30.bölüm|

257 29 26
                                    

" Veliaht İrie evli-"

Kaşlarımı çattım. Ve durup dinlemeye başladım.

"Erteletti. Kızdan emin olamamış." yüzüm şekil değiştirdi.

Bir başka seste "Daha genç bir çapkın tabi. Hayatını yaşasın. Kızda daha gençmiş zaten. Aman ne gerek var evlenmeye."

Hanji, Jean ve Levi oldukça ilerlemişlerdi bile. Yutkundum ve boş boş bakmaya başladım kadınlara. Dedikodu yapmak böyle bir şey mi? Destekliyorum. Çok haklısınız.

O sırada levi biraz durdu ve bir bakış attı. Kaşlarımı çatarak baktım.

"Ne var moruk ya?" dedim sessizce. Nasıl olsa duymazdı. Aramızda oldukça mesafe vardı  Adımlarımı hızlandırdım. Jean ile hanji yanyana giderken bu kısa sürede levi beni beklemişti. Onun yanına geldiğimde adımlarımı normal'e çevirdim.

"Ne yapıyordun?."

Hayıflanırcasına bir nefes verdim. "Altı üstü bir şey dikkatimi çekti."

"Ayak bağı olma."

Sinir bozucu. Fazlaca...

"Olmam Kaptan." dedim sertçe.

Ezilmemek için abuk subuk hareketler yapmam yetmiyordu. Bi de bu birşeyler diyordu.
Bu insanlar fazla hormonlu sanırım. Boyları oldukça uzun. Cüsselileri de vardı.
Sonunda kalabalık azalınca rahatça yürüyebiliyordum.

Tam yine biri çarpacakken... Hayır sadece çarptı.

Hafif gerileyip yoluma devam ettim. "Tch..." dişlerimi sıktım.

Yavaş gitmeyi sevmiyorum. hızlıca ilerlemek daha mantıklı.
Etrafa baktım kafamla tararken duraksadım.
Kraliyet askerleri gözüme ilişirken kaşlarımı çattım.

"hışt! Hanji." fısıldadım. Yürümere devam ederken yanına geçtim.

"Kraliyet askerleri. Telaşa düşmeden devam edelim."

Gözlerini etrafta gezdirdi. "Tehlikeli olabilir."

"Biliyorum." dedi etrafa keskince bakarak. "Ama içimden bir ses seni tanıyamayacaklar diyor."

Elimle kahküllerimi arkaya attım pelerinin altından.

Saçlarımı açtım. ve yanlarıma kabartarak yaydım.

Hanjiye baktığımda meraklı gözlerle beni süzdü. Omuz silktim.

"Kraliyetin canı cehenneme." diye kendi kendime tıslayınca hepsi garipseyerek baktı. Bende umursamadım yolumuza devam ettik.

Harbiden... 18 yaşında evlendirilmek ne kadar doğru dünya?
Bu emre boyun eğmek kendime aykırı bir şey. 

İnsanları korumak isterken onlardan hep bir darbe yemem bir o kadar saçma.

Keşif birliğinde bulunmak istiyorum.

Kanatlarım... yükselmenin vakti. Keşif birliği... Daha çok yükseleceğiz.

İnsanlığın geleceği bizim elimizde.

Kafamı kaldırdım. Bütün düşünceler beni terk etmişti o an.

Kalabalığın içinden yürürken bütün sesler kesildi... Neden?

Gözlerimi büyülterek ertafa baktım. Kalabalığın içinde kimseyi doğru düzgün göremiyorum.

Bedenimi bir soğukluk kaplıyordu. Elimi boğazımda tuttum. Sonra soğuk nefesimi fark ettim.

Bedenim sadece hareket ediyordu istemdışıydı. Sadece yürüyordum.

Yutkunmaya çalıştım... Yutkunamıyordum.
Birden bir ses duydum.

"Kaç Sylvia. Aynı onun gibisin... Ama şunu bil kaderin sarayda geçiyor."

Babamın sesi beni titretmişti... Kanım çekilirken hiç bir şey yapamıyordum.

Hiç konuşamıyordum sadece yürüyordum.

Kendimi zorlamaya başladım. Tanrım... Yardım et lütfen.

"Benim kızımsın. Benim istediklerime uymak zorundasın. Özellikle kraliyet ailesine. Çok saygısızsın Sylvia. İrie ile evlenmen lazım."

Geleceği bilmeden niye böyle abuk subuk konuşuyordu? Bu yolla benim zihnime gireceğinden emindim.

"Umrumda değilsin." diyebilmiştim. yavaşça her şey yerli yerine oturuyordu.

Aynı yerden devam ediyorum? Neydi bu böyle? Bana ne oyun oynuyordu aklım?

Yavaşça yana baktım.

Levi bakıyor. Bakışlarımı çekmedim. Sonra sakince geri döndüm.

Tanrı aşkına!

Ha? ne ara bu yanıma geçti. Birden biz durdurulduk. Bir kaç askerdi. Hanji selam verdi.

"Ben profesor hanji. Keşif birliğinden." dedi. önce onu bir süzdüler.

"Sizi tutmayayım." deyince yavaşça yürümeye devam ettik. Ciddiyet üstümüzdeydi.

×  ×  ×

"Rahatlayın geldik zaten." dedi hanji. Pelerini kafamdan indirip saçımı topladım ilerlerken.

Kendi halindeki bir kaç asker görüyordum ilerlerken. Whow bakmadılar.

"Tch bir kaç gün bıraktık ahırdan farkı kalmamış." söylendi Levi.

"Dur daha yeni geldik Levi(!)."

"..."  'gerçekten mi?' bakışlarını Levi yollarken bende ise ölüm sessizliği vardı.

Jean'ın bana baktığını hissedince ona baktım. Sonra omuz silkip önüme döndüm.

"Korkma. Yeni askerlere elbette ihtiyacımız var. Yem olursun ya da savaşçı."

Yan bir gözle baktım. Ah... Daha velet bir çaylak olan birinin bu sözleri söylemesi... Jean kendine gel sen atsın. " O zaman şöyle bir yanıt verebilirim; Hem savaşçı olmaya geldim. Hemde yemleri yemlikten kurtarmaya."

O yutkunurken ben ise söylediğim şeyleri güzel olduğuu düşünmüştüm. Kısa ve netti.

"Çok iddalısın." dedi jean. İdda mı?

"Öyle mi? Neyse kesin konuşmamak en iyisidir."

"Sen tam olarak nesin?" 
Bunu İrie de derdi.

"Güç canavarı derler." derdi...

Onun boş bakışlarına bakınca bir şey demem gerektiğini anladım. "Tch... Diyen benmişim gibi bakmasana öyle." kafamı çevirdim.

"Bu arada neden bekliyoruz." diye sordum sesli denecek kadar.

Bana zaten bakıyorlarmış. Ah... Gerçekten mi?

"Askerler bir yerde toplanıyor. Komutanlar,Kaptanlar, Teğmenler de orda olucak. Sonradan asker alımı hep olan bir şey değil."

Hanji konuşurken sakindi. Gülümsüyordu. Levi de o sırada bizden ayrıldı. Ayrılırken gözüm bi an ona kaysada geri hanjiye baktım.

O gidince rahatlamıştım. "Bu kadar abartılcağını sanmazdım."

"Sylvia rahatla yahu." omzuma hafif vurdu.

Bir asker geldi. "Prefosor Hanji seninle birlikte yeni askerle komutan'a götürmem emredildi."

Sylvia'nın İsyanı (Snk Fanfic√)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin