Kısmi Kurtuluş

71 6 0
                                    

1 Ay Sonra
    
           Merida o iğrenç kahkahasıyla içeri girdi. Kaç gündür onun iğrenç sesiyle uyandığımı bilmiyordum ama epey uzun bir zaman olmuştu. Gözlerim şiş ve kırmızı olmuş, vücudum morluklara dolmuştu. Bunların bazılarını çırpınırken kendim yapmıştım, bazılarını ise o yapmıştı... Her gün bana ailemin ve yardımcılarımın ölümünü teker teker izletti, bana işkence yaptı ama en beteri bunu zevkle izlemesiydi.

             Yanıma geldi, kız hâline döndü ve eliyle başımı kaldırdı. Nefretle başımı onun kanlı elleri arasından kurtarmaya çalıştım ama öyle sıkı tutuyordu ki bu çabalarım sadece benim canımı yakıyordu. Bir kahkaha daha attı:
- Mahkum Kraliçe Siana şimdi nasılmış?
Cevap verecek halim yoktu, gözlerim doldu.
- Hemen de ağlama canım, bugün sana ölüm kayıtlarını izletmeye gelmedim. Sana daha özel bir şey göstereceğim.
Sadece sustum çünkü bana ne gösterse bana ne dese ailemi ve ailem yerine koyduklarımı hatırlatıyordu. Kim bilir bana ne gösterecekti, yine ne acılar yaşatacaktı bana, ne kadar işkence yapabilecekti ki on kez ölmüş birine?

                    Başımı bıraktı ve bir süre etrafımda daireler çizdi. Attığı her bir adımda kalbim intikam isteğiyle çarpıyor sonra da yavaşlıyordu. Merida alay etmek amaçlı bir soru sordu:
- Eeee Siana, sen ne zamandır buradayın?
Nefretle cevap verdim:
- Burada ne zamandır olduğumu bilmiyorum ama burada bulunduğum her saniye seni öldürmek için iyi bir sebep.
- Ben sana söyleyeyim, tam bir aydır buradasın, bir ay daha bizim misafirimiz olacaksın. Sonra da ailene ve yardımcılarına kavuşursun.
- Seni öldürmeden, öldürdüğün ailemin intikamını almadan kimseyle kavuşmayacağım.
- Hazır sen "ailem" demişken ben sana sürprizden bahsedeyim biraz.
- Senden gelecek sürpriz mi? Bana ne yaptıysan sana da milyonlarca kat daha fazlasını yapacağımı bilerek bahset şu sürprizden.
- Aslında bunu bir ay sonra seni öldürmeden önce gösterecektim ama dayanamadım.
Nefretle karşılık verdim:
- Benim sana yapacaklarıma da dayanamayacaksın.
- Ne dedin, ne dedin? Siana kendine gel! Ailen ve yardımcıların öldü, seni buradan kimse kurtaramaz! Güçlerini kullanamadığın sürece sen koca bir HİÇSİN! Anla artık bunu! Bana zarar verebileceğini mi zannediyorsun? Layla bile kaldıramayacağını düşünerek sana bazı sihirleri öğretmedi, sen buradan çıkmayacaksın! Bunu o kalın kafana sok, dedi ve işaret parmağını alnıma bastırdı.

                Etrafımda dönmeye devam etti. Benim yine gözlerim dolmuştu ama ağlamıyordum çünkü biliyordum: Eğer ağlarsam bundan zevk alacaktı. Bir aydır buradasın demişti ve bir aydır bana onları her anlattığında anlamıştım, o ise bunları gülerek izlemişti. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve ağlamamak için intikam isteğime tutundum. Ağlayıp onun önünde güçsüz düşemezdim. Sadece gözlerimi kapatıp sustum, bir aydır o yanıma geldiğinde her yaptığım gibi beni susturmasına izin verdim yoksa ağlayacaktım. Benim susup başımı öne eğmem üzerine ukala bir tavırla konuşmasına devam etti:
- Ne o? Korktun mu? Sustun kaldın öyle?
- Susmam korktuğumu göstermez.
- Evet, gösterir. Korkup susuyorsun. Her defasında bir ölüm hatırlamaktan, benim önünde ağlamaktan korkup susuyorsun.
- Susmam korktuğumu göstermez, eğer susma durumunun insanın korktuğunu düşünüyorsan bunu ispatla.
- Sen hiç cesur insanın düşmanı karşısında sustuğunu gördün mü?
- Peki sen düşmanını öldüren bir katilin boş gürültü yaptığını gördün mü?
Bu cevabım üzerine susup kaldı. Ben de bundan istifade ederek konuşmaya devam ettim:
- Göremezsin. Niye, biliyor musun? Çünkü katiller konuşarak kendini güçsüz göstermez. Onlar iyi bilirler, öldüreceğin kişiyle uzun uzun konuşmak, ona neler yapacağını anlatmak sadece göz korkutmak içindir. Asıl katil konuşarak vakit kaybetmez. Aksine bir şey anlatmaz, onlar direk eyleme geçer. Kurbanına neler yapacağını anlatan katil korkak olandır asıl, kurbanının canını yakıp yakamayacağını test eder onlar önce... Asıl korkağın kim olduğu belli.
- Kapa çeneni, dedi ve bir tokat attı. Bu bana ayrı bir zevk vermişti, başımı kaldırdım gözlerine baktım ve:
- Demek seni bu kadar delirttim ha, dedim.
- Bakalım sana göstereceğim şeyden sonra da böyle ukala bir tavırla sırıtabilecek misin, dedi ve bir büyü yaptı.

              Beyaz duvarda bir dolap belirdi. Dolabın yanına gitti. Delice gülümsedi. Gözleri tuhaf bir şekilde parlaktı. Konuştu:
- Bak bakalım bu dolapta ne var?
Dolabı yavaşça açtı. Gördüğüm şeyin bana yaşattığı acı tarifi olmayan bir şeydi. İki vücutsuz baş...
- Nasıl ama? Özlemiş misin?
Bu soruya bir cevap vermedim. Acım yavaş yavaş yerini saf öfkeye bırakıyordu. Annemin saçlarından tutup başını dibime getirdi.
- Bak şunun gözlerine, hâlâ açık. Saçları da amma dayanıklı, derken kafayı zıplatıyordu. Babamın başını da bir büyüyle yanıma getirdi. İki kafa şimdi etrafımda dönüyordu. Her bir saniye daha fazla öfkeleniyordum. Dolaptan iki de kalp çıkardı.
- Bak bunları yesen belki daha cesur olursun.
Babamın kalbini eline aldı ve hafifçe sıktı. O an dayanamayıp bağırdım:
- Dokunma onlara!
- Bu daha ne ki canım. Biz canımız sıkılınca bak ne yapıyoruz bunlara,dedi ve bir daire oluşturdu. Kalpleri ve anne babamın kafalarını ona yerleştirdi. Birkaç bıçak oluşturdu, iğrenç bir kahkaha attı, konuşmaya devam etti:
- O kafalardaki yaralar ne sanıyorsun ha? Onlar ölürken bizim açtığımız yaralar mı?
- Onların tek bir milimine bile zarar verirsen, dedim ve çırpınmaya başladım. Yüzümü okşadı:
- Kıyamam, sen böyle bağlı hâlde bana ne yapacaksın ki? Bir de çırpınıyor, yazık.
Attığı kahkaha kulaklarımı doldurdu. Bıçağı attı ve annemin başına denk geldi. Çırpınmaya devam ederken bağırdım:
- Kes şunu! Kes!
- Kıyamam sana. Nasıl da üzüldü bak.
Bir bıçak da babama attı.
- Yeter! Yeter artık! Kes şunu, kes!
- Ama çok eğlenceli, dedi ve bir bıçak daha attı. Bu annemin kalbine denk gelmişti.
- Sana "KES" dedim!
- Kesmezesem ne olur? Ne yapabilirsin ki? Güçlerin yok, ailen yok, yardımcıların yok. Onların hepsi öldü! Ben öldürdüm.

               Öfkeden deliye dönmüştüm. İntikam isteğiyle  yanıp tutuşuyordum. İsabet eden her bıçaktan sonra Merida'nın attığı kahkaha durumu tarifsiz bir hâle getiriyodu. En son annemin kalbini eline aldı, benim gözlerim önünde küçük küçük doğradı, bir kavonaza koydu, bana döndü:
- Bak bu üçüncü kavanoz senin. Senin kalbini de ona koyacağım. Sonra ne yapacağım biliyor musun? Hükümdarlığımı ilan ettiğim gün kalpleriniz ve beyinlerinizi pişirip afiyetle yiyeceğim, dedi.
Bunu dediği an ben bağırıp küfürler etmeye başladım. Zincirler teker teker kırıldı, odanın içinde rüzgarlar esmeye depremler olmaya başladı. Ben bağırmaya devam ettim. Kelepçeler parça pinçik oldu. Yavaşça havalandım:
- Sana onlara dokunma dedim, diye bağırdım ve bütün gücüm bir patlama oluşturdu.

                  Patlamadan hemen önce duyduğum son şey yaptığı bir büyü oldu. Güçlerim geri gelmişti. Odanın metal duvarları yamuldu, yerdeki parkeler kırıldı. Gücümün tükendiğini hissedip yere düştüm. Bilincim açıktı, hissediyordum ama kıpırdayamıyordum. Son yaptığı büyüden olmalıydı. Kırılan bir parke yüzümü -kulağımın kenarından dudağımın kenarına kadar - yarmıştı. Akan sıcak kanı hissediyordum. Merida ölmüştü ya artık rahatça ölebilirdim. Aileme kavuşabilirdim.

                  Birden birinin beni kucakladığını hissettim. Kurtulduğumu sanıyordum ama büyücüler yine beni almıştı anlaşılan. Bu düşüncemi duyduğum cümle yerle bir etti:
- Siana, nolur uyan, Siana, beni duyuyor musun? Siana!
Bu ses... Bu... Bu Jhon'un sesiydi. Bana onu ve diğerlerini öldürdüğünü söylemişti. Belki de o da bir büyücüydü ama onun sıcaklığı bile gerçek olduğunu söylüyordu adeta.
- Siana, Siana! Bana bak ölemezsin, bizi bırakıp gidemezsin anladın mı!
Onun bu çırpınışları bana yeni bir umut olmuştu. Demek ki başından beri bir yalana inanıp acı çektim ben.

                     Bir tepki verip ona yaşadığımı anlatmak istiyordum ama biliyordum benim yaşadığımı anlayabilirdi. Esir olmaktan kurtulmuştum ama kısmen. Belki artık o odada hapis değildim ama bu büyünün esiriydim. Nasıl olsa büyüyü yapan ölmüştü yani bu büyü de eninde sonunda bozulurdu...

Yeni Bir Hayat: İnsanüstü KraliçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin