5. BÖLÜM (Ö)

25.7K 1.2K 88
                                    

   Bundan on iki yıl önce, doğduğum gün ana kucağında, annemin kucağında değil, ismimin yazılı olduğu ve beni çok sevmelerini salık veren bir mektupla bırakıldığım Ankara'daki Çocuk Esirgeme Kurumu'nda on ikinci yaşımı kutluyorum şimdi başka üç çocukla daha birlikte. Beni sen sevmemişsin ki; annem, babam başkası kendi evladı gibi sever mi? Bırakıldığım gün doğduğumu da yazmış beni bırakan kişi sağ olsun. Kimliğim yok belki; ama doğduğum tarih belli. Kimin nesi olduğum belli olmasa da.

   İyi ki cami avlusuna bırakılmamışım. Nisan ayının tertemiz havasında kuşlar cıvıl cıvıl öterken, bahara uyanan toprak gibi gözlerimi açtığımda sabah gelen ilk görevliyle birlikte hop ben de içerideyim. Temiz iş.

   Hatırlama yeteneğimin olmasını en çok istediğim başka bir zaman dilimi daha olamazdı. Gözlerimi açınca annem yerine görevli kişiyi gördüğümde ne hissettim, ailemden biri mi sandım? Göğsünden süt emmek istedim mi kucağına alan kişi kadınsa annem zannedip? Bize buradaki abla ve abilerimiz ile öğretmenlerimiz kızım-oğlum diye sesleniyorlardı tabii. Cinsiyet ayrımı yapmak için. Buradaki herkesin kendi kızları ve oğulları vardı evlat olarak. Benim evladı olduğum insanlar tarafından asla duymayacağım şekildeydi tüm oğlumlar.

   Şimdi de "Özgür, hadi üfle oğlum." diyordu birisi. On iki yıldır buradaydım ve şikayet etme gibi bir lüksüm yoktu. Mumları diğer kardeşlerimle beraber üflerken gözlerimi kapatıp aklımı dimağımı kullanmaya başladığımdan beri dilediğim şeyi diledim yine. Belki çocukça, belki saçma, belki bizim gibiler için uçuk kaçık ve olması imkansız... Dilemekten ne çıkar ki? Ben Özgür. Bir gün kendi ailemi kuracağım ve dünyanın en iyi babası ben olacağım, dünyanın en mükemmel annesinin doğurduğu çocuklara. Diledim gitti işte.

   Biraz pasta yiyip öğlen saatlerinde yemekten önce top oynamaya çıktık bahçeye. Ben kaleye geçiyordum her zaman. Gol yemediğimi fark ettiklerinden beri çok da seçme şansım yoktu zaten. Ben yine kalede gelen her topu tutarken büyük bir çığlık koptu ön avludan.

   Çocuklar meraklıdır, büyüklerin aksine merakları daha masumdur. Gidip ne olduğuna bakmak için giriş tarafında toplanacak şekilde yürümeye başladık. Ailesi bırakıp giden başka biri dahadır mutlaka. Kalabalık şekilde ön tarafa giderken bağırmasının bile yumuşaklığı geldi önce işitme duyusu organıma. Görme duyusu organıma giren görüntü ile her yer turuncu oldu bir anda. Saçları kabarmış görevliye karşı gelmekten.

   On iki yaşındaydım sadece; ama biliyordum. İzlemeye devam ederken kaç yıldır doğum günümde muma üflediğim nefesle beraber içimden geçen dileğin bugün gerçekleştiğini bilecek kadar büyümüştüm. Bu kızdı evlenmek istediğim. Masum merakım ikimizi de, bir yalanın içine hapsedecek olsa da önemli değildi. Büyüyecek ve bu kız ile evlenecektim. Bu kız verecekti bana en iyi baba olacağım evlatlarımı. Görevli seslenirken duydum adını. Gonca.

   Kaldığı odayı bulabilmek için koridorlarda dolaştım. Hala ağlayan Gonca ve ikna edemeyen Ayten Hanım'ın sesi ile de öğrendim istediğim bilgiyi. Yanına gitmek, merak etme geçecek her şey demek zorunda hissettim kendimi. Çok ağlıyordu. O sırada çocuklar yemeğe çağırdı.

   Ertesi sabah kahvaltıya kadar görmedim. Tam karşıma oturduğunu fark ettiğimde izledim bir süre. Dünkü hali ile aynıydı. Saçlarının dünden de kabarık olması, yataktan çıktığı gibi geldiğini haykırıyordu. Dün ağlarken uyuya kaldığını anlamak zor değildi. Sonra birden bana baktı o da. Hemen eğdim başımı. Çocuktuk; ama büyüyecektik elbette. Evlenecektik. O zaman doya doya bakardım.

   Kahvaltımı bitirince haftanın ilk günü telaşı ile derse koşturdum. İlk yıl uyum problemi yaşadığım için bana sınıf tekrarı yaptırdılar. Şimdi ise; beş yıl önce uyumsuz olduğum için kendime uyuz oluyordum, çünkü şimdiki sınıf arkadaşlarımla sınıf arkadaşı olmak için ileride bir aklım vardı. Sıkılıyordum derslerde. Yanımda oturan ve ders boyunca hiç susmayan Ahmet de gelmemişti bugün. Onunla en azından vakit daha çabuk geçiyordu.

Yalnız Seni İstedim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin