Bölüm 34

580 43 33
                                    

Keyifli okumalar 🔅

Jimin'in Anlatımından;

Dünyayı sevmiyordum. İçinde yaşayanları da. Çocukken bir dönem hiçbir şeye ihtiyaç duymazdım ya da hiç kimseye. Her şeyi kendim yapar bir insana ya da herhangi bir varlığa ihtiyaç hissetmezdim. Tüm duygularımı, yaşadıklarımı beni dünyaya getiren insanların terketmesinden sonra yitirmiştim galiba ama bunları hiç umursamamıştım. Yalnız olmaya ve tüm duygu ihtiyaçlarımı kendim karşılayabildiğime göre artık sadece ben olabilirim diye düşünüyordum.

Ta ki bizimkilerle tanışana kadar.

Aile kavramını ben kardeşlerim sayesinde öğrenmiştim. İlk başta her ne kadar kendimle yaşamaya çalışsam da beni içlerine katmayı başarmışlardı. Onlarla birlikte yaşamış, hayatı onlarla birlikte öğrenmiştik.

Ne kadar bir aileye de sahip olsam da dünyayı hala sevmiyordum. İçinde yaşayanları da, işte bir kaçı hariç. Artık onlara ihtiyaç duyuyordum. Hissettiğim şey beni onlara bağlamıştı. Duyguları yaşamayı, hangi duygunun ne hissettirdiğini onlar sayesinde öğrenmiştim. Sevgiyi, güveni, acıyı birbirimize bağlandığımızda yaşamıştım ilk kez.

Sadece bir duyguyu altı kişiden değil de, hayatta ki en masum insandan hissetmiştim. Hissettiğim duyguyu umarım yaşamazdım. Yaşamazdık.

Aile kurmak zordu. Benim doğduğum zaman bir ailem olmamıştı. Büyüdükçe ailemizi kendim oluşturmuştuk. Kimine göre belki güzel bir şeydi bu. Ailemi kendim seçmiştim. Ne güzel değil mi?

Korktuğumda yanımda olacak kimsem yoktu.

Yalnız uyumaktan korktuğum zaman gidip yanına sığınabilecek bir annem yoktu. Ya da karnım aç olduğu zaman kimse bana atıştırmalık yapıp da vermedi. Kimse ben düştüğüm zaman ufacık yaram için ağlamadı. Hiçbirini yaşamadım ben bunların belki de bu yüzden birine sevgiyle yaklaşırken hep korkuyordum anne sevgisi alamadığım için o duygunun nasıl hissettirdiğini bilemediğimdendir belki de bu gamsızlığım.

Aile değerliydi. Elde edince bırakılması çok zor oluyordu. Benim kendi kurduğum ailemden başka kimsem yoktu.

"Yeter artık daha ne kadar bakacaksın binaya, üşüdüm."

İşte ailem dediğim insanlar onlardı. En çenesizi de şuan arabanın kapısına yaslanmış sigarasını içiyordu.

Taehyung'un gereksiz çenesi yüzünden düşüncelerimden sıyrılıp arabadan çıktım. Her ne kadar düşüncelerimde kendimi boğmak istesem de bunu erteleyebilirdim. En azından şimdilik.

Siyah deri ceketimin önünü çekerken konuştum. "Çıktık işte."

Sabah toplanan ekiple görev dağılımı yapılmıştı ve Hoseok hyungun işkence ettiği fakat ölmekten kurtulan bir herifi tehdit etmek için hastaneye gelmiştik. Tabi ki adamı öldürmeye gelmemiştik. Sonuçta Hoseok hyungun öldüremediği bir adamın daha yaşayacak çok şeyi vardır mantığıyla yürüyorduk her zaman yani en azından ben öyleydim.

Hastaneye girdiğimiz gibi asansöre yönelmiştik. İyiki o da numarasını Tae benim telefonumdan mesajlaşarak Min Hee'den öğrenmişti.

Hastaneye adım attığım andan beri buradan kaçasım vardı. Duvarlar yetimhanede ışıklar kapanınca beni içine çekeceğini düşündüğüm o büyük ağacı anımsatıyordu. İçim fazla daraldığından derin bir nefes almak zorunda kaldım.

Sonunda kapılarının açıldığı asansöre binmiştik. Gerçi bindik binmesine ama bundan da hoşlanmıyordum, içim daralıyordu. Kendimce stresimi atmak için ayağımla ritim tutmaya başlamıştım.

Mercy | MYGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin