Bölüm 18

551 45 16
                                    

Keyifli Okumalar 🎶

Min Hee'nin Anlatımından;

Demişler ki; Mutluluğun sırrı, dünyanın korkunç bir yer olduğu gerçeğiyle yüzleşmektir. Dünyanın tüm yaptıklarını bize ucu dokunmadığı sürece görmezden geliyorduk.

Bende bunca zaman herkes gibi görmezden geldim. Ama şuan karşımda uyuyan beden sayesinde dünyanın bana dokunan korkunçluğu ile yüz yüzeydim. Suratımdaki kırgın tebessüm, dünyanın tüm korkunçluğuna rağmen bana bahşettiği o mutluluğu temsil ederken, gözlerimden akan yaşlar korkunçluğunu unutmamam için çırpınıyordu adeta.

Çok masumdu şuan. Hiç hareket etmeden yatması ve suratıyla vücudu tarifi zor yaralarla dolu olmasına rağmen, suratına düşen perçemleri hala onun karakterini yansıtırcasına oradaydı. Sanki eliyle önüne gelen saçları arkasına doğru tarayacak gibiydi ama yapmıyordu yapamıyordu. 

Onun için ben yapardım şuanlık. O uyanıncaya kadar saçlarını ben arkaya doğru tarayabilirdim. Elimi o pamuksu perçemlere dokunmak için kaldırmıştım. Hafifçe çok hafifçe arkaya doğru attım. Anında geri eski yerlerine döndüler. Gülümsedim. Bir daha yapmak için tekrar elimi kaldırdığımda elimdeki az önce fark edemediğim kanları fark edip hemen çektim.

Neydi bu ellerimdeki kırmızının en koyu tonunda ki lekeler? Neydi bunlar? Bunlar benim sevdiğimin kanı mıydı? Hem de elimde ki kanları kurumuştu. Ne zamandır elimdelerdi? Nasıl fark etmemiştim?

Kuruyan kan lekelerinin üzerlerini yaşlar akmaya başladığı zaman anlamıştım ağladığımı. Ellerimi yanaklarıma götürüp silmeye yeltenmedim bile. Zaten gerek de yoktu silmeye nasılsa gözlerimden sürekli akmaya devam edeceklerdi.

İşte dedim ya mutluluğun değerini dünyanın bize sunduğu korkunç olaylar sonucunda anlayabiliyorduk. Ellerime bakıp ağlamaya devam ettim. O şuan benimleydi ama kendi gibi değildi.

Bir an önce bu kanlardan kurtulmayı düşündüğümden koşarak odadan çıktım. Olmaz olamazdı canımdan çok sevdiğim adamın kanı ellerimde olamazdı. Koridorun sonundaki tuvalete girdim. İçeride kimse yoktu. Suyu açıp hemen elimdeki kurumuş kanlardan kurtulmak istedim. Beni ameliyatına almamışlardı. Yalvarmıştım ama yine de içeri girmeme izin verilmemiştir. Belki de bu tükenmiş halimden beni içeri almak istememişlerdi.

Ellerimi yıkadıktan sonra kafamı kaldırıp aynadaki benliğimi süzdüm. Çenemde de ondan gelen kırmızılıklar vardı. Gözyaşlarım onun kırmızılarına dokunmuş birazını silmişti ama hala oradaydı. Çenemde onun kırmızıları yerine elinin olmasını istedim bir an.

Kendime bakıp daha çok ağladım. Yine ayaklarım titriyordu kendime hakim olamıyordum. Yavaşça olduğum yere eğildim ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu ben değildim Jimin'i öyle görmek beni mahvetmişti kendimi durduramadan ağlıyordum. Sanki ağlamaktan başka bir şey yapamazmışım gibi geliyordu tek istediğim onu yeniden gülerken görmekti. O bir kez daha gülsün, gülerken gözlerleri kaybolsun diye şuan canımı bile verebilirdim.

Son bir kaç saattir olmasından ölesiye korktuğum şeyleri yaşıyordum.

Çocuklar gitmişlerdi. Ona bunu yapanın dersini vermek için gitmişlerdi. Bana da onun yanından ayrılmamamı söylemişlerdi. Sanki ayrılabilecekmişim gibi sanki git dersler gidebilecekmişim gibi. Nasıl bırakabilirdim ki onu Jimin'di o benim karşılıksız sevdiğim insandı.

Hıçkırıklarıma yenileri eklenirken şuan ki ağlamam hatta ağlamayı geç beni sevmemesi gram umurumda değildi. O çok kötü yaralanmıştı ve ameliyat olmuştu. Vücudunda sayamayacağım kadar yara ve morluklar vardı. İlk yardımını kendi ellerimle yapmıştım. Onun kanı ellerime ve suratıma bulaşmıştı. Dünya onu orda çaresizce yatarken gördüğümden beri tüm korkunçluğu ile üstüme gelmişti ve gelmeye devam ediyordu. Nasıl başa çıkacaktım ben bununla daha önce böyle bir duygu bile yaşamamıştım.

Mercy | MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin