Yeni Koruyucu Antonie

117 9 0
                                    

         Ders boyu duyduğum düşünceler beni korkutmaya başladığı zamana kadar korkmuyordum; ama öyle şeyler düşünüyor ki korkmamak elde değil. Canım çok yanacak, gerçekten yanacak. Bunu biliyorum çünkü daha önce kanım içildiğinde epey bir canım yanmıştı. Bu acı biraz erimiş sıcak plastiğin damladığı yere tuz dökülmesi gibi. O kadar can yakıyor yani.

           Teneffüs zili çalar çalmaz ayağa kalktım. Emir bana yol vermediği sürece dışarı çıkamayacak burada hapis kalacaktım. Bunun olmaması için:
- Emir, çekilirsen teneffüs yapacağım, dedim.
- Git başka yerden dolan, dedi.
- Başka yol mu var, dedim.
- Yok, dedi umursamazca.
- O zaman benim dolanma şansım ortadan kalktı. Çekil, dedim.
"Asla gitmemeli, bu koku beni terk edemez, gerekirse hipnoz ederim. Gerçi hipnoz biraz zorluyor diğer insanlar gibi değil; ama gerekirse onu da yaparım" dediğini duydum; ama ağzını bile açmadı. Bazen düşüncelerle sözleri karıştırıyorum.
- Hey, dedim.
- Çekilmiyorum, aksine sen olduğun yerde oturup teneffüsün bitmesini bekleyeceksin, dedi ve gözlerini benim gözlerime sabitlemeye çalıştı. Kendim anca duyabildiğim bir sesle "amacını biliyorum, beni asla hipnoz edemezsin" dedim. Bir an afalladı sonra bir kağıda "biliyorsun demek" yazdı. Aynı ses tonunda "evet" dedim. "O zaman konferans salonunda dediklerimin şaka olmadığını da biliyorsun" yazdı. Başımı olumlu anlamda salladım. "Bence yürümek iyi bir fikir değil" yazdı. "Sanmam" dedim ve telekinezi ne güne duruyor diye düşünerek onu çektim.

             Kendimi lavaboya attığımda korkuyordum, hem de gerçek anlamda. Yeter artık, evet kanım biraz nadir ve kokusu güzel, tam anlamıyla katkısız kan; ama yeter be! Nedir bu vampirlerden çektiğim ha, yaşamak için kanımım bitmesi gerek o zaman da zaten ölmüş olacağım yani benim için yaşam diye bir şey yok. Ders zili çalınca adımlarım geriledi, sınıfa Emir'in yanına gitmek istemiyordum. O düşüncelere bir dakika dahi katlanmak zorunda olmak ölüm gibiyken kırk dakika nedir ya! Biraz dayan, dedim kendi kendime. Son iki ders. Ben okulu gezdirirken dersler geçti tabi, elektrik kesintisi iyice zaman aldı, iki ders daha, sonra ondan uzaklaşacak ve evime Mira'yla Ahenk'in yanına döneceğim.

               Sınıf kapısını açtım ve kapıya doğru bakan bir Emir gördüm. Hemen sırama doğru ilerledim ve çantamı aldım. Emir kimseye çaktırmadan kolumu tuttu ve önüme bir kağıt parçası koydu. Böyle yazıyla iletişim kurmak tam ona göre. "Kolunu ne kadar sıkabileceğimi biliyorsun, otur" yazmış. Birden kontrolü kaybettim ve kolumu kurtarmak için bir sihir yaptım, daha sonra hemen en arkaya gittim. Bu Emir denen çocuk kehaneti bilmiyor herhalde, yoksa bunları yapamazdı. Bir kağıda "kaç yaşındasın" yazıp telekinezi yoluyla ona yolladım. Sınıf bu uçan kağıda bakıp şaşırmakla meşgulken Emir kağıda bir şeyler yazdı ve kağıdı havaya kaldırıp atar gibi yaptı, bu sayede yaptığım şey normal gibi duracaktı. "18" yazmış. Hadi ama, bu çocuk beni kandırmanın o kadar kolay olacağını falan mı sanıyor? O an böyle bir rüzgar essin ve özene bözene yaptığı saçları bozulsun istedim. Birden rüzgar esti ve saçı bozuldu. Sonra ona bakıp ağzımı "yalan söyleme" der gibi oynattım. Bir kağıt daha geldi "peki 181 yaşındayım ve hayatım boyunca hiç bu kadar güzel bir koku almadım" yazan kağıdı yırtıp attım.

             Son iki ders bitince hızla okulu terk ettim. Özellikle anayolları tercih ederek ev yoluna koyuldum. Birden kendimi tenha bir sokakta buldum, ne yani Emir bu kadar mı hızlı! Orta seviyeli bir vampir için gayet iyi. Birden Emir karşımda belirdi:
- Boyun mu bilek mi, derken kan kırmızısı olmuş gözler bileğim ve boynum ardında mekik dokuyordu.
- İkisi de değil, bak sakin ol ve böyle bir şey yapma. Sıfır kan mı istiyorsun, hastaneden alırım, sıcak olması için ısıtırım. Yeter ki böyle bir şey yapma, ne kadar can yaktığını bilemezsin, lütfen, derken gözlerim doldu.
- Korkma, sadece ölene kadar kanını içip seni bir kenara atacağım, dedi. Ben bu sabah onu ilk gördüğümde tatlı olduğunu düşündüğüme inanamıyorum, bu yüzle çok korkunç.
- Yapma, lütfen, dedim ve diz çöktüm. Şu anda bir yardımcı gelse, beni kurtarsa ne iyi olur, diye düşündüm; ama bu imkansız gibi duruyordu. Ölümüm olacak mıydı benim, ölümsüz melezin ölümü. Bir ara kıkırdadım. Bana yaklaşmaya başladı:
- Bu kadar sohbet yeter, dedi.
- Halbuki yeni başladık, diye bir ses duydum. Bu bir hayal olabilir miydi? Hayır bu gerçekti.

            "Pis köpek, sakın yemeğime karışma" dedi Emir. Yabancı bir kurttu anlaşılan ve:
- Senin yemek dediğin kız sıradan bir insan değil, kehaneti bilmiyor musun, dedi.
- Ne kehaneti, dedi Emir.
- Bu kehanet, dedi yabancı ve bir kırılma sesi duydum, baktığımda boynu yerine kolu kırılmıştı. Bir anlık rahatladım, kavga devam edemezdi, bilmeyen birini suçlamak ayıp olurdu:
- Durun, diye bağırdım. Hemen durdular.
- Majeste bu yarasa ölmeli,dedi yabancı.
- Sus, bilmeyen birine suçluymuş gibi davranma, sadece ona anlat, ben korkudan anlatamadım, dedim.
- Tabi, dedi.
- Ya da dur, daha kolayı var, dedim ve Emir'in yanına gittim.
    
            Bir süre sonra beş yüz yıl önce büyük konseyin toplandığı yerdeydik. Emir her şeyi gördü ve geri döndüğümüzde şok olmuş ve utanmış bir şekilde:
- Özür dilerim, ben koku beni ele geçirdi, dedi.
- Diz çök, dedi yabancı ve Emir'in beline dizini geçirdi.
- Buna gerek yok, dedim.
- İyi, dedi. "En azından belini kırdım, bu da bir şeydir"diye düşündü.
- Emir, sen git, dedim ve gitmesini bekledim.
- Biri sonunda teşekkür etmeyi akıl edebildi, dedi.
- Aksine, niye belini kırdın, dedim.
- O bir vampirdi ve önceden onunla kavgalarımız olmuştu, dedi gayet sakince.
- Bunu o seçmedi belki, ne biliyorsun, dedim.
- Şimdi de az önce onun kanını içmek isteyen bir vampiri savunuyor, dedi.
- Kimle konuştuğuna dikkat et, dedim. Sesim biraz yükselmişti.
- Gelecekte kazanacağın güçlerle bana laf geçiremezssin, dedi.
- Öyle mi, dedim.
- Öyle, dedi. Sesi yükselmişti.
- Ben seni bu halimle bile alt ederim, dedim.
- Seni tek elimle durdururum, dedi.
- Eminsen deneyelim, dedim.
- Bekliyorum, dedi.

                Birden başından aşağı kaynar sular döküldü. Gerçek anlamda.
- Yanık izi sana çok yakışıyor, dedim.
- Birazdan geçer nasılsa; ama öfkem... Bir kurda bulaşmak için yanlış günü seçtin, dedi ve bu sefer yaptığıma pişman oldum. Boynundaki işaret benim dikkatimi çeken yeni bir şeydi. Bugün dolunay var ve ben bunu unuttum, bana doğru bir hamle yaptı ve ben kendimi evde buldum. Bugün güçlerimi kontrol edemiyorum, kendimi ışınlamak nedir?

               Eve baktım, kızlar yoktu. Bir not bırakmışlar "biz biraz susadık, bizi merak etme" diye. Anında bir sihir daha yaptım, bu sihir galiba kızların kan tadını almasını önleyecekti. Onlar eve dönene kadar onlara ziyafet hazırlarım. Hemen mutfağa gittim. Kanımı genişçe bir kaba akıttıktan sonra yarayı sihirle kapatıp Layla'nın yaptığı kan arttırma sihrinden yaptım. Kanla farklı soslar yaptım ve kalan kanları bardaklara aktardım. Sadece iki bardak, biri Mira biri Ahenk için. Hemen dışarı çıktım ve marketten cips, çubuk kraker, bisküvi, farklı kuruyemişli çikolatalar ve kendime kola aldım. Daha sonra eve gittim ve kızlar gelene kadar bir film buldum. Koltuğa oturup bugün ettiğim kavgayı düşündüm. Antonie ,adı buydu beni kurtaran sonra da kavga çıkaran yabancının. Bunu Emir'in düşüncelerinden duymuştum. Acaba ne zaman özür diler, diye düşündüm ve kapı çaldı. Telekinezi kullanıp kapıyı açtım. Kızlar salona korkuyla girdiler, kan kokusu onları tedirgin etmişti anlaşılan. Beni görünce:
- Sen ne yaptın ya, dediler.
- Hadi film izleyelim, dedim.
- İyi de biz bunları yiyemeyiz, dediler üzülerek.
- Soslarla yiyin, kendi kanımdan yaptım, kırmayın beni, dedim.
- Sen ne yaptın?
- Kankalarıma değer, dedim ve oturmalarını bekledim. Filmi başlatıp birlikte izledik. Filmde kan sahneleri olmamasına özen göstermem sonuç vermişti. Çok eğlenmiştik, onlara bugün olanları anlatmadan uyudum.

             

Yeni Bir Hayat: İnsanüstü KraliçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin