Bu arada medyada shin var. Ciddi anlarından biri. Yoksa pamuk gibi biridir. Bu bölümde pek olmadı. Olsun benim bir sözüm vardır; "herkezin içinde de bir kira vardır..."
İyi okumalar...
× × × ×
"EFENDİM! PRENS SHİN KAYIP!" dedi koşa koşa gelen bir asker. Ne! Nereye kaybolmuş olabilir. Gözlerim şaskınlıkla açıldı. Ben çok aptalım. Ben gidicektim. Evet bir gün keşif birliğine katılacaktım. Ve o yalnız kalıcaktı. Bu uğursuz sarayda sahte insanlarla baş başa kalacaktı. Shin nerde olabilirdi?
Herkez odadaydı. Kral sinirlenmişti.
"HEMEN BULUN ONU! SYLVİA ÖZELLİKLE SEN GİT." dedi kral. Tabiki gidicektim. Senin lafını etmene gerek yok!
Koşa koşa prens irie içeri girdi Yapmacık bir tonla " kralım kardeşimi kaçırdılar. Bulamadım" dedi. Yapmacılığı ve oyunculuğu çok belliydi. Yada irienin yaptığı herşey artık inandırıcı değil.
"Ne? hemen herşeyi anlatıyorsun." dedim önüne geçip. Babam beni yitip. "Prens hazretlerine iyi davran." dedi uyarıcı bir tonla.
"Bende zaten shini bulmak için uğraşıyorum. O da prens sonuçta."
"Veliaht'la prens shin aynı değil!" aptal shin hepinizden önemli bu ülkenin geleceği için.
"Ne yani. Bu aptal veliaht kral olacak diye prens shini önemsemeyip atıcak mısınız?"
"Bu seni ilgilendirmez. Düşük insan!" dedi kral bağırarak.
"düşük mu? Tch..." dedim. Ve cebimden bir çakımı çıkartarak saniyeler içinde veliaht bozuntusunun yanından hızlıca çakıyla geçtim. Kimse saniyeler içinde farketmedi şoktan. Ama irie nin yanağına çakıyla bilerek attığım sıyrık kanayınca farkına yeni yeni vardılar.
"Öyle mi kral? Düşük müyüm? Değmez ki." dedim sessizce odadan ayrılarak dışarı çıktım. Kimse arkadan gelmiyordu. Etrafa gözümü kısarak hafif bir inceledim. Etraf zifiri karanlık. Ay hafif karanlığı aydınlatıyordu.
"İrie'nin oyunu muydu? Oyunuysa kime yaptırdı bu hainliği? Kahretsin!" kendi kendime tıslayarak koşmaya başladım. Uyumakla-uyanmak arasında kalan askerlere bağırdım.
"Açın kapıyı çabuk.!" uyandılar ve saf saf baktılar "Ne bakıyorsun kış uykusundan kalkmış ayı gibi açsana hemen!" dedim dış demir kapıya bir tekmeyi geçirerek. Tırsarak açmaya başladılar kapıyı. Hafif aralanınca yan yan kapıyı aştım.
× × × ×
prens irie, prens shin'in odasına girdi. " kardeşim bugün bir davet'e gidicegiz. Biliyorsun. Hazırlandın mı?" dedi prens irie başına buyruk bir şekilde.
"Ah kaç kere diyeceğim irie. Şu kapıyı çalıp gir. Gerekirse girme" dedi yeni giydiği asil giysiyi düzelten prens shin. "Sence silah veya ufak bir hançer almalımıyım?" dedi sonra shin. "Gerek yok alma!" cevabını verdi. ve çalımla odadan çıktı.
prens shin, içinden 'gerek olmayabilir ama ben sana güvenmiyorum.!' dedi Süpheyle ve çekmecesinden bir hançer aldı. Üstüne sakladı. İrie' nin peşine yetişmeye çalışarak koştu. Ona yetişerek "biraz bekliyebilirsin irie" dedi. "Herneyse gidelim" dedi prens irie. Ve sarayın kapısından çıktılar. Prens irie tuhaf bir şekilde hiç shin'e pas vermiyordu.Bunu shin de fark etmişti. yine ne işler çeviriyordu. Sinsi ve burnu dikti herzaman ki gibi.
At arabasına bindiler. Birbirine hiç bir şey demeden yolu izlemeye başladılar. Shin manzaraya öylesine dalmıştı ki irie'nin alaycı,sinsi bakışlarını fark etmiyordu. Melek ve seytan ikilisini andıran kardeşlerdi onlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sylvia'nın İsyanı (Snk Fanfic√)
FanficDünya titanlar tarafından işgal edilmiş. İnsanlar mı? Onlar kendi surlarında korku içinde yaşıyordu. Surlar 3 taneydi. Devasa uzunluktaydı. Rose, Maria,Sina... Ama bir gün bir titan onun boyuna yetişti. Ve duvarı yıktı. İnsanlar işte o zaman titanla...