yapabileceğini sanıyor. şımarık küstah prens.

"Tahmin etmiştim. sağolun." dedim ve ayağa kalktım. kızıl'ın başını okşadım. "özellikle sen tch." dedim ve kuleden çıktım. Eminim o ergen yüzlerinde şaşkın ifade vardı. Tabiki isteyerek demedim. Bu onun cesaretlenmesi içindi onda gelecek vardı.

Manevra teçhizatlarını son hızda kullanarak gidiyordum. Tch... Nereye mi? 105. Bölüğe... rose suruna...Neden mi? Çünkü keşif birliği prensi bulsa kraliyete getirirdi. Muhtemelen ordaydı. bulacağım seni kayıp prens!.

× × × × ×

kapıyı büyük bir tekmeyle açtım. Lütfen burda ol shin! Sen ülkenin geleceğisin. Sana bir şey olmamalı. Bu hızlı girişimimden dolayı içerdekiler bana baktı. Herkeze baktığımda gözleri son derece açık bir şekilde bana bakıyorlardı. son derece sinirli ve hırslıydım. Shini bulmalıydım. Bana verilen prensleri koruma görevi yapmıyordum. Ben ülkenin geleceğine faydalı olacak kişiyi kutarıyordum.

× × × ×

Devam edicek...

Bundan sonraki bölümler daha ekşınlı olacak. Ve @disney_fan_anime nin kitabı olan arminin aşkı kitabından karakterler olucak o kitabı okumayı unutmayın. güzel fikirlerimiz var...

Sylvia'nın İsyanı (Snk Fanfic√)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin