8. BÖLÜM (G)

18.4K 1.1K 92
                                    

   Bir yerde okumuştum. Kakao çekirdeklerine Aztekler ve Mayalar -Tanrıların içeceği- adını vermişler zamanında. Bunun sebebi de afrodizyak etkisi ve iyileştirici yönünün olmasından kaynaklanıyormuş. Kakaodan yapılan çikolata da otomatikman bu etkiyi oluşturdu bende. Pastadan aldığım her çatalla birlikte daha iyi hissetmeye başladım.

   Levent o kadar meraklı görünüyordu ki; neden ağladığımı neden bu halde olduğumu delicesine merak ettiğini söylemesine gerek yoktu. Benim konuşmamı beklediği için içten içe sevindim. Beni inceliyordu. Saçlarım ne haldeydi kim bilir? Takmadım. Ona söylediğimde kurduğu cümle artık romantikliği anlamada üst seviyede olduğumu gösteriyordu. Bence romantikti. Tekrar anlamaya başlıyordum yavaştan. Salonda Ece'nin bana dediklerini, Serhan'ın beni işten kovduğunu anlattım.

   Serhan. Ece'den önce ben anlatabilseydim eğer... Ya da geçen gece biraz daha karşı koyup ona direnseydim... Geçmiş çok yakındı; ama değiştiremeyeceğim kadar uzaktı.

   Biriktirdiğim param için başka hayallerim vardı gerçi, üstüne daha da koyup özgürce dünyayı gezecektim. Şimdi bu para baştan başlamamı sağlayacak sermayem olacaktı benim. İşten kovulduğuma değil asla üzüntüm, Serhan'ın gözlerindeki o iğrenme duygusu bana karşı olmasaydı keşke. Yoksa elimde mesleğim var. Her türlü ekmeğimi çıkarırım.

   Levent'in koyduğu çayı içerken onu dinliyordum bir yandan da. Bana gelecekle ilgili bir şeyler anlatıyordu. Bebek olmaması için hap aldığımı söylediğimde seneye kadar sabret mi demişti bebek için? Ne seneye ne de önümüzdeki on yıl içinde bebek düşüncem yoktu benim. Hatta yüz yıl da olabilir. Bu konuya daha sonra kafa patlatırdım da, şimdi önceliklerim bambaşkaydı.

   Beni çok seveceğini, çok mutlu edeceğini söylerken ciddiydi. Bana göre söz veren herkes ciddiydi zaten. On bir yaşımda verilen sözlere inanmaya ve yine aynı yaşta üzerinden çok da geçmeden inanmamaya başlamıştım. Söz verildiği zaman tutulması gerekirdi. Ben verdiğim sözleri özellikle tutmayı, tutamayacaksam eğer özellikle o sözü vermemeyi tercih ederdim.

   Levent de söz veriyordu. Kocaman gülümsedim. O, inandığımı sansa da ben hayal kırıklığına uğramamak için artık verilen sözlere, tutuldukları müddetçe sevinecek, tutulmadıklarında ise kendimi koruyacak kalkanımı devreye sokacak şekilde üzülmemeye programlamıştım kendimi. Özgür bile tutmamıştı sözünü. Başkası tutmasa ne olurdu ki sanki?

...

   Levent'e alışmaya başladım. Sabahları işe gitmeden önce beni öpüyor, akşamdan bana da sandviç hazırlıyor, akşam yorgun da gelse masayı toplarken bana yardım ediyordu. Beraber akşam dokuzdan sonra pek vaktimiz kalmıyordu; ama beni ve günümü sorarken kesinlikle ilgili olduğunu, laf konuşmuş olmak için konuşmadığını anlıyordum.

   Ben de toptancılarla eve alacağım gerekli malzemeler için görüşmelere gidiyordum tüm gün. Serhan'dan müşteri falan çalamazdım. Apartmandan başlamayı, ufak ufak en aşağıdan başlayarak büyümeyi hayal etmekten kendimi alamadım tabii. Her şerde bir hayır olduğunu düşünengillerden olduğum için de bunun için elimden ne gelirse yapmaya hazırdım.

   Boş kalmaya, çalışmamaya alışkın olmayan bünyem sabahın yedisinde kendinden alarmlı gibi uyanıyordu her seferinde. Levent yanımda uyumuyordu. Salonda kendine yatak yapıyordu ve bunu ben söylemeden yaptığı için kendimi şanslı hissediyordum. İşsiz geçen beş günden sonra, ben kafamda alacaklarımı ve ne kadar tutacağını hesap ederek ertesi gün almaya karar verdim.

   Eve geçerken cuma pazarına uğrayıp sebze-meyve alışverişi yaptım. Evde yemek yapmayı seviyordum. Yurttan ayrıldığım zamandan beri bu evde kendim için neredeyse her gün yemek yapıyordum. Serhan'ın yemeğe götürmediği her gün. Aklıma çok da az olmayan sıklıkta gelen Serhan içime her ne kadar akrobatların ağızlarına soktukları gibi alevli demirlerden soksa da beni görmek istemiyor oluşu elimi kolumu bağlıyordu.

Yalnız Seni İstedim Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin